Bir milletvekilinin, milletvekili sifatı ile gördüğü işlerden başka hususi bir takım işleri de bulunabilir. Milletvekili her yere milletvekili sifatı ile giremez ve her işi milletvekili sıfatı ile
göremez. Aksi halde meclis-i idaresinde milletvekilleri bulunan bir anonim şirketin de Büyük Millet Meclisi'nden farkı olmaz.
Muvakkat Tehcir Kanunu'nun, en sonunda savaş sonrasının Osmanli Meclis-i Umumi’nin 4 Kasım 1918 tarihindeki ateşli bir oturumunda "Kanun-i Esasi'ye aykırılığı gerekçesiyle” yürürlükten kaldırıldığını da belirtmeden geçmeyelim. Dâhiliye Nazırı Fethi Okyar’ın girişimiyle Kanun’un yürürlükten kaldırılması sırasında, Ermeni katliamları, ne kadar çok
kurban verildiği ve hükümetin sorumluluğu tartışılmıştı. [16]
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.
Çağırma meclis-i riyaya bizi,
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır.
Biz müftü bilmeyiz, fetva bilmeyiz,
Kıyl'ü kal bilmeyiz, ifta bilmeyiz,
Hakikat bahsinde hata bilmeyiz,
Şah-ı merdan gibi ulumuz vardır.
Bizlerden bekleme zühd-ü ibadet,
Tutmuşuz evvelden rah-i
selamet,
Tevella olmaktır bize alamet,
Sanma ki sağımız solumuz vardır.
Ey zahit surete tapma, Hakkı bul,
Şah-ı velayete olmuşuz hep kul,
Hakikat şehrinden geçer bize yol,
Başka şey bilmeyiz Ali'miz vardır.
NESİMİ esrarı faş etme sakın,
Ne bilsem ham ervah likasın hakkın,
Hakkı bilmeyene hak olmaz yakın,
Bizim
Hakk katında erimiz vardır.
Kul Nesimi
Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır Her
bağçesi bir çemenistân-ı letâfet Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek Gülzarların cennete teşbih hatadır Herkes irişür anda muradına ânınçün Dergahları melce-i erbab-ı recâdır Kala-yı meârif satılır sûklarında Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır Camilerinin her biri bir
kûh-i tecellî Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın
Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır Kûh-sarları bağları kasrları hep Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senâdır
1 Eylül 1881 tarihinde ilki yapılan ve 20 Aralık 1881 tarihinde sona eren toplantılar sonucu mutabakat sağlanarak, "Rüsum-u Sitte" idaresi yerine, kupon sahiplerinin seçeceği temsilcilerin de katılacağı bir ‘DÜYUN-U UMUMİYE-İ OSMANİYE MECLİS-İ İDARESİ’ (Osmanlı Devlet Borçları İdare Meclisi) kurulması kabul edildi. Osmanlı Hükümeti bu durumu 20 Aralık 1881 (28
Muharrem 1299) tarihli ‘MUHARREM KARARNAMESİ’ olarak bilinen bir kararname ile onaylayarak, sözleşmeye kesin şeklini verdi. Muharrem Kararnamesi 1882 yılı başında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
"Mekke emirliğinin yanı sıra Evkaf Nazırlığı ve Meclis-i Mebusan'da ayanlık da yapan Şerif Ali Haydar Paşa, şeceresi itibariyle Zevi Zeyd hanesinden olup, mukaddes emanetleri yollayarak Yavuz Sultan Selim'i halife olarak kabul eden Şerif Bereket'in torunlarındandır."
Yusuf Selman İnanç
Sultan VI. Mehmet Vahdettin'in, Damat Ferit Paşa'yı gönderip yerine Ali Rıza Paşa'yı sadrazam yapmasını ve yeni hükümete 7 Ekim 1919'da seçim çağrısı yaptırtmasını, halkın kendisine mutlak monark gözüyle bakmasından korkmasıyla açıklamak zorundayız. Nitekim, hasta olduğuna dair bir yalan uydurup, Müdafaa-i Hukukçuların çoğunluğu elde ettiği Meclis-i Mebusan'ın
açılışına gelmemiştir. Hâlbuki, siyasetin cilvesi bu aşamada kendisine de pekâlâ yeni bir rol biçebilirdi. Çünkü Müdafaa-i Hukukçular Sivas'ta başlattıkları oyunu İstanbul'da da sürdürmüşler ve yeni seçim dönemine, "Dördüncü Devre-i İntihabiye" (Dördüncü Seçim Dönemi) demişler, yani II. Meşrutiyet hiç bitmemiş gibi davranmışlardı. Bununla da yetinmeyip
sultana bir de cemile (hoşa gitmek için yaranma) yapmışlar ve kendilerine, önderleri Mustafa Kemal Paşa'nın isteğine karşın, "Müdafaa-i Hukuk Grubu" adını almayıp, sultan adına yapılan açılış konuşmasında geçen bir terimi, "Felah-ı Vatan" (Vatanın Kurtuluşu) terimini isim olarak benimsemişlerdi.