"Yürürken sağa sola bakma. Yollarda gülme. Milleti peşimize takma. Kız kısmı ağır gerek. Kendine söz getirme. Yanımdan ayrılma, dükkânların önünde oturan adamlara yakın geçme."
"Ey Kudüs! Öyle günler gelecek ki düşmanların seni setlerle çevirecek, kuşatıp her yanından sıkıştıracaklar. Seni ve sende oturan çocuklarını yere çalacak, sende taş üstünde taş bırakmayacaklar." (Luka:19,43-44).
***
Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrı'ya dua ediyordu. Karanlık basmıştı.Gökten bir ışık iniyordu. Işığın olduğu yere doğru yürümeye başladı. Işığın için de tek başına oturan bir kadın vardı. Başında ateş gibi parlak bir tacı olan kadın öyle güzeldi ki, gülse gök güler, ağlasa gök de ağlardı. Oğuz Kağan onu görür görmez aklı
başından gitti ve hemen bir dilek diledi. Bu kadın bana evlatlar versin dedi. Günler ve geceler sonra kadın, üç oğlan çocuk dünyaya getirdi. Birinci sine Gün, ikincisine Ay, üçüncüsüne ise Yıldız adını verdiler.
Bizim karanlık münevverlerimiz de yabancı kültürlere aynalık yapıyorlar ve mesela Yemen’in bilmem hangi semtinde oturan bir Arap aşiretinde iki aylık deve yavrusuna ne ad verildiğini öğreniyorlar da kendilerini, mensup oldukları milleti ve onun dilini tanımıyorlar, bilmiyorlardı…
(Biz çiçek toplayarak sofraya oturan çocuklardık
Alnımın ekşi terleri anamdan kalmadır
Pişmanlığın ve keşkenin yüreğimin kapısını zorladığı,
Beklenmedik bir misafir gibi içime oturan öfkenin,
Ne yapacağımı bilmediğim bir sarhoşluktayım simdi.
İçim buz dağı, içim kıvılcım ormanı, içim tutsak, çaresiz ve yalnız.
Neyi düşlesem bir kabusun pençelerine düşüyor umutlarım.
Başka bir ifadeyle ülfet, toplumsal huzur ve mutluluğun temel şartlarından biri olarak kabul edilmektedir. Yukarıda ele alındığı üzere, insanın tabii olarak iyiye ve kötüye meyli olduğu göz önüne alındığında eğer insanlar arasında sevgi ve ülfet bağı kuvvetlendirilmezse, toplumda onların yerini düşmanlık, haset ve kıskançlık gibi reziletler alacaktır.125
Ülfetin Allah’ın insanlara bahşettiği en büyük nimetlerden biri olduğunu söyleyen Gazzâlî, ülfeti iyi/güzel ahlâkın; ülfetin zıddı olan ayrışmayı da kötü ahlâkın ürünü görmektedir. Bu anlamda Gazzâlî, insanları Allah için sevmenin ibadetlerin en güzeli olduğunu ifade etmekte, ancak Allah için insanları sevmenin de bazı şartları olduğunu ve bu
şartlara dikkat edildiği takdirde insanların birlik (ülfet) oluşturup, birbirleri ile kardeş olabileceğini söylemektedir.126 Çünkü İbn Miskeveyh’in dediği gibi, insanın tabiatında diğer insanlara karşı bir yakınlaşma duygusu vardır. İnsanlar arasında kin ve düşmanlığın olmasını engellemek için tabii olarak bulunan yakınlaşma duygusunun titizlikle korunması ve
kullanılması gerekmektedir.
İbn Miskeveyh’e göre insandaki bu tabiî duygunun iyi yönde kullanılması için din ve bütün âdetler insanların bir araya toplanabileceği meclisleri tavsiye etmiş ve böylece insanda güç hâlinde bulunan duygunun fiil hâline geçmesi hedeflenmiştir. Nitekim beş vakit namazın camide kılınmasmın tavsiye edilerek, toplu hâlde kılınan
namazın ferdî kılınandan daha üstün olduğunun bildirilmesi, insanlar arasındaki sevgi ve ülfetin yaygınlaştırılması amacına yöneliktir.
Zikredilen amaca yönelik bu tavsiyenin en büyük delili de Allah’in şehirlerde haftanın belli bir gününde toplanılmasını zorunlu kılmasıdır. Evlerde oturan nasıl ki her gün toplanabiliyorsa, mahallede, köy ve
kasabalarda, şehirde oturanlar da haftanın bir günü toplanabilir. Hatta Allah bütün Müslümanların ömürlerinde bir kez Mekke’de toplanmalarını emretmistir.