bu millet pek iyi biliyor ki, asıl tehlike, bu memleketin istiklâlini de, hürriyetini de, varlığını da tehdit eden bir tek ve hakiki tehlike, bugünkü ehliyetsiz iktidarın devamıdır.
.
Bakın çocuklar.. Şuna buna kahrolsun demekle millet yaşamaz. Millet, sizin salonlarda toplanıp cezbeli dervişler gibi
çırpınmanızı değil, kendisine elinizi uzatmanızı bekliyor. Yazın plajlarda, çalgılı bahçelerde safa süreceğine köylere, fakir mahallelere dağılıp kendisini cehaletten kurtaracak şekilde onunla meşgul olan gençleri gözlüyor. Kitap yırtan değil,
kerpiç kulübelere kadar kitap götüren aydınları, gazete çıkarıp eline ulaştıran idealistleri bekliyor. Pek çok olan boş zamanlarında yurdun binbir köşesine dağılıp orağa, harmana yardım eden, veremle, frengi ile sıtma ile trahom ile savaşa atılan, kafası da kolu da halkın emrine verilmiş milliyetçi gençliği arıyor.
Biz demişiz ki: Yıllardan beri arkası gelmeyen dalavereler, arsa oyunları, memleket dışına para kaçırma rezaletleri, esrarı çözülmeyen cinayetler, millet malı soygunculukları alıp yürümüştür. Öte yanda, millet kara sabanın arkasında donsuz didiniyor. Bu gidişatın sonu hayra çıkmaz.
Cevap vermişler: Müfsid, tezvirci, komünist!..
Bakın çocuklar... Şuna buna kahrolsun demekle millet yaşamaz.
Bakın çocuklar.Şuna buna kahrolsun demekle millet yaşamaz.
"Nihayet günün birinde yobazlık,
kara kuvvet, yeşil sarık,
irtica sahiden hortladı.
Ama Menemen’de değil,
o eline ayağına köstek vurmak istedikleri halkın içinde de değil...
Ankara’da kendi aralarında.
Yirminci yüzyılın ortasındayız.
Sesini günden güne yükselten irtica bağırıyor:
-Kız okullarını oğlan
okullarından ayıralım.
Kız öğrencileri köy enstitülerine almayalım. (Sanki tarlada ve fabrikada da
kadını erkekten ayırabilirlermiş gibi.)
- Din bilgileri okutalım da
şu bozuk ahlakımız düzelsin
(Sanki kendi ahlaklarında din ile
düzelecek taraf kalmış gibi)
Dünyanın neresinde bir gerilik varsa
dört elle
sarılıyorlar. Hür ve efendi
bir milletin içinde yaşadıklarını unutup uşaklara dalkavukluk ediyorlar.
Ankara’nın bir camisinde beş on ihtiyar
bir hacı babanın eteğini öpünce utançlarından yere geçecekleri yerde
sinsi ve memnun gülümsüyorlar.
Çünkü onların kanaatlerince,
bu millet ne kadar uyuşturulursa,
kendi hak
edilmemiş ekmeklerini
o kadar emniyetle yiyeceklerdir."
Şuurlu milliyetçilik, yani milliyetperver lakırdıları, millet soyucuları değil, asıl milleti sevmek, onun refahı için çalışmak, onun haklarını müdafaa etmek manasına gelen milliyetçilik...
Ve yine bu millet pek iyi biliyor ki,
asıl tehlike, bu memleketin istiklalini de, hürriyetini de, varlığını da tehdit eden bir tek ve hakiki tehlike,
bugünkü ehliyetsiz iktidarın devamıdır.
"Ayağı bağlı aslanın acizliği kendi aybı değildir" ve "Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten."