Ne büyük acıymış,
İnsanlık öyle kırılmış ki bir daha hiçbir kadına sarılmamış.
Bir zamanlar kadınlık çiçekti,
Şimdi sokaklarda bizden büyük enkaz yok.
Sanayileşme öncesi şehir halkının açıkça görülen bir heterojen yapısı olduğunu öne sürmek için önce halkın heterojen bir yapısı olduğunu öne sürmek gerekiyor; açıkça gözler önüne serilsin ya da serilmesin. O nedenle geçmişi kendi kozmopolit ortamı açısından inceleyen çok yönlü modern şehirli, bazı şüpheler duymaya meyilli olabilir. Yine de bu
çeşitliliğin kanıtlarını önceki sayfalarda zaten görmüştük: müthiş zenginliğin inanılmaz fakirlikle yan yana var oluşu, mesleki farklılaşmadaki dişe dokunur karışıklık, sağlığın ve hastalığın sokaklarda kol kola var olması... Kilise ve devletin tarihi birleşimine rağmen, şimdi olduğu gibi o zaman da şehirler dini mezhepçilik, isyanlar ve isyana dair
konuşmaların yeşerdiği alanlardı. Köleler ve özgür adamlar, hayat kadınları ve onların daha maceraperest kız kardeşleri de şehirdeydi. Şehirler (daha sonra göreceğimiz üzere) hilekarların ve uzmanlaşmış hırsızların olgunlaştığı yerlerdi.
Öyleyse modern bir şehirli olarak bir zaman makinesi aracılığıyla karmaşık, mitsel bir sanayileşme öncesi şehre bırakıldığınızı hayal edin. Her şeyden önce buradaki aktivite sayısına şaşırıp kalacaksınız. Küçük odacıklarda çalışan tüccarlar mallarını sokağa yayıyor. Onların yanında bir tür okul dersteymiş gibi görünüyor. Bir seyyar satıcı size
doğru geliyor. Mallarının mucizelerini bağırarak anlatıyor ve sokağın curcunası arasında diğer seyyar satıcıların bağırışlarını ayırt edebiliyorsunuz. Adamın biri satıcıyı durduruyor ve bir malın fiyatı için pazarlığa girişiyorlar. Ardından, dükkanından satış yapan tüccarların da aynı şekilde pazarlık içinde olduğunu fark ediyorsunuz, bazıları bunu uzun
süredir yapıyor. Tam orada, bu karşılaşma kalabalığı da kendine çekiyor ve oradan geçenler de kendileri. ni bu etkileşime dahil ediyorlar. Herkes bağırıyor, hakaretler havada uçuşuyor.
Hemen sokağın aşağısında bir dilenci var. Belli ki gözleri görmüyor, yüzü yanıklarla dolu, yara bere içinde, yardım için el açıp dolanmaya devam ediyor. Sokaklardan
geçtikçe dilencilerle dolu olduklarını fark ediyorsunuz. Bazıları tarikat üyesiymiş gibi görünüyor. Bazıları da topal ya da sakat fakat çoğu fiziksel bir acı içinde değilmiş gibi. Dilencilerin çoğu çocuk, bazıları yetişkin. Fakat büyük çoğunluğu tek başına “çalışıyor”
Köşeyi dönüyorsunuz ve modern gözleriniz için tiksindirici bir
görüntüyle karşılaşıyorsunuz. Bir adam kulağından kapıya çivilenmiş. Sorup soruşturduktan sonra öğreniyorsunuz ki bu adam müşterilerini kazıkladığı için cezalandırılmış. Kendisi bir tüccar ve kendi dükkanının kapısına çivilenmiş. O anda muazzam bir haykırış dikkatinizi çekiyor. Köşeyi dönüyorsunuz ve şunu keşfediyorsunuz. Üç kişi çırılçıplak
soyulmuş, sokaklarda kırbaçlar ve çalılarla sürükleniyor. Daha sonra, şehrin kenar mahallelerinde bir tür yükseltilmiş kafesin zincirlerinden cesetlerin kalıntılarının sarktığını görüyorsunuz. Bir ya da iki zincir cesetlerin tamamını çekiyor, diğerlerinden cesetlerin yalnızca “çeyreği” sarkıyor.
