Ece Balkuv
Ece Balkuv

Eğer size bir ilacı hiç yan etkisi yok diye satmaya çalışırlarsa o ilaç etkisiz demektir. Yahut daha kötüsü, yan etkisi olup olmadığı bilinmiyor çünkü test edilmedi demektir.

İnanç Avadit
İnanç Avadit

Uyanıyorum ve kabul ediyorum sefaletimi:
Ben bir burkulmanın anısıyım
Yanlış atılmış bir yazı-tura
Bir çekilmenin vaadi
Bir türlü hatırlanmayan adım
Olmama bir bahane yok
Günün sonu akşam
Başka bir şey bilinmiyor hakkımda

Zeynep Gider
Zeynep Gider

Bütünüm, bütünlük, bütün olacağım...
Kimsede öğretmedi doğrusu bu kelimeyi..
Nereden geldiği bilinmiyor anlayacağınız.
Ve ömrüm boyunca beni bütün edecek olanı aradım....
Isyanim oldu,aykırılığım oldu...
Bu bir koku mu, tat mı, dokunuş mu anlayamadigim ama aradığım?
Yalvarışım, haykırışim " beni bütün et, bana bütünümü

ver "
Aşık oldum mesela " hah şimdi bütünüm " dedim... Bir de baktım yalanmış.
Ama hissediyorum işte,biliyorum bütünüm var ama nerede?

Oliver Tearle
Oliver Tearle

"Ortaçağ İngiltere'sindeki en büyük kütüphanenin kime ait olduğu bilinmiyor ama en güçlü aday Richard de Bury. 14. yüzyılda Durham piskoposluğunu yapmış olan de Bury, dev bir kütüphaneye sahip bir bibliyofildir. Odalarında o kadar çok kitap vardı ki misafirleri oturmaya zor yer bulurdu. Biyografisini yazan Samuel Lane Boardman'ın kendisini "kitapseverler arasındaki koruyucu

aziz" olarak tanımlaması hiç de şaşırtıcı değildir. Eğer kitapları, kitap satın almayı, kitaplar hakkında bilgi sahibi olmayı, kitap okumayı veya kitap kokusunu çok seviyorsanız Richard de Bury'yle muhtemelen iyi anlaşırdınız."

Azize Nilgün Canel
Azize Nilgün Canel

Bizim toplumumuzda neyin psikolojik şiddet olduğunun bilinmiyor veya bunun göz ardı ediliyor olması da ayrı bir sorun.

Christopher Kelly
Christopher Kelly

Atilla bozkır çocuğu değildi Büyük Macar Ovası denilen bir yerde dünyaya gelmişti. Attila’nın babası Mundiuch diye biliniyor ,annesinin adı ise bilinmiyor . Babası 420’lerin sonunda Hunların lideri olan Oktar ve Rua’nın kardeşiydi.

Aiz B. Abdillah El-karni
Aiz B. Abdillah El-karni

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin başına gelen bela ve musibetler zorluk ve meşakkatler kadar bela ve musibet ile karşılaşan başka bir kimse bilinmiyor .O bütün bunlara karşı sabırlıdır sabrın karşılığını Sadece Allah'tan bekler.

Naci Görür
Naci Görür

DİKKAT!!! BU YAZI ÇOOOK UZUNDUR. DEPREM KONUSUNDA BİLİNÇLENMEK İSTEYEN BİR KİŞİ İSENİZ SABREDİP OKUMALISINIZ.
ALINTI SIRASINDA YAZIM YANLIŞLARI İLE KARŞILAŞABİLİRSİNİZ SİZDEN HOŞGÖRÜ İLE KARŞILAMANIZI İSTİYORUM.
1-)Tehlike Analizi:
Tehkike analizi bir yetkiliye deprem nerede, ne zaman ve nasıl olacaktır, hangi büyüklükte

