Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Milletin elinde hiçbir hak bırakmayan, halkı küçük bir zümre tarafından idare edilmeye muhtaç farzeden "otoriter" rejimler, maksatlarını maskelemek için “milliyetçi” kelimesini kabullendiler.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Karşımıza her şeyiyle çırılçıplak serilen bir insanın üzerimizde yaptığı mukavemet edilmez tesir onu da yakalamıştı. Maskesini, gizli maksatlarını ve bütün rollerini, bir an için bile olsa, üzerinden atmış olan biri ile yan yana bulunmak ona cesaret ve emniyet veriyordu. Kendi içinde hapsettiği şeyler de dışarı fırlamak, nihayet bir insan kulağına çarpmak için

kımıldamaya başlamıştı.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Milletin elinde hiçbir hak bırakmayan, halkı küçük zümre tarafından idare edilmeğe muhtaç farz eden “otoriter” rejimler, maksatlarını maskelemek için milliyetçi kelimesini kabullendiler. Bizim basının "totaliter" muharrirleri de onlara ayak uydurdular.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Halbuki, milletin elinde hiçbir hak bırakmayan, halkı küçük bir zümre tarafından idare edilmeğe muhtaç farzeden "otoriter" rejimler, maksatlarını maskelemek için milliyetçi kelimesini kabullendiler. Bizim basının "totaliter" muharrirleri de onlara ayak uydurdular.

İbrahim Edhem
İbrahim Edhem

Bulgarların hikâyeleri ve Osmanlıya olan düşmanlıkları pek büyük bir kitap olur, "Rus kazakları bunlardan daha merhametlidir" desem yalan söylemiş olmam. Bu hain ve cahilleri Ruslar da anlayıp bugün her tarafta bar bar bağırıyorlar da, Rus'un bu tarafa olan taarruzundan maksatlarını bilmeyenler, "Biz Bulgarlar için beyhude kan dökmüş ve bu kadar masrafa girmişiz, bunlar

yeryüzünden kalkacak bir kabiledir" diyorlar.

Abdünnâfi İffet Efendi
Abdünnâfi İffet Efendi

“Mantık, insân aklının alâmeti ve akıllı ve zekiler için delîl ve burhân, tasavvur ile tasdîkin maksatlarını kavramayla kalbin sırrını ortaya çıkartan bir âlet ilmidir.”

Muhammet Altaytaş
Muhammet Altaytaş

Cihad Kur'an'da genel olarak “Allah'ın rızasına uygun bir şe-kilde yaşama çabası” anlamına gelir. Bu bağlamda yapılan savaş
da cihadın bir çeşididir. İslâm'da bu anlamda cihadın ancak müslümanların can ve mal güvenliğini sağlamak, hak ve hürriyetlerini korumak, zulüm ve fesâdı (fitne), müslümanlara karşı yapılan saldirları ve hiyanetleri önlemek,

mazlumlara yardım gibi amaçlarla yapılacağı hükme bağlanmıştır. Zülmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur. Savaştan vazgeçip barışa yanaşanların taleplerine uyulur. Savaşta saldıranlara karşı aynı ölçüde karşılık verilir, aşırı gitmek yasaktır.

Bekir Topaloğlu İslâm'da anlamını bulan, bütün cepheleriyle
ilahi mesajı insanlığa duyurma

amacını güden, bu sebeple de her
devirde canlı tutulması zorunlu olan cihad faaliyetinin günümüz
şarlarındaki yöntemlerini ekonomi, kültür ve son olarak savaş olmak üzere üç noktada toplar.”

Bazı araştırmacıların Kur'an'ın savaş ortamında nazil olan ve
müslümanları cihada teşvik eden ayetlerini onun bütünlüğünden
koparıp, cihadın

meşruluğunu küfür sebebine bağlayan bazı ulemaya ait görüş ve sözleri de ele alarak genellemede bulunmaları ve bunları maksatlarını aşacak şekilde yorumlarken gayri müslim ülkelerin tarih boyunca müslümanlara karşı sergilediği saldırgan tavır konusunda sessizliği tercih etmeleri hatta onların ağzıyla İslâm'ı eleştirmeleri ibret vericidir. Halbuki Kur'an'ın

müslümanlara karşı düşmanlık beslemeyen gayri müslimlerle iyi ilişkiler kurma, yönündeki tavsiyeleri açıktır.

"Geçmiş vahyin mensupları ile zulüm ve haksızlıktan
uzak durdukları sürece en güzel şekilde tartışın ve deyin ki:
“Bize indirilene inandığımız gibi size indirilmiş olana da
inanıyoruz: çünkü bizim ilahımız ile sizin

ilahınız tek ve
aynıdır ve biz (hepimiz) O'na teslim olmuşuzdur."

“İnanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi,
yurtlarınızdan sürmeyen (inkarcı)lara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz: Çünkü
Allah adil davrananları sever. Allah, yalnızca, inanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşan ve sizi

anayurdunuzdan süren veya (başkalarının) sizi sürmesine yardım edenlere
dostlukla yaklaşmanızı yasaklar..."

İslâm tarihi boyunca gayri müslimlerin İslâm ülkelerinde güven içinde yaşamış olmalarına karşılık hıristiyan alemi asırlar boyunca papalığın da etkisiyle İslâm dünyasıyla düşmanca ilişkiler
içinde bulunmuştur. Bütün hıristiyan

Batı dünyasının katıldığı HaçIı seferleri ve bunun İslâm dünyasında açtığı yıkımlar yanında Sicilya ve Endülüs'te insanlığın en ihtişamlı medeniyetlerinden birini kurmuş olan bir devleti ve milleti kökünden yok edecek kadar müslüman kıyımını doğuran bu düşmanlığın günümüz şartları, metodları ve vasıtalarıyla sürdürüldüğü yönünde hemen

bütün müslüman milletlerde genel bir kaygı vardır. Bosna-Hersek'te de görüldüğü gibi dünyanın bir çok yerinde müslümanların mal, can, namus, tarihi eserler ve kurumlar gibi bütün değerlerine karşı sürdürülen tecavüzler, tarihte olduğu gibi müslüman milletlerin onlarla ilgili kaygı ve kuşkularını haklı gösterecek niteliktedir. Ayrıca son birkaç asırdan beri

Batı'nın İslâm dünyasına yönelik sömürgeci politikaları ve bunun doğurduğu sonuçlar, tarih boyunca İslâm dünyasında yaşayan gayri müslimlere can ve mal güvenliği sağlamanın
da ötesinde milli kimliklerini koruma konusunda tanınan imkân ve hoşgörü ile karşılaştırıldığında, iki din ve medeniyetten (İslâm-Hristiyanlık) hangisinin diğer din mensuplarına

karşı daha saygılı ve müsamahalı davrandığını açık biçimde görmek mümkündür.

Anlaşılacağı üzere daha çok siyasi-ideolojik nitelikli olup toplumumuzun tarihi kültürel mirası ile psikolojik savaş malzeme
olarak kullanılan, yazarların da seslendirdiği bu ve benzeri iddiaları, onların İslâm'la ilgili genel tavır ve görüşlerinin uzantısı olmaktan

öte bir anlam ifade etmemektedir.

E. J. Wilkinson Gibb
E. J. Wilkinson Gibb

Şinasi'nin yaptığı hizmetlerin büyüklüğünü, Türk edebiyatını ölümün eşiğinden nasıl güçlü ve sağlıklı bir hale getirdiğini, yeniliğin önderlerine verdiği gerçeklik ve tabiilik dersleriyle onları geleceğe nasıl hazırladığını, edebiyatın hedef ve maksatlarını halkının gözünde nasıl ulvileştirdiğini düşünecek olursak, onu izleyenlerin kendisine

duyduğu büyük saygının ne demek olduğunu ancak anlayabilir, ona gösterilen aşın sevgiyi mazur görebiliriz.

Richard E. Palmer
Richard E. Palmer

Düşünce artık dünyaya tepkide açıklık meselesi değil, durup dinlenmeden ona hakim olma gayretinden ibaret olmuştur. O, dünyanın zenginliklerini korumaz ve öyle de davranmaz ama dünyayı insanın maksatlarını göre yeniden inşa ederek çekilmez hale getirir. Örneğin bir nehir, artık kendisine ait bir değere sahip değildir: insanoğlu büyük barajlar yaparak ve zehirli

atıkları ona katarak onun konumunu isteğine uyacak şekilde yönlendirir. tanrılar gitmiştir ve yeryüzü acımasızca ziyan edilmiştir. Heidegere göre böylesi, plato’dan descartes’e ve nietzche’den bugüne kadarki düşünce gelişiminin bir sonucudur.

Behram Kılıç
Behram Kılıç

Serdar Bali'nin bir anısı

Ali Kemal de sizi bekledi!
Ali Kemal’le birlikte Beşiktaş’taydık. O yıllar Siyah-Beyazlı kulüp, gece futbolcuların sokağa çıkmasını engellemek için yöneticileri ev ziyaretlerine gönderme kararı almıştı. Futbolcuların gece en geç 11’de evde olması gerekiyordu. Beşiktaş yöneticisi Atıf Keçeci ve arkadaşı gece 23.25’te

Ali Kemal’in kapısını vurdular. Kapıyı Ali Kemal’in halası açtı. Atıf Keçeci, “Teyze, merak edilecek bir şey yok. Ali Kemal’i ziyarete geldik. Baklavasını verip gideceğiz, kendisine haber verir misin?” diye maksatlarını izah etti.
Ali Kemal’in halası da işin aslından habersiz: “Ha uşağum, Ali Kemal de 11'e kadar sizi bekledi. Baktı gelmedunuz, o da çıkıp

gitti!”