İsmet Özel
İsmet Özel

Müslümanın bir dönüm noktası, bir devrim ânı beklemesine gerek yoktur. O istikamet üzre olduğu sürece inkılâb vuku bulmaktadır.

Kendilerini bir dönüm noktasının kazancına ayarlamış bulunanlar ise kolaylıkla hasımları tarafından yönlendirilebilirler.

Frank Griffel
Frank Griffel

ZAMAN ÇİZELGESİ

445 / 1053
Horasan'da (İran'ın kuzeydoğusunda) Eş'arîlere yönelik işkence başlar. Cüveynî Hicaz'a hicret eder; Ebû'l-Kâsım el-Kuşeyrî Horasan'ın başkenti Nişâbur'da hapsedilir.

Yaklaşık 448 / 1056
Gazâlî, İran'ın kuzeydoğusunda bulunan Tûs bölgesindeki iki büyük şehirden biri olan Tâberân'da dünyaya gelir.



455 / 1063
Horasan'daki Eş'arîlere yönelik işkence tehdidi, Sultan Tuğrul Bey'in ölümüyle son bulur. Alparslan, Tuğrul Bey'in halefi olur. Alparslan'ın veziri Nizâmü'l-Mülk Eş'arîliği destekler. Cüveynî, Nişâbur'a geri döner ve Nizâmiyye Medresesi'nde başmüderris olur.

Yaklaşık 461 / 1069
Gazâlî on üç yaşındayken "dinî ilimler

deryasına dalma”ya başlar. Tûs'ta, mahallî müderrislerin yamnda ilim tahsil ettikten sonra Nişâbur'daki Nizâmiyye Medresesi'ne girer ve Cüveynî'yle birlikte çalışır.


465 / 1072
Alparslan suikasta kurban gider; oğlu Melikşâh sultan olur; Nizâmü'l-Mülk de daha güçlü bir vezir haline gelir. Gazâlî'nin mektuplarından birinde yer alan bir ifadeye göre

kendisi, Üne bu dönemde Melikşâh'ın hizmetine girer.


Yaklaşık 473 / 1080
Gazâlî ilk eseri olan el-Menhûl'ü kaleme alır.



478 / 1085
Cüveynî Nişâbur'da vefat eder. Bu dönemde ya da bundan daha erken bir zamanda Gazâlî, Nizâmü'l Mülk'ün maiyetine (mu 'asker) katılır. Zamanının çoğunu Selçuklu başkenti İsfahan'da

geçirir.



Cemâziye'l-evvel 484 /
Temmuz 1091
Gazâlî Nizâmiyye Medresesi'nde baş müderrislik
vazifesini deruhte etmek üzere İsfahan' dan Bağdat'a gelir.

Ramazan 485 1 Ekim 1092
Nizâmü'l-Mülk İsfahan-Bağdat yolunda suikasta kurban gider.


Şevvâl 485 1 Kasım 1092
Melikşâh Bağdat'ta vefat eder.

Melikşâh'ın ardından anneleri farklı olan küçük oğulları Berk Yaruk ve Mahmûd'un taraftarları arasında iktidar mücadelesi yaşanır. Gazâlî, Mahmud'un bir Kıpçak prensesi olan annesi Terken Hâtun'la, oğlunun sultan olarak atanmasına ilişkin yapılan müzakerelere müdâhil olur.

Muharrem 487 1 Şubat 1094
Mahmûd'un ve annesi Terken Hâtun'un vefatından sonra

Berk Yaruk Selçuklu İmparatorluğu'nun sultam olarak ilan edilir. Atanmasından birgün sonra halife el-Muktedî Bağdat'ta vefat eder. On beş yaşındaki oğlu el-Mustazhir (ö. 512/1118) halife olur.

Muharrem 488 1 Ocak 1095
Gazâlî, Tehâfütü'l-felâsife üzerinde çalışmasını tamamlar.


Zi'l-ka'de 488 1 Kasım 1095
Gazâlî Nizâmiyye

Medresesi'nde vazifesini ansızın bırakır, Bağdat'ı terk eder ve Şam'a doğru yola çıkar.

489 / 1096 Yazı
Gazâlî Şam'dan ayrılıp Kudüs'e gider.


Zi'l-ka'de 489 1 Ekim-Kasım 1096
el-Halil şehrini ziyaret eder ve Hz. İbrahim'in kabri başında bir daha asla devlet makamlarına hizmet etmeyeceğine dair yemin eder. Mekke'ye doğu giden hac

kervanına el-Halil'den katılır.

Zi'l-hicce 489 / Kasım-Aralık 1096
Hacc için Mekke ve Medine'ye gidiş.

Muharrem 490 1 Ocak 1097
Gazâlî Şam'a geri döner. Kendisini ağırlayan Ebu'l-Feth Nasr henüz vefat emiştir. Gazâlî burada yalnızca birkaç ay kalır ve Bağdat'a geri dönmek üzere yola koyulur.