gerçekleşecektir.,sarsıntının boyutu ve dağılımı nasıl olacaktır,depremin şiddeti kent ölçeğinde nasıl değişecektir gibi soruların cevaplarını verir. İşte bu ve benzeri soruların cevabını almak için yapılacak araştırmaların tümüne tehlike analizi denir.Şimdi belki de her şeye rağmen yüzbinlerce insanımızın cn güvenliğiyle ilgili bir tehlike analizini yapan

bilim insanlarına karşı gösterilen bu ilgisizliği ve duyarsızlığın nedenini merak ediyorsunuz hemen cevaplayayım.:Ya ötekileştirme ya da kıskançlık. Yöneticiler, bizi kendilerinden görmedikleri için dışladılar. Çalıştığımız üniversitelerdeki yöneticilerimizde kıskançlıktan yaptıklarımızı görmezden geldilerBenzer kıskançlık deprem konusunda çalışan başka

üniversiteler tarafından da gösterilir. Beklenen İstanbul depremi için Marmara Denizli'nin tabanında bir denizaltı gözlem istasyonu kurmak istedik. Bunun için ilgili hükümet organlarına başvurduk. Daha sonra yetkili ağızlardan bu projemizin, adını vermek istemediğim bir üniversitemiz tarafından kapalı kapılar ardında engellendiğini öğrendik.
Risk Analizi: Risk

analizi kabaca söyleyecek olursak, tehlike gerçekleştiği takdirde zarar ve ziyanımızın ne olacağının hesabıdır.
Halk Eğitimi: Dünyada deprem iststiskleri incelendiğinde az eğitimli toplumlarda ölümlerin çok daha fazla olduğu görülür. Toplumun deprem konusunda eğitilmiş olması önemlidir. İnsanlar depremin ne olduğunu, nasıl meydana geldiğini, olduğu takdirde

nerelere nasıl hasar vereceğini; deprem öncesinde, deprem olurken ve olduktan sonra neler yapılması gerektiğini bilmelidir. Halkımız bri deprem kentinde evini ve işyerini döşerken deprem faktörünü göz ardı etmemesi gerektiğini öğrenmelidir. Canımızın istediği her eşyayı alıp canımızın istediği yere koyamayacağımızı bilmeliyiz. Ev dekorasyonunda estetik

kaygılardan çok deprem güvenliği ön plana çıkmalıdır. Eşyalar evde deprem sırasında hareket edemeyecek ve İnsanlara zara vermeyecek nitelikte, boyutta ve yerlerde olmalıdır. Keza evde yaşayanların da deprem olurken ne yapacakları konusunda bilgili olmaları gerekir. Sarsıntı başlayınca ailece nereye koşacakları, neyin etrafında cenin pozisyonu almaları gerektiğinin

bilinmiyor olması gerekir. Sarsıntı devam ederken zemin katta olmadıkça kimsenin dışarı çıkmak için merdiven ve asansörü kullanmaya yeltenmemesi gerekir. Depreme biter bitmez hızla evin kontrol edilip elektrik, gaz ve su şalteirnin kapatılması zorunludur. Depremden hemen sonra evlerde küçük çaplı yangınlar görülebilir. Onun için evde her an kullanıma hazır yangın

tüleir bulundurlmalı ve uygun yaştaki herkese bu tüpün nasıl kullanacağı öğretilmelidir. Yangın tüpü dışında her fert için depreme çantası ve acil yardım malzemeleri de uygun yerlerde bulundurulmalıdır. Depreme sırasında aile bireylerinin birinin veya birkaçını evd ebulunamdığı durumlarda aile bireylerinin birbirleriyle nerede ve naısk temas kuracakları önceden

kararlaştırılır bir aile acil durum planlaması yapılmalıdır. Bu plan yakın akrabalar arasındaki iletişimi de kapsamalıdır. Deprem geçtikten sonra hane halkında herhangi bir olumsuz durum yoksa medya yoluyla afet ile ilgili bilgi alınmalı, resmi makamların duyuru ve uyarıları takip edilmeli ve gereken yapılmalıdır.
Halkımızın depreme karşı duyarlı olduğunu

