Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misin? Aşk sana bunları yaptırabilir mi? İşte o zaman sana seviyorsun derim...

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Her şeyin çok iyi olacağına kuvvetle kanaatim var...

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım,sen hiç sevdin mi?..
Çoook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni seviyordu...Ve onu herhalde kucakladın..Geceleri buluşur ve öperdin değil mi ? Bir kadını öpmek hoş şeydir,hele adam genç olursa..
Yahut sevgilin seni sevmiyordu..O zaman ne yaptın? Geceleri ağladın mı ?..Ona sararmış yüzünü göstermek için

geçeceği yolda bekledin,ona uzun ve acındırıcı mektuplar yazdın değil mi ?...
Fakat herhalde ikinci bir aşka atlamak,senin için o kadar güç olmamıştır. İnsan evvela kendi kendisinden utanır gibi olur ama,bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey , ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile

yaptığı iş için kâfi mazeretler tedarik etmiştir.
Ha,sonra bir üçüncü, bir dördüncüyü sevdin ve bu böyle gidiyor.
Peki ama,bu sevmek midir be adaşım, bir kadını öpmek,onu istemek sevmek midir ?..
Çırılçıplak soyunarak şehrin sokaklarında koşabiliyor musun ?..
Bir bıçak alarak kolundaki ve bacağındaki adelelere saplamak ve böylece bir nehre

atılarak yüzmek elinden geliyor mu ?
Bir şehrin adamlarını öldürmek cesareti sende var mı ? Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misin ?
Aşk sana bunları yaptırabilir mi ? İşte o zaman sana seviyorsun derim..

Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi ? Pekala,ikincisine ? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de

mi o ? Atma be adaşım kaç tane kalbin var senin?..Hem biliyor musun,bu aptalca bir laftır: Kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun...Göğsünü yararak o eti oradan çıkarır ve sevgilinin önüne atarsan o zaman kalbini vermiş olursun...

Siz sevemesiniz adaşım,siz şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz birisine itaat eden ve birisine

emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler...Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz... Bizler: Batı rüzgarı kadar serbest dolaşan ve kendimizden başka Allah tanımayan biz Çingene'ler.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Ne ise aldırma! Sonu iyi olacak. Hem çok iyi olacağına kuvvetle kanaatim var.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

...Bir insanin mevcudiyetinin bu kadar kuvvetle başka bir insana ihtiyaç göstermesi okşayıcı bi şeydi.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misin?
Aşk sana bunları yaptırabilir mi? İşte o zaman sana seviyorsun derim…

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Ne ise aldırma! Sonu iyi olacak. Hem çok iyi olacağına kuvvetle kanaatim var. Yeter ki biz azmimizi ve imanımızı ve bu millete itimadımızı kaybetmeyelim.

Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Şu, denizi uzun uzun seyreden yağmur kuşu şahit olsundu ki güzelliğin kaynağını böyle kuvvetle hatırlamasa, Âdem , Havva'yı böyle hasretle beklemezdi.Aşkın tarihçesinin bile olmadığı bir tarihte onu böyle büyük bir aşkla sevmezdi.
Böyle çözülmezdi dizleri, kalbi dile gelmezdi.
Havva belli ki içinde değil içinden çok derindeydi.

Yeşim Erbil
Yeşim Erbil

Basında yer alan ve kuvvetle yararlı olduğu söylenen "kaya tuzu", "Himalaya tuzu" gibi tuzlarda yeterli miktarda iyot yoktur, aksine yüksek oranda sodyum vardır. Ayrıca Sağlık Bakanlığının yaptığı araştırmalara göre bu tuzların içinde "plütonyum, radon" gibi çok zararlı radyoaktif maddeler bulunmaktadır.
Bu tuzların minerallerden zengin olduğu iddia edilmektedir.

Ancak bu mineraller vücuda yararı olamayacak kadar eser miktardadır. Bu sebeple özel durumlar dışında iyotlu tuz kullanılması, ancak bunun da az miktarda olması önerilmektedir.

