Yavuz Balı
Yavuz Balı

Bugün bir gün hazirandan. Ben:
İskemle üzerinde bir adam
Kendimi bahis kuponlarının arasından
Dünyaya bakan bir kumarbazın gözlerinde gördüm.
İbretlik bir bakışla o gözlere bakıyordum.

Avni Ali Candar
Avni Ali Candar

Anadolu'nun 13 kazasında bu isimde 18 köy ismi var.Türk aşiretleri fermanlarında da bu isim geçer.Kadri Kemal Bey'in "Anadolu'nun doğu ve cenup doğusu" adlı eserinde de bunlardan bahis vardır.1930'da Gargamış tatkik seyahatimde bunlara bende rastladım ve bir düğünlerinde kadınlarından diğer erkekler meyanında mükemmel bir dayakta yedim.Bu, düğün adetlerindenmiş.

Ceyhun C. Canbazoğlu
Ceyhun C. Canbazoğlu

Çoğu insan yaşamı üzerine yanlış seçimler yapan kötü bir at
yarışı bahisçisi gibidir. Tıpkı size anlatacağım hikâyedeki Tibet
gibi. Arkadaşlarının ona bir dönem at yarışı bahis tutkusu yüzünden Bet ismini taktıkları. Oysa iddia edildiğinin aksine, ne
yaşam bir yarıştır ne de kazanma seçenekleri bir bahis fişindeki
kadar çoktur. Çünkü

hayatta kazanılabilecek anlamlı tek bir şey
vardır, o da sanırım mutluluk.

Meşkure Sargut
Meşkure Sargut

Mevlana Hazretleri, Yaradana duyduğu hasret ve muhabbetle sinesini dağlayana gönül esrarından dem vururlar, diyor. Aksi takdirde Hazret-i Resül'ün sözlerindeki mananın zuhur edeceğini bildiriyor.

O sözler şu mealdedir:Seni anlamayana derunundan bahis açmak, domuzun boynuna gerdanlık asmak gibidir.

San'an Âzer
San'an Âzer

İRAN'DA TÜRK ŞAİRLERİ
Büyük Türk ulusunun şiir ve edebiyatı bahis mevzuu olunca, yalnız bugünkü Türkiye çerçevesi içinde yaşayanların veyahut eski Osmanlı imparatorluğu camiası arasından yetişenlerin yarattıkları şiir, edebiyat ve sanat nazara alınır. Geniş Türk dünyasının türlü şubelerinde çeşitli şiveler konuşan ve asırlardanberi yabancı hars ve

hâkimiyeti altında yaşıyan öz Türklerin yarattıkları ve yaşattıkları şiir, edebiyat ve sanat; ne yazık ki şimdiye kadar meçhul ve metrûk kalmıştır. Türkiye dışındaki birkaç şöhretli Türk edip ve şairinden başka, ummanlar kadar geniş ve derin olan Türk âleminin o nisbetteki zengin ve canlı edebiyat ve sanatı hakkında Türkiyede - ne geçmişte ve ne de şimdi »

=neşrolunan «Türk edebiyatı» adlı eserlerde bunlara dair- en küçük bir sahife bile ayrılmadığını esefle görüyoruz. Bütün Türklere şamil Türk edebiyatı bir kül halinde incelenmemiş ve yazılmamış olduğundan Türkiyedeki Türkler de uzak diyarlarda veyahut komşu ülkelerdeki kardeşlerini tanımaktan mahrum kalmışlardır. Siyasî sınırların asırlarca bundan evvel

ayırdığı milyonlarca Türkün siyasî durumu ne olursa olsun - kendi benliklerini yaşatmak için sığındıkları biricik kuvvet dilleri ve edebiyatları olmuştur. Türk camiasından ayrılmış ve şivece müstakil birer Türk birlikleri halinde yaşayan bu öz kardeşler öz yurtlarında Türk kültürü yarattıkları gibi Türk dil ve edebiyatını da yaşatmak ve herhangi bir şiddetli

