Savas Kalenteridēs
Savas Kalenteridēs

Kürtçe Hint-Avrupa dil grubuna dahildir ve 4 temel lehçe­den oluşmaktadır.En büyük bölümü Kurmanci lehçesidir. Özellikle, Kuzey Kürdistan ve Merkezi Kürdistan’da (buna Güney Kürdistan’ın bir bölümü de dahildir.) Kurmanci lehçesi egemendir. Bu genel Kürt nüfusunun % 70’ini kapsamaktadır.Sorani lehçesi; Güney Kürdistan’da (Irak parçasında), bugün yaklaşık,

3,5 milyondan fazla nüfus Soranca konuşmaktadır. Gorani lehçesi ise, Kürdistan’m Irak-İran sınırına yakın yerleşim bölgesinde yaklaşık 2 milyon kişi tarafından konu­şulmaktadır. Zazaki lehçesi ise, özellikle Kuzey Kürdistan’da (Türkiye par­çasında) dört milyondan fazla kişi tarafından konuşulmaktadır.
Kürtler, geleneksel olarak Zerdüşt dinine

bağlıdırlar. Bu din İslamın ortaya çıkmasından sonra İslama kayarak sınır­lanmıştır. Kürtlerin bugün çoğunluğu müslümandır. Bu da mezheplere ayrılmıştır. % 75’i Sünni, % 15’i Alevi, % 5’i Şii ve geriye kalanlar ise Yezidi (Zerdüşt), Hıristiyan ve diğerle­rinden oluşmaktadır. Genel çizgiler ile diyebiliriz ki, Kürtler arasında ulusal ideoloji, dini

görüş ve tarikatlara göre daha et­kin ve geçerlidir.

Melisa Robichaud
Melisa Robichaud

yaygın kaygı bozukluğu sahibi olmak bir gölde yüzen ördek olmak gibidir. Her ne kadar ördekler suyun üstünde kayarak giderken sakin görünseler de aslında perdeli ayakları suyun altında çılgınca çalışıyordur

M. C. Beaton
M. C. Beaton

saat tıkırdıyordu, rüzgar pencereleri tıngırdatıyordu ve bir ağaç kütüğü kayarak ateşe düştü,

John Rajchman
John Rajchman

"Kendi İmgesini kuran her filozof bazen bir imgeden diğerine dramatik bir biçimde kayarak düşünmenin ne anlama geldiğine dair yeni bir yol önerir ya da Foucalt'un deyişiyle 'başka yollarla düşünmeye' başlar."

Bahoz Şavata
Bahoz Şavata

"Kuzey yarım kürede hava sıcaklığında yıllık ortalama 6 santigratlık
derecede bir değişimin olması iklimde ciddi değişikliklere yol açmıştır.
(]ünümüzden 16000 yıl önce buzul çağı sona ermiştir. 16000 ile 14000
yılları arasında 2QOO yıllık bir hızlı ısınma dönemi var. Buzul çağı
sona erince kuzeyden eriyen buzullar güneye doğru

kayarak geniş
ulan/arı kaplamışlar ve tanma elverişli düzlükler- bataklık haline
d

Mithat Baş
Mithat Baş

Yedi yaşına girdiği yıl Sivas'ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşmıştır. Çiçek hastalığına o da yakalanır. O günleri şöyle anlatmaktadır: "Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha da kalkamadım.

Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözümü de solun zorundan olacak perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan".

Josephine Hart
Josephine Hart

"İçimizde bir ülke vardır, bir ruh coğrafyası;yaşadığımız sürece bunun sınırlarını arar dururuz. Şanslı olup da bu ülkeyi bulabilenler, taşların üstünden akan su gibi rahatça kayarak iniş çıkışlara yayılır, yuvalarını bulmuş olurlar. Kimileri doğdukları yerde bulurlar bu ülkeyi, kimileri bir kıyı kasabasında susuzluktan kavrulduktan sonra çölde

yüreklerinin tazelendiğini görürler. Yemyeşil tepeler arasında doğdukları halde ancak kentin yoğun, civcivli yalnızlığı içinde rahat edenler de vardır. Kimileri için bu arayış, bir başka insanın izini sürmektir; bir çocuk ya da ana, bir dede ya da kardeş, bir sevgili, bir eş, bir düşman…"

Josephine Hart
Josephine Hart

'İçimizde bir ülke vardır, bir ruh coğrafyası;yaşadığımız sürece bunun sınırlarını arar dururuz. Şanslı olup da bu ülkeyi bulabilenler, taşların üstünden akan su gibi rahatça kayarak iniş çıkışlara yayılır, yuvalarını bulmuş olurlar. Kimileri doğdukları yerde bulurlar bu ülkeyi, kimileri bir kıyı kasabasında susuzluktan kavrulduktan sonra çölde

yüreklerinin tazelendiğini görürler. Yemyeşil tepeler arasında doğdukları halde ancak kentin yoğun, civcivli yalnızlığı içinde rahat edenler de vardır. Kimileri için bu arayış, bir başka insanın izini sürmektir; bir çocuk ya da ana, bir dede ya da kardeş, bir sevgili, bir eş, bir düşman…'