Seyfi Koryürek
Seyfi Koryürek

Talip APAYDIN ve Yahya ÖZSOY Çifteler Köy Enstitüsü çıkışlılardandır. Bu iki öğretmen adayımızın 1943-44 ders yılında bir Türkçe sınavına verdikleri karşılıklar elimizdedir Tarih 26 Kasım 1943. Soru şudur:

"Beş yıl önce, ancak ilkokulu bitirmiş bir köy çocuğu olarak geldiğin bu müesseseden, bugün, cemiyetin ileri saflarında tarihi rol almış bir

eleman olarak ayrılıyorsun. Bu yetişme zamanı içinde, kendinde ne gibi değişiklikler görüyorsun ve tarihi rolünü tam yapabilmek için kendinde ne gibi vasıflara lüzum hissediyorsun? Bunlardan sende olanlar hangileridir?"

"Anadolu'nun bütün köyleri aynı derecede zengin degildir. Hamidiye, Mahmudiye gibi geniş topraklı köylerimiz her yerde bulunmaz Buralarda her

kişinin bin dönüm arazisi var. Öyle köylerimiz var ki. Bütün işlenecek arazisi bin dönüm yok. Bu köyler, sehirler gibi güzel giyiniyorlar. Öyle köylerimiz var ki, bulgur dağarcığını bozup elbise yapmak mecburiyetindeler
Bura köylerinde üç ay çalışılır, yüzlerce, binlerce liralık buğday satılır. Öyle köylerimiz vardır ki, toprağı olmadığından, bir ağaya

bekar durur. Bir sene ölesiye çalışır, aldığı ücret karın tokluğudur.
İste böylesine aç ve başkasının esiri olmuş bir köyün evladıyım.
Bin dokuz yüz otuz sekiz Ağustosunun yakıcı bir öğlesinde, bir bayırdan çıkarken bana ak sakallı babam dedi ki:
Böyle köylerde yaşanmaz oğlum. Bu, hayat değildir. Bir insan olarak dünyaya geldik, fakat bunu inkar

ediyorlar.' Ve 'vaziyetimizi biliyorsun! Sen git oku, kendini kurtar, bizim gibi sürünme!
İsteyenler, senin baban tembel, işten yılmış, onun için fakir düşmüş' desinler.
Ben buna, yani 'çalışmakla zengin olunur' lâfına inanmıyorum.
İnanırsam, milyonlar bana hakkını helal etmez..
İşte okuyup, kendimi sürünmekten kurtarmak için buralara geldim.

Muhteşem binaların içinde yaşıyorum.
Fakat gene dağarcık donluların ekmeğiyle beslenmekteyim.
"Kendimi kurtaracağım' deyince şimdi nasil utanmayayım? Milyonlarla, kendi göbeğim arasındaki gıda yolunu şimdi nasıl keseyim? Onları nasıl unutuvermeli? Bu memleketin efendisinin sürünmesine nasıl razı olmalı? Dağarcıktan giyinmesine nasıl müsaade etmeli?

Hayır, hakiki gençlik buna razı olamaz!
Babamın dediğini kabul ediyorum. Evet babacığım, sizin insanlığınızı inkâr etmişler. Hakkınızı almışlar. Bunun derdini yaşıyoruz. Fakat, memleketin derdi ağlamakla iyi olmaz, bunu biliyorum. Onun için, 'şahsi menfaat, iyi yaşamak diye bir şey tanımıyorum.
Bunu unuttum artık. Hakiki gençlik ıstıraplıdır. Bunu

gidermek için:
İdeal, heyecan, el nasırı, alınteri, hakiki ilim, canlılık ve çalışkanlık lazım.
Yukarda yazdığım hassalar belki bende daha kemikleşmemiştir. Fakat demir gibi imanım ve şahlanmış heyecanım var. Yolum orasıdır, kuvvetle gidiyorum.

26.11.1943
Talip Apaydın
Son sınıf, No: 96