Şehrin içinde seyyar bir aktör, sokak şarkıcısı ya
da bir hikaye anlatıcısı kalabalığın dikkatini çekmiş ve bir performansın ortasında. Meydanın ortasında bir umumi kitap okuyucusunun tamamen anlamsız bir şey hakkında homurdanıp durduğunu fark ediyor ve dinleyicilerinin sabrına hayret ediyorsunuz.
Aniden bir kasaba tellalı ortaya çıkıyor. Herkese falanca bir yerde yangın olduğunu ve buraya gelmekte olduğunu
söylüyor. Kalabalığı takip ediyor ve olay yerine varıyorsunuz. Va” tandaşların alevlerle başa çıkmaya çalışmasını izliyorsunuz.
.
Geçmişin şehirlerinde domuzları görmek günümüz şehirlerinde otomobil görmek kadar yaygındı. On altıncı ve on yedinci yüzyıl Madrid'i hakkında yazarken Davies “St. Anthony'de istedikleri gibi dolaşıp her yeri eşeleyerek çöp arayan ayrıcalıklı domuzlardan” bahseder (1952:192-93).
Ortaçağ Avrupa'sındaki bir şehirde “domuzlar sokaklarda aylak aylak
dolaşsınlar diye salıverilmişti...” (Rawling, 1968:68) ve “domuz nezaretçisi” Kolonyal Philadelphia'da önemli bir memurdu (Miller, 1966:125). Köpekler, kuşlar ve diğer hay» vanlar da leşleri yeme görevini üstlenmişlerdi fakat domuz” ların görevlerinde yetersiz kaldıkları durumlarda fazlasıylâ tuhaf bir durum ortaya çıkmıştı: “(Mezopotamya'daki| Ur'de yapılan
kazılar, atıkların birikmesinden dolayı sokak düzeyinin giderek yükseldiğini ortaya çıkardı. Öyle ki kapı girişi sokak düzeyinin altında kalan pek çok eve daha yüksek girişlerin yapılması gerekmişti (Sjoberg, 1960:35).
Tüm bu insanlık dışı sokak faaliyetlerinin yapılması gerekiyordu çünkü sanayileşme öncesi şehir hiçbir zaman kısa vadeli atık
problemini çözememişti
Senin şehrindeydim bugün
Adımlarımız karşılaşır belki diye,
Yürüdüğün sokaklarda hayalini aradım.
Ama sen yoktun.
Sahi, sen şimdi hangi şiirdesin?
*Umut Barış Tek
Senin şehrindeydim bugün.
Adımlarımız karşılaşır belki diye,
Yürüdüğün sokaklarda hayalini aradım.
Çocukken bir köşebaşında
Sessizce ağlamışsındır belki diye,
Daha dikkatli baktım en kuytulara.
Kimsesizliğini görüp
Üzülmüşsündür belki diye
Bir sokak köpeğinin başını okşadım.
Senin
şehrindeydim bugün.
Ama sen yoktun.
Sahi sen şimdi hangi şiirdesin?
*Umut Barış Tek
Çoğunluğu uyuşturucu bağımlısı olup sokaklarda yaşayan “adembabaların" ekseriya gençliklerinde vücutlarını “serir sefillerin baziçesi" yapmış olduklarını, III. Selim devrinde baldırı çıplakların kostümü olan Galata yemenisi, baş veya bel şalı tedarik edebilmek için genç çocukların "iffetlerini feda" ettiklerini okuruz. Koçu’nun ansiklopedisi tam da
Sedgwickin söylediği gibi, “bir dünya oluşturabilmek için gerekli tüm türlere dair yüzlerce yeni ve eski kategorik tahayyülün yapılması, bozulması, yeniden yapılması ve çözülmesi projesidir. Böylece klasik bir ansiklopedide karşımıza çıkabilecek hegemonik adlandırma ve tanımlama projelerine meydan okur, yeni ve sürekli birbirinin içine geçen, geçmiş ve bugünü
katıştıran "anlık taksonomiler" oluşturur.