baskı tazyik altında ezilmemek için yaratılışlarındaki ölmez ve ezilmez değerli cevherden İstifade etmişlerdir.. Din veyahut mezhep ayrılığı da bunları kendi benliklerinden ayıramamıştır. Bu cümleden olmak üzere bugünkü yazımızın başlığını teşkil eden «İranda Türk şairleri» mevzuu Azerî Türk şivesiyle konuşan İrandaki Türklerin yarattıkları şiir ve

edebiyata taallûk eder ki bunlar başlı başına birer âlemdir. Şivenin inceliklerine vâkıf olanların derin bir zevkle okuyacağı bu öz Türk şairlerinin eserleri hakkında, kardeşlerini tanımak isteyen Türk gençliğine yazımızı sunuyoruz. Ve bahsimize geçmeden önce de yeri gelmişken bu öz kardeşlere dair edebi yazılara bazı garezkârlar tarafından vuku bulacak muhtemel

itirazlara karşı bir kaç cümle ile tarihi bazı vesikalar göstermeyi lüzumlu buluyorum:
1 — «Umumî beşeriyet tarihi» ni, doktor profesör [Helmolt] un riyasetinde vücuda getiren 120 tarih âliminin muazzam eserlerinin ikinci cildinde «Atropaten» [Azerbaycan] ülkesine tahsis ettikleri kısımda aynen «öyle denilmektedir : «..Tarihin gösteremediği meçhul bir zamandan beri

bu yerlerde münhasıran Türkler yaşamaktadırlar..»
2 -— Takriben 2500 yıl: bundan önce efsanevî İran hükümdarı (Dârâ) garp seferine başlarken (Atropaten) ülkesinde Türklerle karşılaştığını Biston yazılarında tesbit ettirmiştir.
3 — En eski Asurî kralı İkinci Asur Banibal de Azerbaycan'a sefer
ederken orada Türk cengâverleriyle çarpıştığı

tarihî bir hakikat olarak tesbit edilmiştir. Bu da 2500 seneden önce vâki olmuştur. Bu hususta müracaat edilecek eserler: (Le normant Manuel; L ’histoire de 1’Orienıt ve Maspero) lıistoir de l’Orient. (İst. Ün. ç. tetkikatı). Bunlardan başka Arap ve İran melihalarında birçok tarihî yazılar ve vesikalar vardır ki bunlar, bu yerlerde tâ eskidenberi Türklerin yaşamakta

olduklarını göstermektedir. İleride bu bahse dair ayrıca yazı neşredeceğimizden şimdilik yalnız oradaki Türklerin yarattıkları şiir ve edebiyattan bazı örnekler vermekle iktifa edeceğiz. Bir parça şiirini aşağıya kaydettiğimiz (Abdülmecid Karakoyunlu) halen yaşamaktadır. Meslekten yetişme altmış yaşında bir öğretmendir. Kendi muhitinde öz ulusun varlığını

yaşatan canlı bir «Dede Korkut» timsalidir. Ahlâk ve seciyesi yüksek, duygusu ince bir Türk şairidir. Şiirleri vaziyet icabı basılmamıştır. Şu parça onundur

«ÇİÇEK»
1 — Tanrı yaratmadı tek bir gönül ki
Sana vurulmayıp kalmadan gitsin..
Gönüllerden sana doğru giden el
Görmedim, ki seni yolmadan gitsin.
2 — Arı yüzün öper,

kanını yutar,
Hekim yemci seni daruya katar
Çocuk seve seve başını dider
Kimdir senden arman almadan gitsin,
3 — Boyaların güneş bağrından çıktı..
Sevgiyi sarmağa gönlün açıktır.
Bakışın tek gökte yıldızda yoktur
Hangi yüz var sana gülmeden gitsin?
4 — Başın güzellerin göğsü üstünde
Şahlar başı senin ayak

astında (altında)
Dikenin olmaz da yazık etsen de
Bülbülün bağrını delmeden gitsin.
5 — Bir bak Türk kızına bunca boysanma (övünme)-
Senden başka güzel yok diye sanma.
Altın parmaklarla yolsa usanma
Olmaz ki o, seni yolmadan gitsin.
6 — İstedim çiçekten sözlesin (saz) Iar
Obadan karşıma çıktılar kızlar.,
Yaradan koymamış

