Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Aptalların tahakkümüne, günahsızların cezalanmasına; faziletin susmasına ve ihtirasların gürültüsüne, hikmet ehlinin tahrik edildiğine ve nadanların alkışlandığına şahit oldu.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Aptalların tahakkümüne , günahsızların cezalanmasına ; faziletin susmasına ve ihtirasların gürültüsüne , hikmet ehlinin tahrik edildiğine ve nadanların alkışlandığına şahit oldu.

Faris Erkman
Faris Erkman

Türk milletinin bugünkü huzuruna, âsûde yaşayışına karşı sinsi ve pusuda yatmış diğer bir tehlike ile de karşı karşıyayız. Memleketimizin hakiki menfaatlerine aykırı, taban tabana zıt gayeler için bizi harbe sürüklemiye uğraşanlar, sulh ve sükûnumuza suikast yapanlar var.

Dikkat ... Bu suikastçıları uzakta zannetmeyiv ! Bunlar kendi içimizdedirler!


Ne tarafımıza baksak sözde milliyetçi bir maske altında hakikî hüviyetini gizlemiye çalışan bu suikastçıları, yüksekten atan bir takım parlak cümlelerle millî hissiyatımızı tahrik maksadiyle hararetli bir faaliyet içinde görüyoruz.

Kalost Arapyan
Kalost Arapyan

Sadrazam, birden bire çıkan ve gittikçe büyüyerek kapının bir tarafını da tutuşturan bu yangını görür görmez, acele, askerlerin yattığı tarafa gitti ve yüksek, kuvvetli bir sesle onlara:
“Haydi, yiğit silâh arkadaşlarım, hep geliniz, hepiniz hazır olunuz. Bütün fenalıklara karşı bazunuzu, kuvvetinizi, gösterecek o acı gün geldi. Sonuna kadar dayanalım.

Etrafımızı ateş sardı. Çabuk olunuz, dışarı çıkalım. Birdenbire önümüze çıkan bu tehlikeye karşı koyalım. Düşmanların karma karışık sürüsünü dağıtarak, kılıçtan geçirerek, kendimizi kurtaralım. Onların kalabalığından katiyen korkmayınız. Az olmanıza bakarak çekinmeyiniz. Adetçe az olsak bile hepimiz yiğit oğlu yiğitleriz. Onlar gibi bayağı,

terbiye görmemiş, cesaretsiz değiliz. Küçüklüğümüzden beri silâh taşımağa alışık değil miyiz ? Daima bizden çok olanlara karşı döğüşmedik mi ? Daima galip, daima şerefli, şanlı göründük; düşmanlarımızı kılıçtan geçirdik, kargaya karşı kartal gibi her zaman onları kaçırdık, darma dağınık ettik. Hiç bir zaman kollarımız kuvvet ve kudretini

bırakmadı, kahramanlığımız bizi terk etmedi. Bizi saran düşmanların yüreğinde daha müthiş bir korku var. Çünkü bize, kılıçla değil de ateşle taarruz ediyorlar, bizi böyle korkutmak istiyorlar. Fakat bu ateş, içimizdeki merdlik duygularını azaltamaz. Bilâkis düşmandan bu alçaklığın intikamını almak için, bizi daha çok tahrik ve teşvik eder."

Tarık Mümtaz Sözengil
Tarık Mümtaz Sözengil

İbn-i Sebe savaşa engel olmak için giden heyetler içine Hatemoğlu Adiy ve Sebt gibi adamlarını soktu. Bu adamlar hazreti Muaviye'yi tehdit edip ona "Siz cemel vak'asında bozguna uğrayanlardan daha perişan olacaksınız" gibi tahrik edici şeyler söylemişlerdi.

Jean Vitaux
Jean Vitaux

"Tanrı, insanı yaşamak için yemeye mecbur ederken onu iştah yoluyla buna tahrik eder ve hazla ödüllendirir."

Davut Kılıç
Davut Kılıç

Kendi inançlarını kadim ve apostolik karakter taşıdığını savunan Ermeni Kilisesi, Hıristiyan dünyasında ortaya çıkan ayrılığın bir neticesi olarak bundan sonra Batı'da Gregoryan Ermeni Kilisesi adı ile anılmaya başlanacaktır. Gelişmelerden rahatsız olan Bizans Imparatorlari ve Ortodoks ruhban sınıfı asimilasyon politikalarının gereği olarak sadece Ermeniler

arasındaki feodal aileleri ortadan kaldırmakla yetinmeyip Ermeni Kilisesinin otonomisini de yok etmeye kalkıştı. Patriklerin, imparatorları tahrik etmesiyle uzun dönem Ermeni Kilisesine ve mensuplarına dini baskılar yapıldı. Kendi inançlarını benimsetmek ve Rumlaştirmak maksadıyla kiliseleri yakıp yıkıldı. Ermeni toplumu sürgün edildi.

