...
Onun için resmin Flaubert'idir demek hiç de yanlış bir tanım olmayacaktır. Aynı titizlik, aynı tahliller ve ince üslup.
Detaycılık ve olağanüstü bir gerçekçilik ile Flaubert'in kelimeler ile yaptığını Millet fırça darbeleriyle yapmaktadır.
Her ne kadar pragmacılığın kurucusu Peirce olsa da, “doğru” kavramı konusunda en ilginç pragmacı (ve, genel anlamda, gerçekçilik karşıtı) fikirleri W. James sunmuştur. Bazı yorumcuların da fark ettiği gibi, James’in doğruluğa ilişkin söyledikleri yer yer tutarsızlık göstermektedir. O yüzden, James’in görüşü bazen “kökten pragmacılık” bazen de
“ılımlı gerçekçilik” şeklinde yorumlanmıştır.
İçine girdiğimiz bu yüzyılın geçmiş yüzyıllardan farkı, hiçbir şey vaat etmeden başlaması olabilir mi? Alain Badiou'nun 19. yüzyıla atfettiği ütopyacılık, 20. yüzyıla atfettiği gerçekçilik ve şimdi de korku yüzyılını mı yaşıyoruz, umudun bir anlık teraddüt olarak karşımıza çıkabildiğini düşünerek...
"Bilim, evrenin karmaşıklığının anlaşılabileceği modeller aramak üzere dünyaya ait gözlemleri kullanır. Çoğu bilimci de bilimi saf gerçekçilik açısından görür. Kuramların kendi içlerinde dünyaya ilişkin doğru bir tarif verdiğine tamamıyla inanmak isterler..."
Önsöz
- Dil sorunları
- Türkçe yapısını bozan biçimsel dil oyunları
- Kötü anlatım
- Nedensel ilişkilerin kurulamaması
- Örgenin doğru kurulamaması
- Nesnelerin birliğinin kurulamaması
- Konu dışı taşmalar
- Karakter çizimindeki başarısızlık
- Toplumdan kopuk “karakterler”
- Uzamın, zamanın belirsiz, dağınık,
“keyfi” kullanımı
- Göstermeyip salt söylemekle yetinme
- Değer yönlendirmenin yaşamdan değil ölümden yana oluşu
- Psikolojik sorunlu karakterlerin, bunalımın, hiçliğin, cana kıymanın ( intiharın) öne çıkartılması
- İnsana kötü, kaba bakış
- Gerçekçilik sorunu
- İzlek yoksunluğu
- Yaşamsal etki yoksunluğu vb...
Bunlar, ödüllendirilen yazarların öykülerinde saptadığım ortak sorunlar.
Bir eseri 'Büyülü Gerçekçilik' tarzından saymak için ne gibi özellikleri olmalı?
Bir kere doğal ve zorlamasız olacak...
Mucizevî unsurlar barındıracak...
Tüm bunlara karşın anlaşılır ve yükselmiş bir gerçekçilik içerecek.
Gorki başkanlığındaki Yazarlar Birliği'nin açılış kongresi (Ağustos 1934) bir tekel oluşturur ve bu tekel Stalin diktatörlüğünü (Stalin'in ölümüyle bile son bulmayan) daha da ağırlaştırır. "Gerçekliği" (Parti siyasetince tanımlanan) "devrimci gelişimi" içinde anlatmayı hedefleyen bu "yöntem" proletarya teorisyenlerine çok şey borçludur.
Bu bağlamda, devreye
giren unsurlar tutucu bir gerçekçilik (gülünç ve geçmişe özlem duyan: ne "doğalcı", ne "formalist"), "ulusal karakter" (savaşla ortaya çıkan, daha sonra
"kozmopolitizm"le karşıtlık içine düşen kavram), iyimsercilik ilkesi (her türlü temel eleştiriyi yasaklayan, hatta "iyi" ve "daha iyi" arasındaki olası "çatışma"yı tek çatışma gibi
dayatan), her şeyi
"parti hizmetine angaje olma" gibi yücelten ve özetleyen unsurlardır
Bilimsel gerçekçilik ayrıca, bilim dallarında bazı soruların asla nihai cevapları olamayacağını da kabul eder.