ördekler kazlar
Aydın sular görüp dalmadan gitsin.
7- Tanrından dilerim Türkmenin kızı
Ulusun güneşi; ilin yıldızı
Yüce olsun başı, ak olsun yüzü
Gönlüne kaygular- dolmadan gitsin.
8 — Ulu Tanrım, koma (koca) ları baba
Batu, Arslan deyip öc alan baba
(Aktu) ya güveni yücelden baba
İline bir (kul) luk kılmadan gitsin

Niklas Natt Och Dag
Niklas Natt Och Dag

Sağlığın kötüye gitmeye başladığında beni, yalnızca beni mümkün olduğunca çabuk haberdar etmeni.istiyorum. Bürodaki beyefendiler senin öteki dünyaya gideceğin güne dair bahis yapıyor. Şu anki miktar benim yıllık maaşımın üç katı.

Niklas Natt Och Dag
Niklas Natt Och Dag

Başımıza büyük bir felaket geldi.Her biri diğerinden saçma binlerce söylenti işittik. Güvenilir bir bilgi edinmek imkansız, ne de olsa seyyahların anlattıkları biri birine tutmuyor ve bahis konusu ettikleri her şey bana nedense şiirsel geliyor. Bahsettiklerine göre son derece vahşice bir suç işlenmiş, öyle ki ne düşünmem gerektiğini bile bilmiyorum.

Mehdi Kara
Mehdi Kara

Cinsellikte doyuma ulaşmak için İbn Kayyim’in dediği gibi kulak duymalı, ağız öpmeli, burun
koklamalı, el dokunmalıdır. Avratla oynaşmanın ilk mertebesi öpücüktür. Osmanlı’da bunu gayet iyi biliyordu. Dil ve dudak cinselliği uyarıcı bir organ olarak görülmüştür. Bu sebeple şiir-
lerde ve sair metinlerde mevzuu bahis iki mefhum sıkça kullanılmıştır.



.............

Yılmaz Ali
Yılmaz Ali

Ağzında diş, kafasında saç kalmamış ihtiyarlar; mevzu bahis vatan toprağı olunca yirmilik birer delikanlı dönüyorlardı

E. J. Wilkinson Gibb
E. J. Wilkinson Gibb

4. CİLDE BROWN'UN ONSOZU

Dördüncü cildinin tamamlanmasıyla bizi kadîm sistemin sonuna ve hemen hemen günümüze kadar getiren, merhum dostumun Osmanlı Şiir Tarihi isimli eseriyle ilgili olarak bana düşen iş sadece gerekli düzenlemeleri yapmak olmuştur. Bu noktaya gelinceye kadar önümde duran eserde, eğer müellif biraz daha uzun yaşamış olsaydı ya ufak tefek

tadilatlar yapacak ya da ilaveler yapacaktı; bunun dışında eser hemen hemen tamamlanmıştı ve sadece ehemmiyetsiz değişikliklere ya da birkaç yerde açıklamalara ihtiyaç duyuyordu. Mesela Yeni Dönem'le ilgili olarak: Yeni Dönem'de İran terkedilmiş, Fransa'ya yönelinmiştir ve Türk dili hemen hemen yeniden inşa edilmiştir. Bu dilin yapısı ve bu dili konuşanların edebî

idealleri o kadar büyük bir ölçüde değiştirilmiş ki, bununla ilgili olarak müellifin dokümanları arasından sadece üç bahis bulunabilmiştir.