Cemâziye's-sânî 490 / Mayıs-Haziran

1097
Gazâlî Bağdat'a varır. İhyâu ulûmi'd-dîn'ini okutur.

490 / 1097
Berk Yaruk, üvey kardeşi Sencer'i Horasan meliki olarak atar. Sencer, 552/1157'deki vefatından birkaç sene öncesine kadar Horasan'da hüküm sürer.

490 / 1097 Sonbaharı
Gazâlî Horasan'a gitmek üzere Bağdat'tan ayrılır.

Zi'l-hicce 490 / Kasım 1097
Gazâlî

Horasan'a varır. Çok sayıda talebe okuttuğu Tâberân-Tûs'ta bir medrese ve bir hânkâh kurar.

497 / 1104
Berk Yaruk, iktidarı üvey kardeşleri Muhammed Tapar ve Sencer'le paylaşmayı kabul eder. Sencer Horasan'da kalıp Berk Yaruk'u büyük sultan olarak kabul ederken, Muhammed Tapar, İran'ın kuzeybatısının, Cezire ve Suriye'nin hükümdarı olur.

498

1105
Berk Yaruk vefat eder. Muhammed Tapar İsfahan'da büyük sultan olur. Sencer Horasan meliki olarak kalır.

499 / 1106 Yazı
Sencer'in baskısı ve veziri Fahru'l-Mülk'ün verdiği teminatlar üzerine Gazâlî Nişâbur'daki Nizâmiyye Medresesi'nde ders vermeye başlar.

Muharrem 500 / Eylül 1106
İsmâilî ajanlar Fahru'l-Mülk'e suikast düzenler


502 / 1109 civarı
Gazâlî Sencer'in huzuruna çağrılır ve hasımları tarafından kendisine yöneltilen suçlamalarla yüzleştirilir. Bundan kısa bir zaman sonra hükümdarlara yönelik Farsça eseri Nasîhatü'l-mülûk'ü kaleme alır,

504 / 1110 Sonbaharı
el-Kiyâ' el-Herrâsî'nin Bağdat'ta vefat etmesinden sonra, Gazâlî'ye Bağdat Nizâmiyye'sinde

on beş sene önce terk ettiği vazife kendisine teklif edilir. Bu teklifi, geniş ölçüde bilinen bir mektup yazarak geri çevirir.

14 Cemâziye's-sânî 505 / 18 Aralık 1111
Gazâlî Tâberân-Tûs'taki hânkâhında vefat eder.

Danny Katch
Danny Katch

İktidardaki hasımları tarafından komünistlikle suçlanmamış tek bir muhalefet partisi gösterebilir misiniz?

Kadî Abdülcebbâr
Kadî Abdülcebbâr

198] Bil ki Kur’ân üç açıdan huccettir:
1) Kur’ân’ın her sûresi fesâhat ve belâğat açısından huccettir.
2) İçindeki gaybî haberler açısından huccettir.
3) Aklî delillere dikkat çekmesi bakımından huccettir.
[199] Çünkü Kur’ân, âdete muhâlif bir şekilde gelmiştir. Daha önce el-Misbâh’ta bu konudan sana biraz bahsetmiştik. Burada

sana daha fazla anlatılacağını ümit ediyorum. Şu ânda sana gaybî haberler ve onların yerine geçen şeylerden bahsediyoruz. Daha sonra -inşâallah- son iki bâbda hasmın bu husustaki sorularına ve bunlara cevaplara geçeceğiz.
[200] Resûlullah’ın (s.a.) delillerinden ve alâmetlerinden biri, daha önce indirilmiş kitaplardan, onların ihtivâ ettiği Âdem’in (a.s.)

yaratılışı, onunla melekler arasında geçenlerden, çocuğuyla geçen şeylerden ve şeytanla arasında geçen şeylerden, Nûh’un (a.s.) kavmi ile arasında geçen şeylerden, sonra İbrâhîm, İshâk, Ya‘kûb, esbât [onların soyundan gelenler], Îsâ, Eyyûb, Hârûn ve diğer peygamberlerden -Allah hepsine salât etsin-haber vermesidir. Halbuki Resûlullah, o kitapları

okumamıştı, içindekileri bilmiyordu, o kitapların halkına gitmemişti ve onlar da ona gelmemişlerdi. Sen biliyorsun ki Resûlullah bunları Allah’ın vahyetmesi ve O’nun muttali kılması yoluyla bilmektedir. Bunlar, ancak Allah’ın (a.c.) vahyi ile doğrulanabilecek büyük haberlerdir.
[201] Birisi şöyle diyebilir: “Onun [ Muhammed’in], o kitapları okumadığını, o

kitapların halkına gitmediğini ve onların da ona gelmediklerini nereden biliyorsunuz? Halbuki siz onun zamanını idrâk etmediniz. Zamanındaki düşmanları, Evvelkilerin masalları, onları yazdırmış, sabah akşam onlar kendisine okunuyor (Furkân, 25/5) dediler. Yine dediler ki: Bu ( Kur’ân), yalandan başka bir şey değildir. ( Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk (yahudiler

