Ben son zamanlarda her şeyden ümidimi kesmiş, kendimi gülen, oynayan hayattan ayırarak birkaç türlü kitabın arasına atmış bulunuyordum.
Ben o kadar çok, o kadar başka, o kadar mütenevvi yaşamak istiyorum ki, bu arzu beni diğer yaşayanlardan ayırarak hayatımı, beni canımdan bezdiren hadiselerle dolduruyor ve ben yaşamamayı istiyorum...
"Ben son zamanlarda her şeyden ümidimi kesmiş, kendimi gülen, oynayan hayattan ayırarak birkaç türlü kitabın arasına atmış bulunuyordum. Sen bu karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin."
Ben son zamanlarda her şeyden ümidimi kesmiş, kendimi gülen, oynayan hayattan ayırarak birkaç tozlu kitabın arasına atmış bulunuyordum.
Her konuyu doğru ya da yanlış diye tanımlamak insanları, kaçınılmaz olarak, kendi düşünceleri için, hatta bu düşünce kusurlu bile olsa, daha da şiddetle savaşmaya cesaretlendiriyor. Öğrendim ki, doğru ve yanlış ya da haklı ve haksız diye ayırarak çatışmayı kazanabilirsin ama savaşı kaybedersin.
Eğer bulunduğunuz coğrafya içerisinde biraz farklı bir kültüre, inanca ya da ten rengine sahipseniz, o topraklara herkesten daha çok tutunmanız gerekebilir. Ruhunuz her daim diken üstündedir çünkü azsınızdır, savunmasızsınızdır ve sürüden ayırarak kurdun ağzına yem olmak için en kolay aday görülensinizdir. Hele ki yaşadığınız coğrafya acıları sıradan sayıp
silahlar eşliğinde gelen ölümleri üzerine kader diye giydiyse işte o zaman elinizi açıp yardım getirecek bir kurtarıcı aramak, sizin için sıradan bir eylem haline gelir
İçlerinden kaçmayı başaran bir iki kişi, Kütahya’daki Yunan kumandanlığına durumu bildirince, bu sefer Yunanlılar cepheden büyük bir kuvvet ayırarak Emet’e sevk ettiler. Bu kuvvetin karşısında köylüler dağlara çekildi. Yunanlılar da Emet’i ve o civardaki köyleri tamamen yaktılar. Fakat dağlarda, kavuklarda gizlenen bu mücahitler yine boş durmadılar ve perakende
dolaşan Yunanlıları kapanlarına düşürdüler.
Savaştan sonraki ilk yıllarda Prusya kültür bakanı olan Konrad Haenisch,Parvus'u “ikinci Enternasyonalin en güçlü beyni olarak tanımlar. Theodor Wolfun Berliner Tageblatt'ı ise “fazla öne çıkmadan önemli etkilerde bulunan, kendine özgü bilgili bir adam” diye yazmıştır”. Buna karşılık, muhafazakâr Die Kreuzzeitung için Helphand-Parvus, “siyaset ve ticaret
vurguncusu tipe örnek gösterilebilecek, karaktersiz, ahlaki bakımdan düşük” biridir. Komünist basın ikiye bölünmüştür: Savaştan önce birlikte mücadele ettikleri Clara Zetkin, Parvus’un hayatını iki döneme ayırarak 1914 öncesinde onun ilginç bir düşün adamı, samimi bir sosyalist ve devrimci olduğunu, 1914 sonrasında ise işçi sınıfına ihanet ettiğini, şövenist
kampa geçtiğini, savaştan para kazanan bir vurguncu'” haline geldiğini ifade eder. Moskova’da yayınlarıan PRAVDA'da yazan Karl Radek de Parvus’u hain olarak nitelendirirken, aynı zamanda "İkinci Enternasyonal döneminin en öne çıkan devrimci yazarı" tanımlamasını yapar. Yayınlanan anılarda ve ölümünden sonraki ilk yıllarda yapıları tarih çalışmalarında
söylenenler, onun neredeyse bilmece haline gelen kişiliğini çözmeye yeterli değildi. Parvus-Helphand’ın hayatıyla ilgilenmek, o yıllarda Almanya’nın izlediği politikanın nazik sorunlarına açmıştı kapıyı. Dr. Helphand’ın savaş yıllarında imparatorluk hükümetiyle sıkı işbirliği içinde olduğu ve Dış işleri bakanlığına, doğu politikasıyla ilgili sorunlarda
danışmanlık yaptığı artık sır olmaktan çıkmıştır. İmparatorluk hükümetinin onayıyla Rusya’nın devrimcileştirilmesi faaliyetine katıldığı ve Lenin’in Almanya’yı trenle geçerek Rusya’ya gitmesinde önemli rol oynadığı da artık herkes tarafından biliniyor. Bu yıllarda yönetimde bulunan politikacı ve askerlerin, Alman hükümetinin Rusya’daki devrimci
hareketle karmaşık ilişkisini “sözleşmişçesine suskun kalarak" unutturmaya çalışmalarına şaşmamak gerekir.