Bunlardan birincisi "Yeni Dönemin Doğuşu" başlığını taşımaktadır. Bu bölümde dönemin karakteri, hareketin başlaması ve önemli temsilcilerinden Şinasî, Ziya Paşa, Kemal Bey, Abdulhak Hamid Bey, Ahmed Midhat Efendi,

Ahmed Vefik Paşa ve Ebu'z-Ziya Tevfik Bey gibi önde gelen temsilcileri ele alınmaktadır. İkinci bölümde Şinasi (M. 1826-1871 )'nin hayatı ve eserleri; üçüncü bölümde ise Ziya Paşa (M. 1830-1880) ele alınmıştır. Bu son ciltle ilgili dokümanların yanısıra müellifin, modern dönemle ilgili olarak da pekçok müsvedde ve not defterlerinde bol miktarda tercüme ve notları

bulunmaktadır.

Bayan Gibb'in, Cambridge Üniversitesi'ne cömertçe bağışladığı eserler arasında bulunan matbu ve taşbasma eserlerden de böyle bir niyeti olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bu dokümanlar arasında en değerlisi Türk şiir tarihinin tamamıyla ilgili olarak, elime geçen bir taslaktır ki, en meşhur şairlerin isimlerini, belli başlı eserlerini, onların

hususiyetleriyle ilgili yorumlan içermektedir. Gibb, bu taslağı bir dostu için yazmış; o da bu bilgiyi büyük bir nezaketle bana tevdi etti. Çünkü bu notlar modern dönemle ilgili olarak yazarın maksadını gösterdiği için büyük öneme sahiptir; şüphesiz biraz daha yaşamış olsaydı eserini, mezkur konuyla ilgili son bir ciltle mütekâmil hale getirecekti. Kısa olduğu için

burada nakletmekte bir sakınca görmüyorum.

Yeni Dönem (M. 1859-...)
(Bu dönemin ilhamı Avrupadan özellikle de Fransa'dan gelmektedir.)
Şinasî ( Ölümü M. 1871); az sayıda şiirleri, Fransız şairlerinden tercümeleri (1859), Manzum Masallardı bulunmaktadır. Tercüme şiirleri, Türkçe'ye bir Avrupa dilinden yapılmış ilk şiir tercümeleridir ve bu şiirler

yeni bir çığır açmıştır.

Kâzım Paşa; Divan'ı, Makalid-i Aşk'ı, Bâz u Hunfesa'sı bulunmaktadır. Makalid-i Aşk, Kerbela'da şehid edilen Hz. Hüseyin için yazılmış mersiyelerden oluşmaktadır. Bâz u Hunfesa ise iki paşa için yazılmış hicivlerdir.

Hakkı Bey; Divan'ı bulunmaktadır. Şiirler Nef'i'nin üslubunu andırmaktadır.

Hersekli

Arif Hikmet Bey
Nevres; Divan'ı bulunmaktadır.
Mezkur dört şair divan edebiyatı çerçevesinde şiirler yazmışlardır.

Edhem Pertev Paşa (Ölümü M. 1873) Victor Hugo ve Jean Jacques Rousseau'dan tercümeleri bulunmaktadır.

Ziya Paşa (Ölümü M. 1880), Divan'ı, Zafer-name, Harabat (antoloji)'ı bulunmaktadır. Büyük bir şairdir. Zafer-name, Ziya

Paşa'nın politik ve şahsî düşmanı olan başvezir Ali Paşa hakkında yazılmış bir hicviyedir.

Abdulhak Hamid Bey; pek çok şiirinin yanısıra şu manzum piyesleri bulunmaktadır: Nesteren, Tezer, Eşber. İlk şiir kitabı Sahra'dır. Diğerleri ise Belde, Hacle, Makber, Ölü, Bunlar O'dur (Bu şiirler merhum eşinin anısına yazılmışlardır.), Bir Sefile'nin

Hasbi-hali. Hamid Bey Avrupai nazım şekillerini Türkçeye ilk takdim eden şairdir. Yukarıda zikredilen manzum piyeslerinin yanısıra pekçok mensur piyesleri de vardır. Ayrıca henüz basılmamış pekçok eseri bulunmaktadır.

