Şia mezhebinin Abdullah ibni Sabâ ile başladığı da Şia aleyhinde bulunanların boyuna söyledikleri, yaza durdukları sözlerden, yazılardan biridir. Halbuki Şianın rical kitaplarında, yani Hazreti Peygamberden ve İmamlardan hadis rivayet edenlerle o çağlar da yaşayanların hal tercümeleriyle mezhep ve meşreplerini, inanılır veya inanılmaz olduklarını inceleyen kitaplarda bu
adam ve benzerleri, Îmamlar tarafından da, Şia tarafında da lanetle anılır ve bunların, Şiâ-i İmâmiyye ile hiçbir ilgisi yoktur.
Mehdilik inancı İslamiyetin ilk dönemlerinde ortaya çıkmış ve zamanla diğer inançlardan etkilenerek farklı bir hüviyet kazanmıştır. Sıffın Savaşı esnasında Ali taraftarları hazreti Ali'ye Mehdi derken karşı taraf da Muaviye için aynı ifadeyi kullanıyordu.
Ahmet Emin, Duha'l-İslam adlı eserinde, Mehdilik inancını ilk ortaya koyanların Şia olduğunu, Emeviler ile
Abbasiler'in de onlardan bu inancı aldıklarını kabul etmektedir. Uzun süre muhalefette kalarak iktidar ümitlerini yitirmeleri, Şia'yı bu inancı ortaya çıkarmaya iten en önemli psikolojik nedendir. Böylece onlar, bu inançla siyasi isteklerini ve hilafetin bir müddet sonra kendilerine intikal edeceğini dile getiriyorlar ve kamuoyundaki Şii devlet özlemini canlı tutabiliyorlardı.
-Bugün ehl-i Beyt sevgisi ile ve şia ile ilgili bilgilerin de din dersine girmesi ile ilgili tartışmalar oluyor...
Şimdi, güzel olsun ama bunu samimiyetle koymuyorlar. Niye koyuyorlar? Türkiye'deki alevilerin biraz başını okşamak için bunu yapıyorlar. Din kitaplarına ehl-i Beyt gerçeği yerine kızılbaşların safsatalarını koymak istiyorlar. Bu, dinin gerçeği değil
ki!
İslam aleminde iki önemli siyaset felsefesi geliştirilmiştir. Bunlardan birincisi Sünni dünyada sistemleştirilen "hilafet", ikincisiyse Şia dünyasında geçerlilik kazanan "imamet" anlayışlarıdır.
Nasir Han’ın mensubu bulunduğu aşireti ve çevresinde topladığı Türk boyları hep Sünni olmasından dolayı; müfrit Şia akidelerinden vazgeçmeleri ve Ebubekir, Ömer, Osman ve Aişe’ye sebbolunmasının(sövme) yasaklanması şartı ile kabul edeceğini söyledi.
Her bir Şia bir kadın, kendi hicapsızlığıyla Hz Zehra'nın (s.a) yüzüne sille vurur
Hz. Ali'nin Küfe'de öldürülmesinden sonra Şia Hareketi, Irak'ta üslenmeye başladı. Bu dönemde Küfe şehri Şiiliğin en önemli merkeziydi. Böyle olmasında Hz. Ali'nin evinin orada olmasının da etkisi vardır. Çünkü Hz. Ali Küfe'yi başkent edinmişti. Şia'nın esas kırılma noktası Kerbela olayıdır. Bu olay sonrasında Hz. Ali'nin ailesine karşı hissedilen duygular siyasi
bir akideye kayarak, gasp edilen hilafetin mutlaka alınıp yeniden Hz. Ali'nin ailesine verilmesi şekline dönüştü. Bu inancın sonucu olarak Emeviler ve Abbasiler döneminde Ehli Beyt mensupları tarafından zaman zaman isyanlar çıkarıldı.