söylemek zordur. Toplumumuzda sismik veya deprem kültürü gelişmemiştir Toplum içerisinde hala depremin bir kader kader olduğu ve Allah'tan geldiği fikri yaygındır. Eğre toplumda deprem bilinci olsaydı yerleşim alanlarımız ve yapı stokumuz bu kadar baştan savma olabilir miydi? Unutmayınız ki kent ve köylerin gelişimi halkın tercih ve talepleriyle gerçekleşir. Yöneticide bu

tercih ve taleplere yanlış da olsa oy kaygısıyla uyum sağlarlar.
Depremden korktuklarını söyleyen insanlarımız tepkilerini ancak bir depreme maruz kaldıklarında gösteriyorlar. O da kısa süreli oluyor. Depreme bittikten birkaç gün sonra her şeyi unutup bir sonraki depreme kadar hiçbir şey yapmadan hayatımızı sürüyoruz. Gerçekten depremi ciddiye alıp bu afete karşı

dığru dürüst önlemlerin alınmasını isteseydik böyle davranmamız mümkün olur muydu?Halkın elinden bir şey gelmez, halk ne yapsın diyebilirsiniz ama, kusura bakmayın, ben aynı düşüncede değilim. Demoktarik toplumlarda halk en büyük güçtür. Siyasi, dolayısıyla hükümetler halkın nabzını tutar ve onların hassas olduğu noktalar üzerinden hesaplarını yaparlar.

Teşhisi doğru koyalım:Bizim insanımız depremle baş etmeyi içselleştirmiş. Bu şundan da anlamak mümkün:1999 yılından bu yana çok sayıda genel ve yerle seçim oldu. Seçim propagandalarını çoğumuz dinledik. Bunlarda deprem ve depreme karşı alınası gereken önlemler konusu ne kadar tartışıldı? Daha doğrusu tartışıldı mı? Siyasi partiler bu konuya duyarsızlar, peki

halk olarak biz bu konuda ne kadar talepkar olduk. Doldurduğum uz meydanlarda pankart açıp depremde can güvenliğimizi sağlayın dedik mi? Bu konu avazımız çıktığı kadar bağırdık mı? Bütün bu soruların cevaplarının "Hayır" olduğunu hepimiz biliyoruz.

Saniye Dedeoğlu
Saniye Dedeoğlu

"Türkiye'ye geldikten sonra fikirlerim değişti. Şimdi anladım ki 25 yaşında kız evlenmezse ne olacak yani evlenecekse zaten evlenecek ama öncesinde yapması gereken şeyler var. Ben sonradan anladım bunu, yani okumalı, mesela farklı yerlere gitmeli görmeli. Bu şekilde belki daha mutlu olacak ve evlendiğinde de mutlu olacak. Hem eşiyle hem çocuklarıyla, sürekli öğrenmeli yani.

Mesela Türkiye'de kadınlar çalışıyorlar ya, çok doğru yapıyorlar. Benim gözüm burada açıldı. Kadınlık algım değişti. Burada geç evleniyorlar mesela, en doğrusu bu, geç evlendiğinde daha sağlıklı olur hayat. Bir arkadaşım var geçen senelerde evlendi, yeni sayılır, benimle yaşıt. Neredeyse benim 6 çocuğum var, onun bir çocuğu. Ben hayatta hiçbir şey görmedim,

evlendim, bir çocuğum oldu, sonra ikinci derken. Ben hayatı çocuklar büyüyünce gördüm. Ben burada öğrendim farklılığı gözüm açıldı. Kadınlık anlayışım değişti. Baktım insanlar bizden daha farklı yaşıyor, mesela erken yaşta evlenmek zorla evlenme değil. Bizde aşk kavramı utanmadır, ayıptır ama burada öyle değil mesela. Sevgi kavramı falan bilinmiyor mesela

bizde. Sevmek ayıptır, günahtır gibi anlaşılıyor, evlendikten sonra seviliyor...".