Sanatın sadece seyircisi olmayı kabullenmek büyük bir erdemdi gözümde.
“Yenilgisini kabullenmek yerine sahiplenebilir. Bunu yapabilirim, diye aklından geçirdi. Ve belki, başından beri tek yapmam gereken.”
Kendi kendime, "Acaba Biri ölmeden önce ümitsizlik tüm ruhunu ele geçirir mi?" diye soruyordum. Kesinlikle hayır. Öyle olduğuna inanmıyordum. İnsan son nefesine kadar ölümle ve mücadele eder. Ama bu zorlu mücadele insanın suçsuzluğunu kanıtlamaz. Bu yüzden hayat onurlu bir şekilde yaşanmalıdır. Ölüm bize geldiğinde, onu sakince kabullenmek zorundayız. Böylelikle
Şartlar ne olursa olsun varlığımıza ihanet etmemiş oluruz.
Başımı, minicik beyaz toplu iğnelerle delinmiş gökyüzüne kaldırdım. Bir umut ışığı yoktu. Ertesi sabah göğsümde yine bu acıyla ve belki de bir daha asla saf mutluluğu yaşayamayacağım hissiyle uyanacağımı biliyordum. Yarım bir hayatı kabullenmek mümkün müdür?
Sevmek, sevdiğinin her şeyini kabullenmek miydi?
Aşk, saygısızlığı kabullenmek için bir neden değildir.
Her devrimci dalgada olduğu gibi 1830 Devrimleri'nde de siyasal, ekonomik ve toplumsal nedenleri art arda sıralamak mümkün. 1815'te Avrupa'da oluşan Viyana Kongresi sonrası düzenin taşıyıcısı Metternich gibi devlet adamları değişimin gerisinde durmakta, hatta onu kabullenmek bile istememektedirler. 1818-1822 arasında Avrupa'nın büyük güçleri dört kongrede toplanmış ve
Napolyon sonrasında Avrupa düzeninin monarşik yapıların kontrolünde yeniden tesisini sağlayacak önlemleri kararlaştırmışlardır.
"Ölüm hayatın bir parçasıydı, zor olsa da kabullenmek gerekiyordu."
Haklıydı belki ama alışmak kabullenmek demekti, alışmak boş vermek demekti, alışmak orada edindiğim tecrübeleri ve hatta dışarıyı unutmak demekti ve ben asla alışmayacağım.
İki yolu var acı çekmemenin; birincisi pek çok kişiye kolay gelir, cehennemi kabullenmek ve onu göremeyecek kadar onunla bütünleşmek. İkinci yol risklidir, cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.