Chomsky totaliter sistemle demokrasi ilişkisini ele alırken her iki kavramın kesişen yönüne dikkat çeker. O, totaliter bir devletin kullandığı fiili şiddetin demokrasilerde ikna aracı olarak kullanılan propagandaya karşılık geldiğine inanır. ”* Dolayısıyla ona göre neredeyse herkes yaşamlarının çoğunu totaliter bir sistemde geçirmekte, Medya ve Batılı
entelektüellerde “sanki totaliter bir yönetim altında sesleri kısılmış; kalemleri kırılmış insanlar gibi davranışlar” sergilemektedir. ”
Açık ve gizli totaliter sistemlerde vatandaş, yurttaş gibi sistemin muteber mukimleri için ölüm, açlık, şiddet, ontolojik emniyetsizlik gibi birçok parametre üzerinden korku geliştirilmektedir, Açık ve gizli totaliter
anlayışların bu tür korkuları önemli ölçüde toplum mühendisliği yapmada kullandıkları söylenebilir. Gizli totaliter sistemlerde bir işe sahip olmak demek tamamen kontrole girmek demektir.
Elinizdeki eserin zor bölümlerinden bir diğeri ise Birgivî-Kadızâde ilişkisinin incelendiğim kısım idi. Benim elde ettiğim netice, bu konuda yapılmış bazı çalışmalarda yer alan “Birgivî’nin Kadızadeli zihniyetini besleyen bir kaynak olduğu” yönündeki görüşün aksine Kadızâdeliler’in, Birgivi" ’yi sadece bir meşruiyet vasıtası olarak kullandıkları ve onun
eserleri üzerinden kendilerine hareket alanı açtıkları istikametinde olmuştur. Ayrıca görebildiğim kadarıyla Birgivî ’nin İbnü’l-Arabî sevgisi, bu büyük mutasavvıf aleyhinde konuşmaktan onu kesin biçimde alıkoymuştur.
Bununla birlikte Birgivi, dinî hassasiyet ve şeriat merkezli tedirginliği; halkın kapılacağını düşündüğü batınî yorum tehlikesi
sebebiyle İbnü’l-Arabî ilgisini eserlerinde açıkça göstermemiş sadece bazı atıflarla yetinmiş veya onun felsefesine satır aralarında işaret etmiştir. Çivizâde’nin sert, tavizsiz ve zühdî tasavvuf anlayışı, onu vahdeti vücud’un karşısında konumlandırırken Ebussu’ud, devlet ciddiyeti yanında, babası Şeyh Yavsî’nin Bayrami yolunun tesirinde kalmış ve bir
Razi takipçisi olarak irfani tasavvufa sahip çıkmıştır.
Mehmed Bey'in Konya'yı zabt ettiği esnada en ziyade hoşa giden cihet kuyudat-ı resmiye deki tadilatıdır. O vakitlere kadar Selçuk hükümdaranı lisanı resmiye olarak Farisi kullandıkları halde Mehmed Bey derhal Türkçe istimalini emretmiş. Kayıtlar, zabtlar Türkçe tutulmağa başlamıştır.*
* Karamanoğlu Mehmed Bey'in katıldığı Selçuklu Divanında; "Bu
günden sonra hiç kimse divan'da, dergâhta, badgâhta, mecliste ve meydan da Türkçeden başka dil konuşulmayacaktır." kararı alınmıştır. (İbn Bibi, 2, s.209)
Delilerin kendi kıyafetlerinde kullandıkları abartılı süsler aynen atlarında da uygulanmıştı. Atlarını kartal tüyleri ve çeşitli hayvan postlarıyla süsleyen Deliler, bazen atlarına tüm bir aslan postu geçirirlerdi. At üzerine örtülen bu postta atın kafası aslanın ağzından çıkartılırdı.