veya başkaları) da kendisine yardım etti (Furkân, 25/4).” [202] Biz de şöyle cevap veririz: “Biz, onun düşmanlarının bu iddialarda bulunmadıklarını söylemedik. Onların amacı onun aleyhine huccet getirmek değildi. Bilakis onun hücceti karşısında aciz kaldıkları zaman bu iddialarda bulundular. Biz, onun zamanında yaşamamış isek de, onun o kitapları okumadığını,

onları yazdırmadığını, o kitapların halkına gitmediğini, onların da ona gelmediklerini ve bunları hiç kimseden öğrenmediğini biliyoruz. Çünkü ilimlerden herhangi birini öğrenen hiçbir kimse yoktur ki bir takım aşamalardan ve seviyelerden geçmesin. Bu aşamalardan ilki, bu ilim ve sanatın kimlerde olduğunu araştırması ve sormasıdır. Sonra o ilim ehline gitmesi ve

onların sohbetine devam etmesidir. Yine o, bazen başlangıç seviyesinde, sonra orta seviyede ve sonra da ileri derecede mâhir olur. Bu durumların hepsi onun zamanındaki insanlar tarafından bilinmektedir. Onların bunu bilmemesi ve Resûlullah’ın da kim olursa olsun herhangi bir kimseden gizlemesi mümkün değildir. Eğer Resûlullah (s.a.) böyle bir ilim almış ve onu gizlemiş

olsaydı bile, bu onun en büyük âyetlerinden ve mûcizelerinden olurdu. Çünkü bu durumda hârikulâde bir şey olmuş olurdu.” [203] Ayrıca Resûlullah’ın hasımları ona iddia ettiğinden daha çok bilgi verirdi. Eğer hasım bunu, herhangi bir insan için gizlese ve saklasa da, Muhammed (s.a.) için saklamazdı. Çünkü onun Kureyş, yakın akrabaları, ailesi, yahudiler ve

hıristiyanların dâhileri ve başkalarından düşmanı, araştıranı, durumunu takip edeni ve hâllerini inceleyeni çoktu. Onlar, onu titizlikle araştırıyorlardı. Çünkü Resûlullah çok büyük bir iddiada bulunmuş, onların iftiracı ve yalancı olduklarını, kendisinin ise doğru olduğunu iddia etmişti ve hiçbir zaman yalan konuşmamasını ve çelişkiye düşmemesini onlara

karşı huccet getirmişti. Ona tâbi olanlar da, sâdık bir nebî olduğu için ona tâbi olmuşlardı. Resûlullah’ın dost ve düşmanları, onun menşeini, gelişimini ve evini biliyordu. Resûlullah, onlarla birlikte sefere çıktı, yetişti ve büyüdü. Onun eşleri, hem düşmanlarının hem de nübüvvetinin doğruluğuna inanan dostlarının kızlarıydı. Eşleri onun nübüvvetine

ve doğruluğuna inanıyorlardı.
[204] Şimdi böyle bir durumda olan kimse, bir dilde veya muhtelif dillerde yazı yazmayı öğrenecek, yazacak ve okuyacak, lugat ehline gidecek, onların sohbetine katılacak ve onlardan ilim alacak da bunu eşlerinden, akrabalarından, dost ve düşmanlarından gizleyecek!? Olayları düşünen ve kavramaya çalışan kimse böyle bir şeye inanmaz. Hatta

Resûlullah (s.a.) bir gün, hatta bir saat bile bunları yapmış olsaydı, ona mahsus olarak zikrettiğimiz durumlardan dolayı, evvelkiler ve sonrakiler onun bu durumunu mutlaka bilirlerdi. Bunu iddia eden ile onun “Yahudiliğe girdiği ve zâhiren yahudi göründüğünü, bir defasında Bâbek’te, bir defasında Beytu’l-Makdis’te ikâmet ettiğini, bir ara hıristiyanlığa

girdiğini, rahip elbisesi giydiğini, kiliselerde ikâmet ettiğini, bir müddet Rûm beldelerine gittiğini, hıristiyanların orucunu tuttuğunu, onların bayramlarına katıldığını, rahipler gibi başının ortasını tıraş ettirdiğini, bütün bunları yaptığını, fakat ailesinden, eşlerinden, dost ve düşmanlarından gizlediğini” iddia eden kimse arasında bir fark yoktur.

[205] Allah sana merhamet etsin! Sen bu âyeti/mûcizeyi iyi düşün. Bu çok büyük ve yüce bir âyettir. Resûlullah için sadece bu âyet olsaydı, yeter ve artardı. Bak! Nûh (a.s.) kıssasını anlattıktan sonra nasıl diyor: (Ey Muhammed!) Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Ne sen, ne de kavmin, daha önce bunları bilmiyordunuz. O halde sabret! Şüphesiz ki sonuç

(Allah’a âsî olmaktan) sakınanlarındır (Hûd, 11/49). Bak! Hem dostları hem de düşmanları işitecek şekilde Allah ona nasıl diyor: “Bunlar, senin ve kavminin bildiği şeyler değildir.”