Bende sizin gibi tabiatı çok severim, hatta diyebilirim ki insanlardan ne kadar uzak kaldıysam tabiata o kadar sokuldum.
![Sabahattin Ali](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
![Sabahattin Ali](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
"Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek tabiatı onların gözüyle görebilsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sukunetle oturamazdık... "
![Sabahattin Ali](images/avatarlar/pexels-riccardo-bresciani-307.png)
On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükunetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkan yok. Minimini
kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor...
Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların
acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir?
![Alfred Cyril Ewing](images/avatarlar/pexels-riccardo-bresciani-307.png)
Bilgi eşyanın tabiatı icabı, her ne kadar zihne, yani özneye bağlı bir nesneyi ima ediyorsa da, kendisini bilen bir zihinden, yani özneden bağımsız bir nesnenin varlığını da ima eder. Aksi takdirde bilgi, bildiğimizi varsaydığımız şey haline dönüşür, dolayısıyla da kendi kendisini yanlışlar.
![Mustafa Uğur Karadeniz](images/avatarlar/pexels-leonie-fahjen-928.png)
Tanpınar, Doğu ile Batı'nın tabiata bakışlarını değerlendirirken de Doğu'nun tabiatla uyumuna dikkat çekmektedir. Ona göre Doğu, tabiatı olduğu gibi kabul eder. Öyle ki onun telkin
ettiği ilk hususiyetlerle yetinir. Batı ise tabiatta başka hususiyetler ve mükemmelleşme imkânları arar, onun hakkında en etraflı bilgiye sahip olmağa çalışır ve bu gayretler
sayesinde sonunda onu başka bir şey denecek hâle getirir. Oysa Doğu, eşyaya ancak umumi şeklinde tasarruf eder. Hatta bazen onu tabiattan sanki ödünç alır (Tanpınar, 1977: 128). Sezer Tansuğ da bu anlayışları minyatür sanatı üzerinden karşılaştırırken benzer düşünceleri vurgulamaktadır: “Batı resmi insana göre bir doğa anlayışına, bir minyatür ise doğaya göre
bir insan anlayışına ulaşır.” (Tansuğ, 1961: 22).
Sanat eserinde tam da Tanpınar'ın belirttiği gibi tabiattan ödünç alma söz konusudur. Çünkü ödünç alma; sahiplenmeye, üzerinde tasarruf hakkı iddia etmeye mani olur. Bu yüzden sanatkâr, tabiatı Allah'tan bir emanet olarak görürken onunla sorumluluk bilinci çerçevesinde bir ilişki kurar. Sahiplenme,
tasarruf hakkı iddia etmeden anlama ve ondaki işaretleri kavrama bilinci ile hareket eder,
![Orhan Cesur](images/avatarlar/pexels-elijah-o'donnell-4.png)
Şuur, kendi varlığından haberdar olma; kendini bilme, tanıma halidir. Kendini bilen, varlığın sırlarını, varlıktaki estetiği keşfeder. Kendini bilenin şahadeti (şahitliği) de daha üstün olur. Estetik anlayışımız; şuurumuz, şahsiyetimizle birlikte yükselir veya alçalır. Görüntülerin arkasındaki gerçeği, iyiyi, güzeli gören, işiten, akleden bir kalbe sahip
olursak beraberinde estetik şuurumuz da yükselecektir. O zaman seçimlerimiz isabetli, davranışlarımız tutarlı olur. Tabiattaki sırları keşfin; estetiği fark edişin lezzetine ereriz. Tabiatı doğru okur, oradan yaşamımıza seviye katan estetik değerler üretebiliriz.