Sude Çelik
Sude Çelik

"Mira`nın yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Nasıl da görmezden geliyorduk, gözlerimizi kapatıyorduk. Peki, sesleri duymuyor muyduk hiç? Vicdanımız bir gram bile sızlamıyor muydu ? Hep sunduğumuz bahaneler neredeydi şimdi? Tahrik mı etmişti öz babasını, mini etek mı giymişti ya da dar pantolon ? Peki, babası tutamamış miydi kendisini? On dört yaşındaki kızına

saldıracak kadar tutamamış mıydı ? Peki, tahrik olmak birince tecavüz etme hakkını size doğurur muydu ? Tabiki De HAYIR."

Sude Çelik
Sude Çelik

"Mira`nın yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Nasıl da görmezden geliyorduk, gözlerimizi kapatıyorduk. Peki, sesleri duymuyor muyduk hiç? Vicdanımız bir gram bile sızlamıyor muydu ? Hep sunduğumuz bahaneler neredeydi şimdi? Tahrik mı etmişti öz babasını, mini etek mı giymişti ya da dar pantolon ? Peki, babası tutamamış miydi kendisini? On dört yaşındaki kızına

saldıracak kadar tutamamış mıydı ? Peki, tahrik olmak birince tecavüz etme hakkını size doğurur muydu ? Tabiki De HAYIR."

Tatyana Tolstaya
Tatyana Tolstaya

Sen ey Kitap; ışığım benim, bir tanem, güzel sözlüm, tatlı dillim, hayallerim, bana vaatlerde bulunan, uzak diyarların haykırışı.

Ah o sanrı, nazik ve tesadüf sanrı,
Gene duyuyorum o eski çağrıları,
O efsunlu, o büyülü güzelliğinle
El sallıyorsun ırak kıyılardan (Natalya Krandiyevskaya’nın bir şiirinden)

Sen ey Kitap! Bir tek

sen varsın ki aldatmazsın, vurmazsın, kalp kırmaz ve de terk edip gitmezsin! Sessizsin ama gülersin, bağırırsın, şarkı söylersin, mülayimsin ama şaşırtırsın, tahrik edersin, büyülersin, küçüksün ama içinde sayısız insan var; bir avuç harfsin, o kadar, ama istersen kafa bulandırırsın, akıl şaşırtırsın, evirip çevirip bir avuç toprak atarsın gözlere,

gözyaşları sel olur, nefesler tutulur, koskoca ruh, her şeyiyle bir bez gibi rüzgarda sallanır o yana bu yana dalgalar gibi kabarır kanatlanır uçar! Bir de ne duygular kaynar göğsünde ağzı var dili yok, yumruklar durur çıkmak için dışarı. Boğuluyorum içerde bırak çıkayım! Nasıl çıkarırsın ki o çıplak, o pütür pütür haliyle o duyguları dışarı?... Hangi

sözcükleri giydireceksin? Bizim sözümüz yok, yetmez, bilmiyoruz yettiğince! Tıpkı vahşi bir hayvan gibi, ya da körkarga veya denizkızı misali; söz bilmezler, hık der oturup kalırlar. Ama bir açarsın kitabı, işte oradadır o sözcükler, şaşırtıcıdırlar, uçucudurlar.

O şehir! O Rüzgar! O kar fırtınaları!
Ah o bin bir parçaya bölünmüş gök

mavileri!
Buradayım! Masumum! Sizinleyim!
Sizinleyim! (Aleksandr Blok’un bir şiirinden)

Ya da içinde bir safra, bir acı, bir hüzün, boşluk gözlerini kurutuyor, gene sözcük aramaya kalkıyorsun; buyur, işte buradalar:

Aynı değil midir şu dünya
Mazide bugün ve ebediyen
Kabalanın kadim işaretlerinde
Gökyüzüne kadar yıldızların

ışıdığı,
Hep aynı bilgelik, o ölüm bilgeliği
O bilgelikteki diğer ikizimiz
Elemler, zayıflıklar ve korkular
Asırların arasından bakan aynı çehre (Natalya Krandiyevskaya’nın bir şiirinden)