Bengü Havva Keskin
Bengü Havva Keskin

Sanki yağmur çiselemeye başlamıştı. Yağmur zannettikleri, çimleri sulamak için parkta otomatik açılan fıskiyelerdi.
Duru; “Koş koş hemen çıkmamız lazım yoksa sırılsıklam olacağız” diyerek Erdem’i de kolundan çekiştirmeye başladı.
Erdem’in hiç umurunda değildi. İnadına fıskiyelerin arasında durmayı tercih ediyordu.
“Sana diyorum

ıslanacaksın.” “Şeker miyiz ki eriyelim, ıslansak n’olur?”
Duru koşarak yanına geri geldi, kolundan çekmeye çalışırken Erdem de onu suların fışkırdığı tarafa çekti. “Eve gidene kadar daha çok ıslanacaksın” diyordu.
Erdem’in umurunda değildi. “Uzun zaman oldu böyle ıslan- mayalı. Toprak da çok güzel kokuyor. Harika bir şey değil mi, hadi

gel” diyordu yüzündeki çocukça mutlulukla.
Duru fıskiyelerden uzaklaşmaya çalışırken, Erdem tekrar onu yakaladı. Birden ıslak çimlerde ayağı kayarak düşeceği sırada adamın kolları arasına kaydı. Adamın dalgalı saçları ıslandı- ğında adeta çekiciliği artmıştı. Akşamın grimsi karanlığında bakışlarındaki ışıltıya takılıyordu. Bu kadar yakın

mesafedeyken heyecanı fark edilecekmiş gibi gözlerini önce dudaklarına sonra da sert göğsüne indirdi.
Suyla oynamaktan zevk alan Erdem yaşadığı anın tadını çıkarıyordu. Saçları ıslanıp alnında ahenkli duruşunu almıştı. Banyodan çıktığında bu halini sevdiği için geriye itme gereği duymadı. Kendini, kayarken kolları arasına aldığı kızın varlığına

teslim etti. Bir filmde ağır çekim sahnesini yaşıyorlardı. Kıpır- tısız bakan gözlerin ve hafif aralık davetkar şekilde öpülmeyi bekleyen dudakların arasında gidip geliyordu bakışları. Kızın bakışlarını kaçırmasıyla coşkulu duygu yükselişini azaltma yolunu seçti.
Duru “Benim için sorun yok da otele kadar sen nasıl gideceksin bu halde?” diye sorarak

geriye çekildi.
Erdem de bakışlarını kızın dudaklarından çekerken, tişörtünün ıslanmaya başlayan kısımlarına takıldı. Hırkayı neden giymişti ki? Hava gayet sıcaktı ya da kendi ateşinin tavan yapmıştı. Erkeksi dürtülerine bir küfür savurdu içinden.
Duru’nun “Sana diyorum” sözüyle kendine geldi. “Efendim...”
“Biraz daha böyle kalırsak

seni otele almayacaklar. Yağmur
suz havada göle ya da çukura düştün zannedecekler diyorum.”
“Haklısın” diyerek kızı bıraktı. Geldikleri yol üzerindeki bütün fıskiyeler geniş bir açı yaparak sulamaya devam ediyordu. “Gidene kadar kuru kalmamız imkansız gibi gözüküyor. Gidelim mi?” diyen Duru’nun sesi sitem doluydu.
“Olur ama ben hızlı

yürüyemem, yaşlı ve ayağı sakat bir adamım” diye esprisini yapmaktan da geri kalmadı.
Kız, az önceki yakınlaşmalar olmamış gibi “Desene bu akşam ikimiz de zamansız duş aldık” dedi.
Erdem gülümsediğinde nasıl bu kadar çekici geldiğine şaşırıyordu. Düşüncelerinin anlaşılmasından korktuğu için eve gelene kadar adamın yüzüne bakmadan sohbet

etti.
Eve geldiklerinde ikisi de baştan aşağı ıslanmışlardı. Üst kata yönlendirdi adamı. Uzattığı havlu yetersiz gelmişti. Kendisi için sorun yoktu ama adamın üzerindekilerden başka kıyafeti yoktu ki. Büyük yatak odasına geçti. Birkaç çekmece açıp kapattıktan sonra bir takım erkek pijamasıyla saçlarını kurutmaya çalışan Erdem’in karşısına geldi. Tam o

sırada Erdem sesli şekilde hapşırdı.
“Çok yaşa. İstersen duş al çabuk ısınırsın... Yoksa zatürre olacaksın... Bunları bulabildim.“

Fiona Wood
Fiona Wood

Hayatımız artık bu şekilde. Bütün güzel şeylerin, gösterişli buz dağının üzerinde kayarak gidişini seyrederken, gerçekler buz dağına sıkışıp kalmış durumdayız. Eskiden bu ikisi birleşirdi.