Seni, bir annenin biricik çocuğunu sevdiği gibi sevdiğimi biliyorsun. Aşk, seni her şeyden korumayı öğretti bana, buna benim aşkım da dahil!
Kim hangi sükûnet
Bir mezarlıkta ağlayan
Bir annenin bağrında yanan ateşi taşıyabilir
Oysaki ne güzeldi BARIŞ
Rilke, zamana direnebilecek bir şiirle ilgili ipuçlarını veriyor: "Sabah çok erken saatlerde kalkıp yaprakların üzerine ilk şebnemin düştüğünü gördükten, beyaz, uzun salonlarda loşluk içinde güçlükle nefes alan hastaların istıraplarına şahit olduktan, avını hırsla kovalayan köpeğin onu kaçırınca gözlerinde beliren ye'se şahit olduktan.. ve bir annenin
kaybolan ve az sonra bulacaği çocuğunu bir daha asla göremeyecekmiş gibi içine düştüğü izdırabı yaşadıktan sonra ancak iyi olan bir kaç mısra yazabilirsiniz."
İnsanlığın en eski yapıları arasında verimlilik tılsımı olan ve doğumun büyük bir sır olduğunu düşündüren kaba hamile kadın figürleri yer almaktadır. Öyle görünüyor ki, doğumun sebep olduğu kan kaybı yüzünden, doğum olayı ekseriyetle tabularla kuşatılmıştır. Bu esnada hem anne ve hem de çocuğun kötü ruhların etkisiyle doğum anında yaralanmaları
mümkün olduğundan kötü niyetli güçleri bertarafetmek için ayin ve tılsımlar yapılmakta idi. Anne ve çocuk, topluma tekrar kabul edilinceye kadar kirli sayılıyorlardı. Annenin bu kirlilikten kurtulması bilhassa kadınların doğumdan sonra, çocuklarını sağ salim doğurdukları için kilisede yapılan Tanrı'ya şükran duası yapması şeklindeki Hıristiyan
uygulamasının
(churching) bir kalıntısı olan temizlenme ayini ile; çocuğun bu kirlilikten kurtulması ise ad koyma, takdis, vaftiz vb. yollarla mümkün oluyordu.
Seninle öğrendim sevmeyi sevgilim.
Hiçbir karşılık beklemeden,
yalnızca seni sen olduğun için sevmeyi.
Bir annenin yavrusunu sevdiği gibi.
Anne siz her çocuk yarım bırakılmış bir şarkı gibidir. Şarkı susar ve derin bir boşluğa dönüşür bu yarım kalmışlık. Kendi İçine kapanık çocuk ve karanlığa saplanır gün ve gün. Işık sözcüklerden çekilir önce, sonra ellerinden, gözlerinden ve nihayet gülüşünden. Son bir çırpınışla annenin bıraktığı boşluğu dolduracak bir model arar. Uzak da olsa
hayata tutunmuş bir anne düşüncesi... yaşayan bir düş... Bir sıcaklık, olanaksız bir bakış...
Yavrusunu duyduğu sevgi üzerine kendini bile çiğneten, kendini bile ezdirebilen bir annenin bebeği için katlandığı sevgi selinin ne kadar sağanakla yağdığı ve annenin sağanakları karşılarken sabrının çok olması nereden geliyor acaba? Sabırlı bir ailede yetişirsek, sabır yağmurunda ıslanır...
"Sparta için ölmek" salt erkeğe yönelik bir ideal değildi. Spartalı kadınında bu ruha sahip olduğu görülür. Bu ruh oğlu savaşta ölen bir annenin "Gözyaşları şerefsizler içindir. Oğlum, yiğitim, sen benim ve Sparta'nın oğlusun. Seni bir damla gözyaşı dökmeksizin gömüyorum." Sözlerinin yazılı olduğu bir mezar şiirinde en iyi şekilde ortaya çıkmaktadır.
Sırtında küfesiyle annesine tavaf yaptıran genç; Hasan Basri Hz'lerine sorar, "annenin emeğini ödedim mi?" Hasan Basri Hz'leri, "sadece annenin karnında attığın bir tekmenin hakkını ödedin" demiş.