.
MURAT MENTEŞ: Özgürlük?
ATTİLÂ İLHAN: Özgürlük, koşulların anlaşılmasını gerektirir. Bilgi ve bilinç olmadan özgürlük olmaz.
.
Din, bir susuzluk, sonsuza karşı duyulan özlem. Bilgi değil, aşk. Aşk öğretilir mi? Dini, mektebe sormak yanlış. O, dost bir iklimde kendiliğinden çiçeklenmeli.
...İslam’dan önce Araplar bilimsel bir astronomiye sahip değillerdi, ancak yıldızlara ilişkin zengin bir bilgi birikimleri vardı. Ayrıca, Arapların 1./7. yüzyılda burçları bildiği de kesin gibi görünmekte...
1) İslâm’ın erken döneminde Araplar manevî uyanış havasına ve zaferlerden doğan güvenlerine paralel olarak güçlü bir bilgi susamışlığıyla doluydular; böylelikle öğrenmeye tutkun ve yabancı unsurları almaya hazır haldeydiler.
2) Bu şuuru yansıtan yeni din, bilimleri engellemediği gibi üstelik teşvik etti.
3) Emevi, Abbasi hanedanları ve diğer devlet
adamları bilimleri birçok yönden desteklediler.
4) Diğer dinlerin kültür taşıyıcılarına karşı, memleketlerinin fethedilmesi sonrasında Müslümanlar tarafından iyi davranıldı, değer verildi ve onların yeni topluma katılmasını sağladılar.
5) Daha birinci yüzyıldan itibaren İslâm toplumunda, Avrupa’nın Ortaçağ’da ve sonrasında malumu olmayan, eşi
görülmedik, verimli bir öğretmen öğrenci ilişkisi gelişti. Öğrenciler sadece kitaplardan değil, bunun yanı sıra doğrudan doğruya hocalar tarafından verilen dersler yoluyla bilgiler edindiler. Bu, öğrenme eylemini kolaylaştırıyor, böylece güvenilir bir bilginin garantisi
oluyordu.
6) Doğa bilimleri ve felsefe, filoloji ve edebiyat başlangıçtan beri, teolojik
değil, dünyevi bir anlayışla yapıldı ve sürdürüldü. Bilimlerle uğraşmak, sadece din adamları sınıfının imtiyazı değildi, bütün meslek gruplarına açıktı. Bu yüzdendir ki biyografik ve bibliyografik eserlerde Arap-İslâm kültür dairesinin
çoğu bilim adamının baş adları meslek nitelemeleridir, terzi, ekmekçi, marangoz, demirci, deve sürücüsü ve saatçi
gibi.
7) Daha 7. yüzyılda camilerde umuma açık ders faaliyeti başladı. 8. Yüzyılda önemli filologlar, edebiyatçılar ve tarihçiler büyük camilerde kendi eğitim kürsülerine (usṭuvāne) [sütun] sahiptiler. Bu eğitim öğretimde derslerin ve tartışmaların nasıl olduğuna ilişkin bize ulaşan haberler yüksek bir akademik stile tanıklık etmektedirler. Bu büyük
camiler, 5./11. yüzyılda devlet üniversiteleri kurulana kadar kendiliklerinden ilk üniversitelere dönüştüler.
8) Arap yazısının karakteri, Arapçanın kolay ve hızlı yazılmasına imkân tanıyordu ve böylelikle kitaplar çok geniş bir yayılma alanı bulabildi.
9) Hızlı ve köklü bir şekilde gelişen filoloji, bilginlere eserlerinin redaksiyonu ve yabancı dillerle
olan ilişkileri için sağlam bir temel sağladı.
10) Yabancı terminolojilerin alınması ve benimsenmesi, tam tanımlama ve bilimsel kesinlik için bakış açısını keskinleştirdi, kendine özgü Arapça terminolojinin ve bilimsel dillerin oluşturulmasına götürdü.
11) Yazılı aktarım, önce Hicretin ilk yüzyılından beri ilerletilen geleneksel papirus endüstrisi ile
daha sonra ise Çin’den alınan ve İslâm dünyasında yazı malzemesi olarak geniş bir yaygınlık kazanan kâğıdın üretimi için imalâthaneler kurulmasıyla da ciddî biçimde desteklendi.
12) 10. yüzyılda daha iyi ve daha uzun süre kalıcı mürekkebin, bir tür karışım olan isden mamul demir palamutu mürekkebinin (karışımda bulunan ögeler: demir sülfatı, meşe
palamutu ekstresi, gummi arabicum/arap zamkı ve su) geliştirilmesi siyah koyu bir yazıyı mümkün kıldı, böylece yazıların zaman içerisinde solmadan veya kahverengileşmeden daha uzun süreli kalıcılığı sağlandı.
Size hayatın karanlık olduğu da söylendi ve siz de bezginlik içinde bezginler tarafından söylenenleri tekrarlıyorsunuz. Ben de diyorum ki bir dürtü olmadıkça hayat karanlıktır gerçekten ve bilgi olmadıkça tüm dürtüler kördür. İş olmadıkça tüm bilgiler boşunadır ve aşk olmadıkça tüm işler boştur...
Insanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsun. Öyleyse şunu düşün: İnsanın ihtiyacı olandan fazlasını elinde tutması kendisi için taş gibidir. Bu yalnız mallar, servet, güç gibi nesnelerde geçerli değil. Merhamet, şefkat, tevazu gibi şeyler için de böyle. Bilgi için de böyle. Eğer herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa ancak o istifade edildiği kadar o "şey"
olur, o şeyden istifade edilmezse artık o taştır ve gerçekten onu istifadeye konu etmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar. Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın. Sana yaramadığı halde sende olan hem senin hem başkasının aleyhinedir. Taşları yeme. Taşları yemek yasak.
"Sahih bir metafizik arayışın olmadığı çabalar, psikolojik düzeyde bazı iyileştirmelere vesile olsa bile, insanın hakikat ve anlam problemi karşısında çözümsüz kalmaya mahkûmdur.
Zira problemin temeli olan anlam meselesi bir öz
meselesidir ve öze dair bilgi de fenomenal alanı aşkın bir metafizige dayanmak zorundadır. Metafizik bilginin oluşla ilgisi yoktur; o,
"varlık"la, ilkeyle ilgilidir..."
"Eğitim sistemi tatiller arasına kuruludur zaten. Öğretim sistemine çevirip; bütün hayata, gerekliliklerle beraber yayamadığımız sistem. Anlamsız bir bilgi yığını; herkes için cebir, herkes için edebiyat var. Doktora edebiyat, çobana cebir öğretiyoruz. Aslında bir şey bilmeyen bir mezun yığını üretiyoruz."
Değilse tek taraflı, edilgen, bilgi ve görgüden uzak, kişiliksiz, kültürsüz, sığ, kaba saba ve tembel bir nesille Irak’ın gelişip kalkınması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Bu nedenle ez-Zahavi, aynen Türkiye’nin Mehmet Akif’i gibi Müslümanları daha çok gaflet, uyuma, cehalet, tembellik ve hurafe üzerinden eleştirir; dahası Irak halkını var gücüyle uyanış ve
değişime çağırır:
Ey asırları uykuyla heba eden tembel halk!
Daha ne kadar cehaletle uyuyacaksın, kalk!
Değiştir o sana hiç faydası olmayan âdetleri
Bu ne kabalık! Bir huy varken güzellik gibi
Bir olamaz insanın kötülükleriyle iyilikleri