Şebüsteri`nin en meşhur eseri vefatından üç yıl önce yazdığı Gülşen-i Raz mesnevisidir. Müellif bu eserinde sufizmin temelini oluşturan “Vahdet-i Vücut” teorisinin yapı taşlarını bir bütün inanç olarak kabul eder; bile Varlığın sadece Hakk`a (Allah`a) ait olduğunu benimser. Yazarın inancına göre, Allah`tan başka kimsenin zatı ve mustakil varlığı yoktur: tüm
varlıklar bir olan Mutlak Varlıktan (Allah`tan) gelmiştir. Mütefekkir şaire büyük ün kazandıran Gülşen-i Raz eseri yazıldığı dönemden itibaren sufi aşkını ve sufilerin mecazi anlamda kullandıkları bir sıra sembolleri açıklaması açısından en değerli klasik kitaplardan biri olmuştur. Eserin birçok yazma nüshasının bulunması bunun somut kanıtıdır (54,7-11;39,25).
Ortaçağda sufilikle ilgili yazılan büyük kitaplarda Gülşen-i Raz`a sıkıca başvurulmuş ve bu değerli eserle ilgili birçok şerh (yorum) yapılmıştır. 14.-17.yüzyıllara ait sözkonusu şerh (yorum) toplam sayı kırkın üzerindedir ki, bunlardan en meşhuru Şemseddin Muhammed bin Yahya bin Ali Lahici`nin (öl.912/1506) Mefatihü`l-İcaz fi Şerh-i Gülşen-i Raz (Gülşen-i
Razˋın Açıklamasına ait Mucizelerin Anahtarı) eseridir (bak:103;IX-XIX). Burada Gülşen-i Razˋdaki her beyite geniş şekilde yorum yapılmıştır. Gülşen-i Raz eserine Emineddin Tebrizi (kendisi Şebüsteri`nin mürşidi olmuştur), Seyyid Yahya Şirvani (öl.868/ 1463-1464), Baba Nimetullah Nahcıvani (öl.920/1514), Kemaleddin Hüseyin bin Şerafeddin Abdülhakk Erdebili
öl.950/1543-1544) gibi Azerbaycan alimleri de şerh (yorum) babında eserler yazmışlar (bak: 103,X-XIII)
Kadın çetelerinin erkek çeteleri ile benzer şekilde evlilik,saygınlık,statü gibi geleneksel hedeflerinde hayal kırıklığına uğramış üyelerden oluştuğu gözlemlenmiştir.Bu kadınlar için uyuşturucu kullanımı ve fuhuş kaçınılmazdır.Ancak Cohen ve Short’un bu çalışmasının tüm kadın suçluları kapsamadığını,siyahi kadın suçlular için geçerli olduğunu da
belirtmek gerekmektedir.
New York’taki kadın çete üyelerinin yaşam tarzı ile ilgili bir çalışma Anne Campbell tarafından gerçekleştirilmiştir.Campbell iki yıl boyunca üç kadjn çetesi ile birlikte yaşayarak onların yaşam biçimlerini gözlemlemiştir.Campbell’in çalışması kadınların da tıpkı erkekler gibi ortak yaşam,koruma ve ait olma duygusu nedeniyle çeteye
üye olduklarını göstermiştir.Ayrıca çetelerindeki değer sistemi içerisinde statü kazanmaları da çete üyelerinin aidiyetlerini pekiştirmektedir.Bireysel anlamda kendisini ifade etmekte güçlük çeken genç kadınların özellikle de aile ve sosyal çevrelerinde yaşadıkları sıkıntılar ile medyanın da yönlendirmesiyle bir çeteye dahil olma yolunu seçtiği görülmektedir.
Yapılan çalışmalar kadın çete üyelerinin rakip çete üyeleri ile gerekmediği takdirde dövüşmek konusunda gönülsüz olduklarını göstermiştir.Dövüşme konusundaki bu gönülsüz tavırlarının onların kadın bakış açılarından kaynaklandığı düşünülmektedir.Ayrıca kadın çete üyeleri kendilerini erkekler için kullanılan “arkadaş”yerine
“hanımefendi”olarak tanımlamaktadırlar.
Çete ile uyuşturucu kavramları birbiriyle iç içe geçmiş kavramlardır.Pontell ve Shichor tarafından yapılan çalışma;çete üyelerinin aynı zamanda uyuşturucu satıcılığı ile de ilişkili olduğunu göstermiştir.
