Maşallah Nar
Maşallah Nar

Siyasetinin merkezine denge politikasını koyarak devletin çöküşünü engellemeyi ve devleti yeniden güçlendirmeyi temel hedef olarak belirleyen II. Abdülhamid Han, Osmanlı padişahlarının Tanzimat döneminden beri bürokrasi karşısında gerileyen gücünü yeniden tesis etmiş ve eğitimden ekonomiye, dış politikadan kültür ve medeniyete kadar birçok alanda önemli başarılara

imza atmıştır.

Paşa Uzun
Paşa Uzun

Her sevk aynı zamanda bir işkence uygulamasıydı. Arama bahanesiyle çırılçıplak soyundurulan tutuklular bir yandan döven, bir yandan hakaretler eden gardiyanların tasallutu altında zorlu dakikalar yaşıyorlardı. Eğer yalnız isen, yanında tutuklu bir arkadaşın yoksa, koğuş girişlerindeki merdiven altlarında, coplarıyla, kalaslarıyla biriken gardiyanlara karşı, insanlık

onurunu korumak bütün ağırlığıyla senin omuzlarında kalmıştır. Karşında, her türlü pisliği yapmaya can atan, insan olmaktan başka her şeye benzeyen haki renkli üniformalarıyla devleti temsil eden gardiyanlar vardır ve bir de duvarlar...

Sevcan Yıldız
Sevcan Yıldız

Bizans Devleti unvan ve mevkilerden oluşan bir ikili hiyerarşi üzerine kurulmuştu. Mevkiler sivil olsun, askeri olsun, hizmet ya da komuta kademelerine karşılık gelmektedir. Mevkilere gelecekler imparator emriyle belirlenmekte, mevkileri her an geri alınabilmekteydi.

Türkiye Gazetesi
Türkiye Gazetesi

İtalyan tarihçi Langusto, İstanbul'un fethinden sonra söyle yazmıştır: "Sultan Mehmed'in sefahat düşkünlüğü olmayıp, kötü âdetleri yoktu. Harem dâiresinde çok az vakit geçirirdi. Her şarta tahammül gösterebilirdi ve bir cihan devleti peşinde idi."

M. Talha Çiçek
M. Talha Çiçek

"Devletin, vatandaşları üzerinde tam otorite sahibi olması gerektiğine inanan bir İttihatçı olarak, Cemal'in Siyonizm'e muhalefeti, Filistin'de bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan milliyetçi bir harekete karşı çıkmaktan başka bir şey değildi."

Fatih Ertugay
Fatih Ertugay

Toplumu bir mülk nesnesi, devleti de bu mülkün sahibi olarak tanımlayan patrimonyal geleneği, “halk için halka rağmen” fikriyle dinamize eden Kemalizm’in belirgin bir paternalist boyutu vardır. Bu gelenek devleti, mülk olarak algılar. Dolayısı ile devlet katının temsil ettiği konum, sahiplik konumudur. Toplum katıyla ilişkisini paternalist tarzda tasarlayan Kemalizm, kendini

devletle bütünleştirirken, devleti de özneleştirir. Devlet, toplumdan bağımsız, kendi çıkarları olan yüksek bir öznedir.172 Bu yüksek özne, “disiplinli bir hürriyet”, “nizamlı bir toplum” ve devlet otoritesine mutlak itaati içeren otoriter bir anlayışı üretmekte ve beslemektedir. Nizam arayışı, ancak devletle bütünleşmiş eylem ve düşünceleri meşru ve kabul

edilebilir görmektedir.173Bu nedenle çoğulculuğu, intizamsızlık, disiplinsizlik ve başıbozukluk olarak algılama eğilimindedir. Devlet otoritesi dışında kalan otorite simge ve merkezlerinin toplumda yer almasına şiddetle karşıdır.

Dini kurumlar kadar, devletten özerk başka sivil otorite oluşumlarına karşı rahatsızdır. Bu nedenle Kemalizm’de halkçılık

popülist olmaktan ziyade paternalisttir174.Dolayısıyla Türkiye toplumunu meydana getiren farklı kesimlerin taleplerinin siyasi olarak ifade edilip karar alma süreçlerine aktarılması ve böylece devlet yönetiminde karşılık bulması imkânı, Kemalizm’in izin verdiği ölçüde gerçekleşebilmektedir. Çünkü Kemalizm’in ortaya koyduğu sınır aynı zamanda kendi varhlı sebebini

de tayin etmekte, bu varlığını koruyup sürdürme mantığıyla (hikmet-i hükümet ile) özdeşleştirilmiş olmaktadir175

Abdullah Erol
Abdullah Erol

Aydınlanma öncesi ve sonrası dönemde ortaya çıkan düşünürlerin kilisenin etkisi dışında tasarladıkları Tanrı ve devlet tasavvurları ve tahayyülleri aynı zamanda yeni meşruiyet alanlarının gelişmesine de yol açtı. Hobbes, Leviathan ile birlikte devleti bütün toplumu benzeştiren bir canavara dönüştürürken aynı zamanda modem devletin homojenleştirici işlevini de en

belirgin şekilde resmetti.

