İnsan hakikatin tacidarı imiş. Sevsinler! Bu zavallı yaratık sevinçten, mutluluktan habersiz. Hakikate de, hataya da iğrenerek bakıyor. Ve cehaletinden memnun.
Gözyaşı da bedensel bir atıktır ama kimse ona diğer atıklara baktığı gibi iğrenerek bakmaz. Hipokrat gözyaşını bir atıktan çok beyinden gelen bir beden sıvısı olarak görmektedir. Tanrı bilimci Tetsuo Yamaori bana gözyaşının insanların kalplerine dokunduğunu söylemişti. Yaşların parıltısı duygularımızı uyandırır.
YALNIZ DUVARLARINI YIKABİLİRSİNİZ EVLERİMİZİN
Biz, ev diyoruz yaşadığımız yere, evimiz diyoruz; siz ister gecekondu deyin, ister varoş ve hatta, mezbele diyenleriniz de var. Biliyoruz, iğrenerek bakıyorsunuz, bakmaya mecbur kaldığınızda. Öyle ya benzemez bizim evler, sizin o steril villalara. Hiç benzemez. Herkesin evi, içiyle de dışıyla da kendine benziyor
besbelli. Bizimkisi mahçup dururken kıyıda köşede, sizinkiler birer haramilik abidesi olarak yükseliyor uluorta. Adeta kasılıyor o ecnebi isimli, çok özel güvenlikli ve hayli hususi konforlu villa-kentleriniz...
Ve bizimkilerin duvarı, sıvasızdır. Size hoş gözükmez bu çıplaklık. Ve lakin, göz zevkinize uygun albenili boyaların parasına, yetmez bizim cümle
cüzdanımız. Ol sebepten üryandır duvarları evimizin. Yüzümüzün makyajdan azade oluşu gibi, evimizin duvarları da çıplaktır.
Ki çıplaklığın bu biçimi, korkutuyor sizi; çünkü bu duvarlar, bizim yoksulluğumuzun sizin haramzadeliğinize tuttuğu aynalardır. Her sıvasız duvarı, saltanatınıza bir tehdit olarak algılamanız da bundandır.
Ama
yanılıyorsunuz yine. Aynaları kırmakla gideremezsiniz o meşhur korkunuzu: "Gecekondulardan gelip gırtlağımızı kesecekler!"...
O duvarlara yazdık biz, çocukluk aşkımızın ilk şiirini: "Ali Ayşe'yi seviyo..." Hepimiz Ali, hepimiz Ayşe'ydik bu hususta.