Simone de Beauvoir'e göre, kadın da bir insandır ve kendini gerçekleştirme yolunda seçeneklerini kullanmak, onları hayata geçirmek durumundadır. Ancak, kadın, kendini bir kişi olarak olumlamayı başaramıyorsa bunun nedenleri onun biyolojik yapısında değil, toplumsal koşullarda aranmalıdır.
Soseki karşısına çıkan ilk iş teklifini kabul ederek birdenbire başkenti terk eder. Geleceğine sırt çevirir, entelektüel ve sosyal ihtiraslarını aşağılar ve onunki gibi bir zekânın hayal edebileceği en vasat koşullarda ciddi ciddi yok olmaya kalkışır. Akla gelebilecek en uzak eyalette, Şikoku Adasında, Matsuyama'daki bir kolejde öğretmenlik yaparken bulur kendini. Yani,
hiçbir yerde.
Acı çekerken duyulan hoşlanma biçimindeki hastalıklı durum. Alkole, uyuşturucu ve uyarıcı maddeleri kullanmaya yeni
başlayanların, özenenlerin acıdan hoşlanmaları; ölüme yaklaşan verem hastalarının kendilerini mutlu duyumsamaları bu duyguyu örneklendiriyor. Aşırı, ölçüsüz, gereksiz neşe ve sevinç, bu hastalıklı durumun belirleyici özellikleridir. Acıdan
hoşlanan kişi, düşünce ve davranışlarıyla elverişsiz koşullarda bile çevresine çok güçlü, mutlu, rahat ve sevinçli olduğunu yansıtıyor.
Deneyin sonunda, yoğun radyasyon bombardımanlarına kesintisiz devam edilmesine karşın, sayıları başlangıçtaki sinek sayısına ulaşmıştı. Radyasyona dirençli sinekler seçilmişti. Ve bu sinekler döller üretmekte oldukça başarılıydı. Çılgınca mutasyon geçiren bir popülasyona ilişkin bilim kurgusal kabuslar, bu uç koşullarda bile doğrulanmamıştı. X ışınları ve
radyoaktif elementler tarafından fırlatılan yüksek enerjili parçacıkların mutasyon oluşturmada çok yararlı unsurlar olduğu görüldü. Bu unsurlar kromozomların kırılması için çok uygundur. Fakat bu mutasyon oluşturma yöntemi çok kaba; bir saate çekiçle vurmaya benziyor. Radyasyonun neden olduğu değişimler çoğunlukla çabucak elenecek ağır değişimlerdir; daha
küçükleri ise genellikle zararlıdır.
Şayet robotik sistemlerin etkili olması bekleniyorsa böyle koşullarda otonomi bir mecburiyettir. Yapay zeka geliştikçe orduların, insan müdahalesi olmaksızın daha karışık görevleri daha zorlu koşullarda gerçekleştirebilecek her zamankinden daha otonom robotlar yaratması mümkün olacak.
Felsefi olarak bildiğimiz şeyler, insan yaşamının sorunlarına, "yalnızca tarihsel olarak" bildiğimiz şeylerden daha bir başarıyla uygulanır. Bir varolana yüklenen her şeyin, o varolana ancak belirli koşullarda ait olduğu mantıkta ayrıca kanıtlanacak..
Şimdi, felsefeyle içli dışlı biri, bir şeyin neden var olduğunu ya da husule geldiğini bilir. Dolayısıyla, bu
kişi, bir şeyin bir varolana hangi durumda yüklendiğini algılar ve sonuç olarak ilgili koşulun sağlandığını görmeden bu şeyi söz konusu varolana yüklemez. Demek ki felsefi olarak bildiklerimizi kullanırken hata yapmayız. Sadece "tarihsel" bilgiye sahip olduğumuzda ise, ya koşulun farkında değilizdir ya da onu tam olarak kavrayamayız. Tarihsel bilgi sadece bir şeyin
olabileceğini veya husule gelebileceğini söyler; bu şeyin neden olabileceğini veya husule gelebileceğini değil. Bu nedenle, insan yaşamının sorunları ile uğraşırken, sık sık gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığına bakmaksızın bir şeyi bir varolana yükleriz. Sonuç olarak, yargı yanlış olur. Böylece, felsefi olarak bilmediğimiz şeyleri kullanırken sıkça hata
yaparız.
Gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetlerle özel sektördeki müttefikleri genellikle sıkı bir birlik ve çoğu zaman ülkeyi büyük ortakları kendileri olan kar amaçlı bir şirket gibi yöneten bir oligarşi oluşturur. Endonezya ya da Güney Kore veya Rusya gibi bir ülke büyüdüğü zaman, sanayi patronlarının hırsları da büyür. Kendi minik evrenlerinin efendileri olarak bu
adamlar gerçekten genel ekonominin yararına olan bazı yatırımlar yaparlar ama aynı zamanda giderek daha büyük ve daha riskli kumarlar oynamaya da başlarlar. Bunu yaparken çoğu kez doğru olarak siyasi bağlantıları sayesinde bir sorun çıktığında devletin yardımlarına koşacağına güvenirler.
Fakat, az gelişmiş ülke oligarkları sonunda kaçınılmaz biçimde
aşırıya kaçarlar; parayı saçıp savurur ve bir borç dağının üzerinde muazzam iş imparatorlukları kurarlar. Yerel bankalar, kimi zaman hükümet baskısıyla, seçkinlere ve onlarla bağlantılı olanlara kredi dağıtmaya pek istekli olurlar. Bunu yapan ister bir kişi, ister bir şirket, isterse de bir ülke olsun, aşırı borçlanmanın sonu daima kötü biter. Kredi koşulları
er ya da geç ağırlaşır ve hiç kimse size makul koşullarda borç para vermez olur.
Mübadele simyacinin düşüdür çünkü uygun koşullarda herşey değerli bir cisme dönüştürülebilir.
En kötü koşullarda bile, büyük hayallerini koruyabilirsen, yaşamın büyüsünü kaybetmezsin.