Kapitalist ülkelerdeki toplumsal reformlar dar kapsamlıdırlar ve çoğu zaman da yarım kalırlar. Burjuvazi, bu reformları işçilerin sırtından gerçekleştirmeye çalışır ve işçilerin haklarına yapacağı saldırılarla, onların sosyo-ekonomik kazançlarını yönetmeye uğraşır. Kapitalist ülkelerde işçi sınıfı, her toplumsal reformun bedelini ödemek zorundadır.
"Ebabil'de ilk kez bu şekilde uçmuştu korku ve sevinç arasında. Annesi onu boşluğa bıraktığı an korkuyla gözlerini kapattı. Sanki bir yere tutunmaya çalışır gibi kanatlarını oynattı. Kanatları boşlukta kaldıkça daha hızlı oynattı. Gözlerini açmaya cesaret edemiyordu. Yere çarpacağı anı bekliyordu ki toprağı değil rüzgârı hissetti. "
Fıdrad insanı şahsiyet, değer ve maneviyet ile görünmeyenler ve aşk serüveni için yaşarken, fıdratını kapatan şahsiyetsizlikle, maddecilik, cinsellik ile görüntülü yaşar. Fıdrat insanının kültürü kendisinin doğal yaşamı, yani varlığından var olanlardr.fıdratını kapatanlar başka kültürlere kendilerini uydurmaya çalışır hatta düşman kültürlerinin
oyuncağı olurlar.
Tanpınar, Doğu ile Batı'nın tabiata bakışlarını değerlendirirken de Doğu'nun tabiatla uyumuna dikkat çekmektedir. Ona göre Doğu, tabiatı olduğu gibi kabul eder. Öyle ki onun telkin
ettiği ilk hususiyetlerle yetinir. Batı ise tabiatta başka hususiyetler ve mükemmelleşme imkânları arar, onun hakkında en etraflı bilgiye sahip olmağa çalışır ve bu gayretler
sayesinde sonunda onu başka bir şey denecek hâle getirir. Oysa Doğu, eşyaya ancak umumi şeklinde tasarruf eder. Hatta bazen onu tabiattan sanki ödünç alır (Tanpınar, 1977: 128). Sezer Tansuğ da bu anlayışları minyatür sanatı üzerinden karşılaştırırken benzer düşünceleri vurgulamaktadır: “Batı resmi insana göre bir doğa anlayışına, bir minyatür ise doğaya göre
bir insan anlayışına ulaşır.” (Tansuğ, 1961: 22).
Sanat eserinde tam da Tanpınar'ın belirttiği gibi tabiattan ödünç alma söz konusudur. Çünkü ödünç alma; sahiplenmeye, üzerinde tasarruf hakkı iddia etmeye mani olur. Bu yüzden sanatkâr, tabiatı Allah'tan bir emanet olarak görürken onunla sorumluluk bilinci çerçevesinde bir ilişki kurar. Sahiplenme,
tasarruf hakkı iddia etmeden anlama ve ondaki işaretleri kavrama bilinci ile hareket eder,
Ken'ân Rifâî,derviş ile Allah arasındaki ilişkiyi üç özellikle açıklar. Bunlar isteme,çalışma ve edeptir. Buna göre derviş yardım ister, Allah yakınlık gösterir; derviş çalışır ve gayret gösterir, Allah yardım eder; derviş edep gösterir, Allah da kerâmetini sunar.
“Kamusal alan–özel alan” ayrımı, gündelik deneyimimizde asla kesinleşemeyecek, neredeyse hepten muhayyel sınırlar ima eder. Bedenin ve zihnin tavırları üzerinde işlemeye başlayan mekanizma, kurumların kapısından girince, sokak kapısının eşiğinden dışarı çıkınca, kuralların tedavülde olduğu açıklıklarda bulununca çalışır da evlerin içerisine sızmaz mı?
Ve tersi: Herşeyimizle, kaçınılmaz biçimde, sokağa taşarız.
Elveda demeden gidiyor gençlik
Ufukta kaybolup gelmezcesine
Ömür mü tükeniyor yoksa artık
Biz coşup koşarken ölmezcesine
.
İlâhi saattir çalışır dakik
Fazladan saniye vermezcesine
Toprağa nice nice dostlar verdik
Yaşarız eceli bilmezcesine
.
Hicazmakamı ve kaside olarak bestelenmiştir