Gençler, yaşlıların ne düşündüğünü ve hissetiğini bilmezler..
Yaşlıların, gençliği hafife alması aptallık ve unutkanlıktır.
Serbest radikallerin verdiği zarar, kırışıklık, yaşlılık lekeleri, kuru cilt ve yorgun bakan gözler olarak gözlenebilir. Vücudun içinde basit ya da kalp krizi veya inmeye neden olacak kadar büyük hasarlara neden olabilirler. Serbest radikaller DNA'mız için de tehdittir ve kanser hücrelerinin oluşmasına yol açar.
I. Murad'ın alçakgönüllü olduğundan softan yapılma kaftanlar giymiştir. Yıldırım Beyazid daha gösterişli, altın tellerle dokunmuş, altın düğmeli giysiler tercih etmiştir. Fatih zarif ve zevkli giyinirken, Yavuz daima yerli ipekleri tercih etmiştir. II. Beyazid'in yakalı giysiler giydiği ve başına mücevveze taktığı; Kanuni'nin giysilerinin gençlik dönemlerinde
etkileyici ve görkemli, yaşlılık dönemlerinde ise sade giysiler olduğu görülmektedir.
Aslında her şey bir zamandan ibaret değil mi ?
Attığımız her adım, yaşlanan bedenimiz, gölgelenen siluetimiz, alnımızda ki çizgiler, doğumla başlayıp ölümle son bulan süreç, üzüntüler, sevinçler, heyecanlar, delikanlılık çağı orta yaşın olgunluk evresi, yaşlılık döneminin o doyulmaz dinginlik dönemi....
Öte yandan masumane bir isim verilen "huzurevi", ara sıra bazı kısaltmalarla daha da yumuşatılıyor: hayatın sonbaharının geçirileceği büyük bir park. Yaşamlarımızı uzatmak için mücadele ediyoruz, ancak artık geçmişin prestijinden yoksun, ölü bir ağırlığa indirgenmiş yaşlılık ve yaşlılarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. "Huzurevinde" huzurlu bir şey yok, burası
daha çok yaşlılığın ölümden önce ayrıldığı ve tasfiye edildiği boş bir alan. Yaşlılara yönelik ayrımcılık, ölümde bile görünür kılınıyor.
İnsanın yaptığı her amel, nefiste bir kök oluşmasına neden. Olur. Başta iş kolaydır.Bir günah işlediğinde hemen dönüş yapabilir. Günah biraz artınca,iş biraz zorlaşır.
İnsan yaşlandıkça,bu kök salmış günahlar kuvvetlenir ve insan zayıflar. İnsanın iradesi zayıflar,ama kendisini müptela ettiği günahlar artar.
Tövbeyi yaşlılık zamanına
ertelemeyin. Demeyin ki, yaşımız biraz ilerlesin,tövbe ederiz. O zaman geldiğinde bu mümkün olmayacaktır. Şeytan ömrümüzün sonuna kadar bize bu şekilde vesvese vererek,öteki âleme imansız gitmemiz için çalışıyor. Peygamberlerin daveti karşısındaki bütün şeytani vesveselerin hedefi, bizim o nura ulaşmamızı engellemektir.
Şeytanları tanımanız gerekir.Eğer
şeytanları tanımassaniz kendinizi savunamazsiniz. Kendi şeytanınızı tanıyın, batınınızdaki şeytanı tanıyın ve dışardaki şeytanları da tanıyın ki onlara karşı cihat edebilesiniz, insanın batını şeytanı insanın kendisidir,insanın benliği, nefsani heva ve hevesleridir.
( imam Humeyni)
مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ فِي شَبِيبَتِهِ اخْتَلَطَ الْقُرْآنُ بِلَحْمِهِ وَدَمِهِ، وَمَنْ تَعَلَّمَهُ فِي كِبَرِهِ وَهُوَ يَنْفَلِتُ مِنْهُ وَلَا يَتْرُكُهُ فَلَهُ أَجْرُهُ مَرَّتَيْنِ. (هب)
“Kim Kur’ân-ı Kerîm’i
gençlik çağında öğrenirse, Kur’ân-ı Kerîm onun etine ve kanına karışır. Kim de Kur’ân-ı Kerîm’i yaşlılık hâlinde ve öğrenmesi zorlaştığı halde terk etmeyip öğrenirse onun için iki ecir vardır.”
Zafer kesinlikle aldatıcıdır ve beden sonunda her zaman galip gelene galebe çalar. Yaşlılık ve hastalık ölüme götürürler ve sonuç olarak beden bizi ya taşır ya da bırakır. Bedenin reddedilmesi içimizdeki hayvanlığın reddedilmesi ve uzaklaştırılmasıdır. Bedenimiz olduğumuzu söyleyebileceğimiz gibi olmadığımızı da söyleyebiliriz.