Frege'ye göre kavramlar fonksiyonlardır. Dahası, tıpkı fonksiyonların nesneden farklı olması gibi kavramlar da nesnelerden farklıdır. Aslında bu ayrım, Frege için mutlaktır ki o bunu, nesneler doymuş iken kavramların doymamış olduklarını söyleyerek ifade eder.
Varolma olgusu, türün bireydeki ölümünü kutsar. Varlık kendini, sözkonusu yaşamın askıya alınması olarak doğrular. Böylece bir gereklilik olarak ihlal, "yaşamsal fonksiyonların sahipsizleştirilmesi" üzerine kurulu bir varolma özellğine karşılık gelir.
Gecenin kaygılandırıcı olduğu, bütün insan grupları tarafından ve en eski çağlardan beri tecrübe edilmiştir. Birkaç mağaranın köşesinde birbirine sokulan ve çevredeki tehlikelerle ve yırtıcı hayvanların gelme ihtimaliyle birlikte uzun saatler boyunca bir şey göremez hale gelen ilk çağların insanları için, gündüzün sona ermesiyle başlayan ürküyü düşünelim.
Şu halde karanlık nesnel tehlikeler taşıyabilir ve yukarıda belirtilen gece dehşetleri, riskleri öznelleştirerek devreye girebilir. Her iki durumda da, J. Boutonier’den yola çıkarak, J. Delumeau’nun yaptığı ayrıma göre, yavaş yavaş bir karanlık korkusuna dönüşen karanlık içindeki bir korku sözkonusudur. Delumeau şöyle yazar: “Her gece yeniden başlayan bu korkular
kuşkusuz insanlığı duyarlılaştırmış ve ona gecenin tuzaklarından korkmayı öğretmiştir”.
Ve eğer insan karanlık içinde ne yapacağım bilemez duruma düşüyorsa, bunun nedeni iki faktörün ortak eylemine bağlı gibi görünüyor. Bir yandan, insan, soyoluş sırasında, diğer duyumsal fonksiyonların aleyhine olarak, çok keskin bir stereoskopik görme yetisi
kazanmıştır. Böylece, diğer memelilerin çoğu için işitme veya koku alma (ultrasonlar yayan organları, yarasaların veya yunusların gerçek sonarlarını bir yana bırakırsak), zayıf bir gece görme yetisinin yerini alırken, insanda bunlar daha az gelişmiştir, öte yandan, doğa onu, yaratıcı eyleminin ve estetik ve teknik ürünlerinin kaynağında yeralan güçlü bir düş
gücüyle donatmıştır. Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi bu düşselliğin bazı nitelik kusurları vardır. Gün batarken uzayan gölge, onun için fantezilerine serbestlik tanıma fırsatıdır. V. Hugo, alacakaranlıktan bahsederken bu özelliği vurgular:
“işte havada, karanlığın abarttığı,
tüm bu karmaşık gürültülerin dolaştığı an...”
Fakat geceden
doğan tasarımlar, şairin söylediğinin ötesine giderler. Sonuçta herhangi bir algısal dayanağa artık gerek yoktur, zihin kendinde, kaçınılmaz olarak reel içinde yer almayarak yaratığı yeterince kaynak ve düşsel yaratım bulur. Böylece gecenin yanılttığı insanlar tarafından düşlenen bütün doğaüstü ve fantastik yaratıklar ortaya çıkarırlar.
"Doğrudan beynin merkezine, bizi uyanık ve hayatta tutan en hayati fonksiyonların tümünün bulunduğu gizli ve gizemli bölgeye bakıyorum. Hemen üzerimde, bir katedral tavanının büyük kemerlerine benzeyen derin damarlar var; içserebral venler, ileride bazal Rosenthal venleri ve sonrasında orta çizgide, mikroskobun ışığıyla parlayan lacivert renkli Galen'in Büyük Ven'i.
Nörocerrahlarda hayranlık uyandıran anatomi işte budur."
Siyasal fonksiyonların önemi, sadece anayasal, yasal veya yardımcı metinlerle belirlenmiş değildir. Bu fonksiyonların ortaya çıkmasında sosyal güçlerin ağırlığı daha çok duyulur. Bu sosyal güçlerden biri de bir siyasal fonksiyonun halkın gözünde aldığı şekildir. Devlet ve Hükümeti gerçekten yönetenin Başkanlık veya Başbakanlık makamında oturanlar olduğunu
sık sık duyan yurttaşlar sonunda buna inanırlar ve bu inanç onları bu makamlara daha büyük bir önem vermeğe götürür. Devlet ve Hükümet üzerinde bu makamların etkisi de böylece daha derinleşmiş olur.
Mezopotamya kültüründe karaciğer, hayati fonksiyonların en önemli organı,
duyguların ve heyecanın merkezi, ruhun barınağı olarak kabul edilirdi. ...Anadolu’da halk arasında sıkça kullanılan ciğerparem, ciğerimin köşesi, ciğersiz, ciğeri beş para etmez deyimleri de o dönem inancının devamıdır.)
İnsan zihni, insan bedeninin ne kadar cezaya katlanabileceğini bilemez. Zihin gerekmediği halde araya girer, bildiklerini gözden geçirir ve bir sonuca varır. Hayati bir organa zarar gelmediği sürece neredeyse bütün fiziksel fonksiyonların iyileştiğinin farkında değildir. Ama çekeceği acıları düşünmek geçici bir katalizör görevi görür. Zihin umudunu yitirir ve bu noktada
ve sadece bu noktada , ölümü yaşama tercih eder. Bu nokta işkence eden için çok önemlidir. Doruğa ulaşmıştır.
mmtfyz
Gözlemleme, fonksiyonların bölünmesi ile başlamalıdır. İnsan makinesinin bütün faaliyetleri, her biri kendi özel zihni veya 'merkezi' tarafından yönetilen, kesin bir biçimde tarif edilmiş dört gruba ayrılmıştır. Kendi kendini gözlemlerken insan, makinesinin dört temel fonksiyonunu birbirinden ayırt edebilmelidir: Düşünce, duygu, hareket ve içgüdü. İnsanın kendisinde
gözlemlediği her olay, bu fonksiyonlardan ya birine ya da diğerine bağlıdır. Bundan dolayı, gözlemlemeye başlamadan önce, insan, fonksiyonların nasıl farklılaştıklarını, düşünce, duygu, hareket ve içgüdü faaliyetlerinin ne anlama geldiklerini anlamalıdır.