Kemal Bey ( Ölümü M. 1888); özellikle vatan-perverane yazılmış pek çok şiiri bulunmaktadır. Hamid'in 1879'da Sahra'sını yayımladıktan sonra

Avrupai nazım şekilleriyle şiirler yazmıştır. Muhtemelen Türklerin bu dönemde yetiştirdiği en büyük şairlerinden biridir. Her türde eseri bulunmaktadır; çoğu mensurdur.

Ekrem Bey, şiirleri bulunmaktadır. Zemzeme adında üç bölümden oluşan şiirleri vardır. Hamid Bey'i izleyenler içerisinde en iyisidir. Şimdi ise genç Türk şairleri onu üstad olarak

görmektedirler. Çok yazan bir şairdir, fakat şiirlerinin çoğu dergilerde ve başka yayın organlarında kalmış olup henüz bütünüyle bir araya getirilmemiştir.

Muallim Naci ( Ölümü M. 1893); modern dönemin önemli bir şairi ve münekkididir. Ateş-pare ve Şerare isimli şiirlerinin adıyla anılan iki derlemede pek çok şiiri bir araya getirilmiş ve

yayınlanmıştır.

Hamid, Kemal, Ekrem ve Naci modern şiirin gerçek kurucularıdır. Kısa sürede pek çok genç erkek ve kadın şair onları izlemeye başlamıştır, fakat bu şairlerin eserlerini henüz ayrıntılı olarak inceleme fırsatım olmadı. Birkaç yıl önce Cenab Şehabeddin ve Tevfik Fikret adında iki şair Fransız sembolist ve empresyonistlerinin eserlerini

kendilerine model alarak yeni bir şiir tarzı başlatmışlardır. Hamid ve Ekrem Bey hariç, bu iki yenilikçi şair muhtemelen, yaşayan en iyi Türk şairleridir.
Yukarıdaki özet Gibb'in Osmanlı Şiir Tarihi isimli eserinin son cildinin muhtevasını göstermektedir. Bunların yanısıra yazar muhtemelen, modern Türk şairlerinden Faik Ali, İsmail Safa, Hasan Suad, Celal Sahir ve

Kadir gibi pek çok yazardan ve Küçük Şeylerdin yazarı Sami Paşa-zade Sezai Bey; Aşk-ı Memnu yazarı Halid Ziya Bey; İffet'in yazarı Hüseyin Rahmi; Eylül'ün. yazan Mehmed Rauf gibi pek çok yazardan da bahsedecekti. Şiir Tarihi'nin bu önemli kısmının halen yazılmamış olması büyük bir kayıp ve üzüntü vericidir; zira bildiğim kadarıyla ve eserinden de

anlaşılabileceği gibi, Osmanlı şiirine gerek bilgisi, gerekse duyduğu alâka dolayısıyla, Gibb'in dışında herhangi bir Avrupalının onun gibi sağlıklı yaklaşabileceğini zannetmiyorum. Onun mezkur dört ciltte söyledikleri Osmanlı şiir tarihi ile ilgili sözleri, ebediyete kadar olmasa da uzun yıllar söylenebilecek son sözler olarak kalacaktır. Fakat onun, yeni edebiyat

dönemi ile nihayete eren bu fevkalâde dönüşüme adadığı edebiyat tarihinin son cildini kim tamamlayabilecekti? Şiir Tarihi'nin baskıya hazırlama işine giriştiğim zamandan beri bu soru zihnimi işgal etmiştir. Onun eserine layık bir şekilde, bu görevin ikmal edilebileceği şeklindeki, ümidimi teyit edecek bir yol da bulabilmiş değilim.