Devletin kaynağının Orta Çağ geleneğinden farklı şekilde tanımlanması aynı zamanda epistemolojik, ontolojik kopmaları da doğurmuştur. “İlk öncül”ün ne olduğu kurgusu epistemolojik, ontolojik düzlemde önemli bir tartışma zemini oluşturdu. Nitekim bu dönemde yapılan Klasik sosyal sözleşmeler ilk devletin nasıl ortaya

çıktığı sorunsalına odaklanmıştır. Aslında bu sözleşmeler, devletin nasıl ortaya çıktığından hareketle, devlet-insan ilişkisinin nasıl olması gerektiğini tasarlamayı hedeflemiştir. Böylece, Locke, Hobbes ve Rousseau sosyal sözleşmeleri ile üç farklı geleneğin doğmasına katkı sağlamışlardır. Bu sözleşmeler oluşturdukları temelsiz kurgulamalar ile epistemik

bir alan üzerinden farklı meşruiyet alanları oluşturmuştur.

Kilisenin Tanrı algısından bağımsız bir şekilde devletin ontolojik temelleri bulunmaya çalışılmıştır. Devlet üzerine oluşturulan fiksiyonlar, devletin nasıl bir işleve sahip olması gerektiği konusunda da öngörüler oluşturmaktaydı. Modern devletin temelini atan bu argümanlar sonraları Tanrı

gücündeki devletin ya da Tanrı devletlerin inşasında önemli perspektiflerin oluşmasına yol açacaktı. John Locke'un “özel mülkiyeti” ön plana çıkarması liberal devletlerin gelişmesine yol açarken 2o Hobbes, “Leviathan” adlı eserinde devletin meşruiyetini ve fonksiyonlarını “güvenlik” üzerinden tanımlar.

Yasin Atlıoğlu
Yasin Atlıoğlu

Suriye'deki en önemli insan hakları sorunlarından biri de gözaltında kaybolma ve öldürülme suçudur. Beşşar döneminde dünya kamuoyuna yansıyan en önemli kaybolma olayı, Şeyh Maşuk Haznevi'nin 8 Mayıs 2005'te kaybolmasıdır. Kürt asıllı Şeyh Haznevi'den 22 gün içinde bir daha haber alınamadı. Suriye resmi makamları, 1 Haziran'da Haznevi'nin öldürüldüğünü

açıklarkan olayı da adli bir vaka olarak nitelendiriyordu. Hatta bir süre sonra Haznevi cinayetine karıştıklarını itiraf eden Muhammed Matar El Abdullah ve Yasin Matar El Hindi adlı iki kişinin yakalandığı açıklandı. Oysaki ülkedeki Kürt azınlık ve insan hakları savunucuları Şeyh Haznevi'nin öldürülmesinde devleti suçladı. Uluslararası Af Örgütü'ne göre de olaylar

devletin açıkladığından daha farklı gelişti. 8 Mayıs'ta Suriye askeri istihbarat görevlileri tarafından kaçırılan ve bilinmeyen bir yerde tutulan Haznevi, uzun süre işkenceye maruz kaldı ve 27 Mayıs'ta tedavi edilmek amacıyla Teşrin Askeri Hapisanesi'ne getirilmesinin ardından 30 Mayıs'ta öldü.

İlhan F. Akın
İlhan F. Akın

Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız bir Türk Devleti kurmak!... İşte daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.

Osman Cengiz
Osman Cengiz

Osmanlılar’ın miras aldığı ve üzerine bir imparatorluk kurdukları siyasî ve toplumsal birikimin mekân ve zihniyet olarak iki vadiden beslendiğini söylemek mümkündür. Mekânsal havzalar Maveraünehir-Horasan-İran ve Hicaz-Mısır-Şam hatlarıdır. Zihniyet olarak ise İslâm medeniyeti ve Türk-Moğol gelene ği Osmanlılar’ ın büyük bir cihan devleti olmasının yolu

açmış gözükmektedir. Roma İmparatorluğu’nu hukukî ve içtimaî bazı müesseselerini kendi bünyesinde eriten ve kendine uyarlayan Osmanlılar, bunu yaparken dîn veya töre bakımından hiçbir zorluk çekmemiş, kültürel zenginliği, siyasî ve iktisadi yeni kurumlarla da zenginleşerek bir bütün halinde uygulamaya koymuştur.