Kadınlar örgütsel faaliyetlere çete bazından katılmalarının yanında terör örgütlerinde militan
olarak da yer almaktadırlar.Fransız İhtilali’nden günümüze kadar yaşanan sosyal değişimlerle birlikte kadınların da terör örgütlerindeki varlıkları ve faaliyetleri değişiklikler göstermiştir.Kadınların terör örgütlerindeki varlıkları özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra artmış,1970’lerden sonra da özellikle Avrupa ve Amerika’daki sol örgütlerde
kadın militanların sayısı artış göstermiştir.1980 sonrasında ise yaygınlaşan Radikal İslamcı bakış açısına sahip terör örgütlerinde kadın militanlar yaygınlaşmıştır.
Bu hususta yapılan çalışmalar;terör örgütünün kadınların genellikle kendi kişisel ve sosyal problemlerine çözüm aramak için kullandıkları bir araç olduğunu göstermiştir.Örgütün
ideolojik eğiliminin kadının sahip olduğu ideolojik görüş ile hangi oranda örtüştüğü kadının örgüt kapsamında yaptığı faaliyetlerin neler olacağı konusunda belirleyici olmaktadır.
Kadınların terör örgütlerine katılmayı seçmelerinin ve terör örgütleri için hedef haline gelmelerinin altında pek çok neden yer almaktadır.Bunların başında aile
gelmektedir.Ailede yaşanan problemlerden,üzerinlerindeki baskıdan çok fazla etkilenen kız çocukları,yaşadıkları travmaları kolay bir şekilde atlatamadıklarında terör örgütleri için kolay bir hedef haline gelebilmektedirler.Benzer şekilde günümüzde halen varlığını sürdüren zorla evlendirme de genç kadınların ailelerinden kaçarak terör örgütüne katılmalarına
sebep olabilmektedir.
Eğitim alamamış kadınlar da terör örgütleri için potansiyel taşımaktadırlar.Çünkü eğitimsiz kimselerin örgüt propagandasından etkilenme ihtimali daha yüksektir.Terör eylemlerine katılacak kimselerin gelecek kaygısı yaşamaması ve kaybedeceği hiçbir şey olmaması da örgüt için güzel bir fırsattır.Ancak bazı terör örgütleri için
eğitimsizlik avantajlı bir konu iken özellikle sol terörist örgütlere yükseköğrenime devam eden kimselerin de çoklukla katıldıkları gözlemlenmektedir.Birebir etkisi bulunmasa da iş hayatına katılamama ve düşük gelir düzeyi de kadınların terör örgütlerine katılması üzerinde etkili olabilmektedir.
Kadının yaratılıştan sahip olduğu
pratikliği,kararlılığı,acıya dayanıklı oluşu örgüt faaliyetlerinde yer almasını sağlamaktadır.Kadınların hızlı düşünebilmeleri,toplumla iç içe olmaları,kontrol noktalarında erkeklere oranla daha tedirgin bir biçimde aranmaları,kendilerine hamile süsü vererek mühimmatları saklayabilmeleri onları terörist faaliyetlerde avantajlı duruma getirmektedir.
Tüm güzelliklerinin yanı sıra soğuk nehirlerde yıkanmalarına rağmen ya da tam da bu yüzden Kuzey Barbarları kesinlikle çok kirlidirler. Saç kremi olarak tereyağı kullandıkları için çok kötü kokarlar. Kürk giyinirler ve vücutlarının büyük bir kısmı çıplak gezerler.
Sessizlik silahını kullananların bazıları kullandıkları sessizlik silahının karşı tarafı travmatize edebileceğinin ve ciddi olumsuz sonuçlar çıkabileceğinin bilincinde olmaz.
Hatta sessizlik silahını kullananlardan bazıları karşı tarafı manipüle edebileceğinin bile farkında değildir. Bu silahı bilinçsizce, alıştığı ve öğrendiği davranış kalıbı
olduğundan kullanır.