Durum bundan ibarettir ve

görevimin bitiminde üzerinde düşünülmesi gereken bir husus olarak şimdilik bir kenarda duracaktır. Elinizdeki bu ciltten başka iki cilt daha olacaktır. Beşinci cilt Gibb'in Yeni Edebiyat Dönemi ile ilgili olarak yukarıda yazdığı üç bölümü ihtiva edecektir. Ben de elimden geldiği kadar bu dönemle ilgili bazı Türk dostlarımdan elde edebildiğim bilgilerle bu cildi

desteklemeye çalışacağım. Ayrıca Mr. R. A. Nicholson'un bir süredir üzerinde çalıştığı bu eserin tamamının bir indeksini de eklemeye çalışacağım. Son cilt ise önceki ciltlerde İngilizceye tercüme edilmiş olan şiirlerin orjinal metinlerini ihtiva edecek olup bütün dönemlerin en tipik şiirlerinden oluşan bir antoloji görevi görecektir.

İkinci cildin

önsözünde, ayrıca üçüncü ciltte bahsettiğim iki önemli konudan yine burada da kısaca bahsetmem gerekecektir: Mr. Gibb'in kütüphanesi ve annesi bayan Jane Gibb tarafından kurulan Gibb Memorial Fonu.

Gibb'in British Museum'a tahsis edilen fevkalâde değerli yazmalar koleksiyonu 3. cildin önsözünde bahsettiğim sebeplerle benim muhafazam altında bulunmaktadır ve bu

eser tamamlanıncaya kadar da kütüphaneye verilmeyecektir. 2. ciltte bahsettiğim matbu eserlere gelince, Gibb'in dul eşi bayan EJ. W. Gibb tarafından, kocasının dostlarına ve mesai arkadaşlarına dağıtılmak üzere ayrılmış; Avrupalılarca Türkiye hakkında yazılmış matbu hayli değerli bir koleksiyon da yine bayan Gibb tarafından İstanbul'daki İngiliz Sefareti Kütüphanesine

bağışlanmıştır. Bununla birlikte matbu ve taşbasma eserlerin tamamı - az sayıda Farsça eserle birlikte- bayan Gibb tarafından cömertçe, Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi'ne bağışlanmıştır. Özellikle edebiyat alanında hayli zengin bu değerli koleksiyon çoğu ender bulunan 300 cilt eseri ihtiva etmektedir. Bu eserlerin pek çoğunda Gibb'in el yazısıyla notlar ve

yorumlar bulunmaktadır. Bu koleksiyonun, yakında yayımlanacağını ümit ettiğim bir katoloğunu da kısa süre önce tamamlamış bulunmaktayım.
Gibb'in hatırasını yaşatmak ve eserini tamamlamak amacıyla bir fon kuran annesi 26 Şubat 1904'te vefat etmiş ve ne yazık ki hayatının sonuna kadar yakın bir ilgiyle takip ettiği; oğlunun, hayatını adadığı ve kurduğu vakfın

da ilk meyvesi olacak olan eserin tamamlanmasını görmek nasib olmamıştır. Vakfın Arapça, Farsça ve Türkçe çalışmaları ilerletmek bilhassa önemli metinleri ve tercümelerin yayımlanmasını sağlamak amacıyla da mirasından hayli yüklü bir miktarı yine vakfa bağışlamıştır. Anılar serisinin altı ya da yedi cildi hazırlanmakta veya tamamlanmış durumdadır. İki eserse

-Bayan Beveridge'in Babür-name'si ve benim İbni İsfendiyar'ın muhtasar Taberistan Tarihi- hemen hemen yayımlanmak üzeredir. Vakıf mütevelli heyeti, vakfın hizmet sınırları içerisine giren, yani Türk, Arap, İran medeniyeti, edebiyatı, felsefesine dair eser yayınlamak isteyen bilim adamlarıyla irtibat sağlamaktan son derece memnun olacaktır. Vakıf ya da mütevelli heyetiyle

ilgili bütün haberleşmelerin adresi ilk etapta Mr. Julias Bertram, Clerk of the Trust, 14, Suffolk Street, Pall Mall East, London, S.W. şeklinde olacaktır.

7 Mayıs 1905
Edgard G. Brown