"Hasta olduğunu bu gece Atlantik'ten öğrendim. Eve gittim, karşı dairenin hizmetçisi buraya getirdiklerini söyledi. Gece içeri bırakmadılar, ben de sabahı bekledim!"
"Nerede?"
"Burada... Hastanenin etrafında!"
... hayat bir uzun gece, sabahı olmayan. Tek kişilik bir ölüm, tek kişilik bir yağmur.
“Neden bu güzel bahar sabahı senden ayrıyım?
Neden yarın akşam buluşmuyoruz?
Neden ömrümün geri kalan yıllarını mihrabında diz çökerek geçirmeyeyim? Neden bütün olarak benim değilsin? Zaman bir nehir gibi akıyor Sevgilim. Her geçen dakikada bir parçamız var.”
“Aşkın çiçekleri çabuk solar sevgilim..”
Kargaşa.
Ve kolayca yıkılan inançlarım benim, benim en sağlam, en dağınık ellerim. Sabahı nasıl tetikte bekliyorum.
Şafakla damar damara seviştiğini görmek için bilgeliğin. Ve onarıyorum nasıl hızla kendi gücümü. Nasıl bir soylu boşluğa çılgınca kanayorum.
Ey yangınlar artığı! Her yangından arta kalan bir şey, her yangından
arta kalan gerçek şey
çoğalt beni.
Geçmişimin yüklerini geride bıraktığımda, yaşamım daha kolay ve anlamlı hale geldi. Yaşamın büyük zevklerini kovalamak için bu kadar çok zaman harcamayı bıraktığım anda, ay ışığında gökte
dans eden yıldızları izlemek veya güzel bir yaz sabahı güneş ışınlarıyla yıkanmak gibi küçük nazlardan mutluluk duymaya başladım.
''...
-Sağ ol Keşaplı. Ne gündü ama. Vallahi sabahı iple çekiyorum. Bir kaza bela gelmeden bitse de göndersek herkesi.
-Allah'ın izniyle yollarız Komutanım.Siz merak etmeyin.
-Ee Onbaşı, ne kadar kaldı , 3 ay mı?
-Hayırlısıyla 88 gün Komutanım
-E bitmiş oğlum işte. 88 dediğin nedir ki? Dua et askerliğin bitiyor. Bak bizimki ömür boyu!
-Haklısınız Komutanım.
-Eee ne zaman evleniyorsun bakalım?
-Valla Komutanım, kısmetse döner dönmez nişan, yaza da düğün yaparız inşallah.
...''
kambur çocuğun sabahı da eğri
hiç kapanmasa gözleri
akşama düzelir mi