Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Dünyada bana hiçbir şey, tabiatta melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

"Dünyada bana hiçbir şey, tabiatta melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir."

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükunetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkan yok. Minimini

kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor...

Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların

acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir?

Tuncay Çevik
Tuncay Çevik

Aldatılan bir kadın tabiatta görebileceğin en bahtsız ve en tehlikeli varlıktır.

Mustafa Uğur Karadeniz
Mustafa Uğur Karadeniz

Tanpınar, Doğu ile Batı'nın tabiata bakışlarını değerlendirirken de Doğu'nun tabiatla uyumuna dikkat çekmektedir. Ona göre Doğu, tabiatı olduğu gibi kabul eder. Öyle ki onun telkin
ettiği ilk hususiyetlerle yetinir. Batı ise tabiatta başka hususiyetler ve mükemmelleşme imkânları arar, onun hakkında en etraflı bilgiye sahip olmağa çalışır ve bu gayretler

sayesinde sonunda onu başka bir şey denecek hâle getirir. Oysa Doğu, eşyaya ancak umumi şeklinde tasarruf eder. Hatta bazen onu tabiattan sanki ödünç alır (Tanpınar, 1977: 128). Sezer Tansuğ da bu anlayışları minyatür sanatı üzerinden karşılaştırırken benzer düşünceleri vurgulamaktadır: “Batı resmi insana göre bir doğa anlayışına, bir minyatür ise doğaya göre

bir insan anlayışına ulaşır.” (Tansuğ, 1961: 22).

Sanat eserinde tam da Tanpınar'ın belirttiği gibi tabiattan ödünç alma söz konusudur. Çünkü ödünç alma; sahiplenmeye, üzerinde tasarruf hakkı iddia etmeye mani olur. Bu yüzden sanatkâr, tabiatı Allah'tan bir emanet olarak görürken onunla sorumluluk bilinci çerçevesinde bir ilişki kurar. Sahiplenme,

tasarruf hakkı iddia etmeden anlama ve ondaki işaretleri kavrama bilinci ile hareket eder,

George Langelaan
George Langelaan

“Bilim hiçbir şeyin hiçbir iz bırakmadan kaybolmayacağını tesbit etmiştir. Tabiatta hiçbir şey yok olmaz ancak değişiklik gösterebilir. Bütün bunlar, var olan ruhumuzun ölümden sonra da var olacağı hakkındaki inanışımı kuvvetlendirmektedir.”

Wernher von Braun

Faruk Varol
Faruk Varol

Tarihsel maddecilik, ya da maddeci tarih görüşü, diyalektik maddeciliğin, toplumun ve tarihin incelenmesine uygulanmasından başka bir şey değildir. Toplumsal evrimin genel kanunlarının bilimi olan tarihsel maddeciliğin temel ilkesini Marx, şöyle formüllendirmiştir: "İnsanların varlıklarını belirleyen bilinçleri değil tersine, bilinçlerini belirleyen sosyal varlıklardır."

Başka bir deyişle, tabiatta olduğu gibi toplumda sa asıl etken maddi hayattır.

Mehmet Harmancı
Mehmet Harmancı

Etrafında kaos görüyorsan bilmelisin ki karmaşa kafanda. Tabiatta kaos yoktur. Düzeni değiştirmekse niyetin, kafanı değiştirmen yeterli... Bir de dikkat et, seni değiştirmek isteyenler, haberin olmadan kafanı değiştirmesinler.

Mehmet Şirin Bulğa
Mehmet Şirin Bulğa

Söz insandan önce vardı. Insan varolduktan sonra ona bahşedilen en büyük hususiyetlerden biriydi. Söz söyleme ve söz verme imtiyazı tabiatta sadece insanda vardı. Sözü bilen tek varlık insan olduğu gibi, sözünü tutmayan, sözünde durmayan, sözünü unutan ve sözünü inkar eden tek varlık da insandı. Söz için öncelik de , ikrar da, inkar da insandaydı.

Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu

Faniler, her yıl gibi bu yıl da ufukları tarassuda (gözlemeye) başladılar. Herkes baharı bekliyor. Nisanın güneşsiz geçen günleri gözlerdeki bekleyişe bir başka gerginlik, bir başka sabırsızlık verdi. Yüzlerini bahar güneşine karşı tutmak için sabahları parklara koşmak isteyenleri aldatan fersiz güneşin birden sönüşü, yüzlere dargın bir eda perdesi çekiyor.


Kim bilir, belki de tabiatta vakit, adeta kendisini sevdirmek için, bilerek veya bilmeyerek, çekinen kadınların düşüncesine benzer bir şey gizli. Gerçekten bahar ve güneş nazlandıkça, yüzlerimizi çevreleyen hasret, gittikçe daha ateşli, daha ergin oluyor.

Güneşin her görünüşünde tabiatın güldüğü dakikayı uzatmak arzusu, çehrelerde dalgalanan bir

dua halinde. O zaman baharı, güneşten, renkten ve ılık rüzgardan ziyade bu arzuda buluyoruz. Bahar ele geçince ve günler baharın kucağında kocaldıkça hasretimiz de sönüyor. Faniler için bahar ve güneş hasretiyle gergin bir ruh mu yoksa birbirine benzeyen bahar ve yaz günlerinin tek renkliliği içinde gevşeyen bir ruh mu iyi? Ben ruhun düşünüş ve seziş kudretini canlı

bulunduran gerginliği tercih ediyorum.