Aptalca sergilenen cesaretten daha önemlisi samimi duyguların cesaretle söylenmesidir. Dünya üzerinde hiçbir leyden korkmayan adam dünya üzerindeki en budala adamdır. Asıl cesaret korkularımızı cesurca dile getirmektir.
Vazgeçmiştik çünkü vazgeçilmiştik. Cesaretten kovulmuştuk ve bu çok acımasız bir şeydi. Yetim bir ayın lekeleriydik. Güneş bizi neden aydınlatıyordu, anlamadık üstelik.
İnsanın başına ne geliyorsa bu hayatta, cehaletinden geliyor ve ne çekiyorsa insan, cehaletin verdiği cesaretten çekiyor.
Dünyanın her yerinde biz, çocuklara doğar doğmaz iyiden önce kötüyü, cesaretten önce korkuyu öğretiyoruz. Kimseye güvenmeyen çocuk, güvende olabilmek için ilkin kötünün ne olduğunu öğreniyor. Kendini yalanla, yanlışla, kötüyle baş başa kalmış düşünüyor. Sanki bunlar hayatın zorunluluğuymuş gibi onu öğrenmeye başlıyor. Bunları ne kadar iyi öğrenir ve
bilirse o kadar başarılı olacağına inandırılıyor. Böylece iyi kendiliğinden kötünün gerisine düşmüş oluyor. Peki, kötülüklerin, acıların, ihanetlerin, tüm bu kirliliklerin ve kirlenmelerin olmadığı bir dünya olamaz mı, böyle bir dünyanın olmasını da geçtim, böyle bir hikaye de mi olamaz, her zaman birilerinin kazanması için birileri de kaybetmek zorunda mı,
birileri mutlu olsun diye birileri mutsuz olmak zorunda mı, birileri daha güçlü olsun diye birileri daha güçsüz olmak zorunda mı ya da daha açık sorayım; birileri zengin olsun diye birileri fakir olmak zorunda mı, gerçekten de bu bir zorunluluk mu, yoksa kendisine ikna olduğumuz asıl kötülük bu düşünme biçimimiz mi?
Korkağım, korkaksın, korkağız. Gelecek kaygımız, kaybetmeye tahammülsüzlüğümüz cesaretten yoksunuz
Ama cesaretten yoksun tüm erkekler gibi elbette ağlamıyorum.
İtibar kaybının küçük düşürücülüğüne, şiddetli sarsıntılar, arka arkaya gelen yıldırımlar, müzmin ve elem verici hastalıklar gibi korkunç afetlere, arkadaş ve dostlarını kaybetmeye ya da denizin tehlikesine aldırış etmeyen bir kimsenin cesaret içinde olduğunu sakın düşünme; tam tersine bu, cesaretten daha çok delilik ve arsızlığa yakındır. Bunun gibi
yüzme bilmediği halde denize dalmak, yıkılmak üzere olan duvarın altında durmak, tehlikeli bir dağa tırmanmak ya da kudurmuş bir deveyi ürkütmek için olmadık şeyler yapmak gibi bir zorunluluk olmaksızın canını tehlikeye atan kimse de böyledir, onun övülme isteği ve aptallığa nispet edilmesi cesarete nispet edilmesinden daha evlâdır. Çirkin bir şey ya da fakirlikten
dolayı kendini asan, kılıçla ya da zehirle intihar eden, kendisini denize atan veya kuyuya bırakan bir kimseyi cesaretten çok korkuya nispet etmek daha doğrudur.
GÖMLEĞİMİN ÜZERİNE YAZDIĞIM BU YAZIYI TÖRE CİNAYETLERİNE
KURBAN EDİLMİŞ KADINLARA YAZIYORUM . ÇOĞUSU GÖSTERDİĞİ CESARETTEN DOLAYI CANINDAN OLDU . MUTLULUĞU TADAMADAN
BU DÜNYADAN GÖÇÜP GİTTİ . BELKİ KARDEŞİM HELİN 'DE ONLAR DAN BİRİ RİCA EDİYORUM BIRAKIN ARTIK BU SAÇMA SAPAN TÖRE CİNAYETLERİNİ BIRAKINDA KADINLARIMIZ MUTLULUĞA ERSİN
BIRAKIN
HAYATLARINI YAŞASINLAR . ONLARI OKULA GÖNDERİN
ÇOĞUNUZU ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM . BENİ AFFEDİN.....
Güven ve cesaretten yoksun isen, her zaman küçük başarılarla yetinmek zorunda kalırsın.