Günümüzde, ancak insanın kaybolmasının yarattığı boşluğun içinde düşünülebilmektedir.
Panoptikon, aslında, fiilen gerçekleşmiş bir toplum ve bir iktidar türünün ütopyasıdır.
Tanrı'nın dünyanın içine yerleştirdiği şeyler, yazılmış sözcüklerdir; ve Adem hayvanlara ilk adlarını verdiği zaman, bu gözle görülebilir ve sessiz işaretleri okumaktan başka bir şey yapmamıştır; çünkü Yasa insanların hafızasına değil, Levhalara emanet edilmiştir.
Ne dünyayı ne de onun temsillerini yaratabilme gücüne sahip olan insanın yapabildiği tek şey, doğadaki *şeylerin* özüne Tanrı tarafından adeta mühürlenmiş olan anlamı kelimelerin içine taşıyarak açığa çıkarmak için uzlaşımsal olarak birtakım işaretler icat etmek ve söz konusu işaretleri belirli bir düzen içerisinde bir araya getirmekle oluşan dili ortaya
çıkarmaktan ibarettir.
Tanrı'yı öldürdüğünü ilan eden, böylece dilini, düşüncesini, gülüşünü artık ölmüş olan Tanrı'nın yerine yerleştiren sonuncu insan, Tanrı'yı öldürdüğü için, kendi sonluluğu hakkında yine kendisi yanıt vermek zorundadır.
Foucault'ya göre, üzerinde yaşadığımız dünyanın öteki ucunda, bütünüyle uzamın düzenine bağlı olduğu halde, varlıkların çoğulluğunu bizim için adlandırma, konuşma ve düşünme olanağı bulunan mekanlardan hiçbirinin içinde dağıtıma tabi tutmayan bir kültür bulunmaktadır.
Ben, devletin kendi işlerliğini olanaklı kılan çok sayıda iktidar ilişkisinin kodlanmasından meydana geldiğini, devrimin ise aynı ilişkilerin değişik türde bir kodlanması olduğunu söyleyeceğim.
Şimdi olup biten nedir? Kendisinin içinde her birimiz olduğumuz ve yazdığım şu anı tanımlayan şimdi nedir?
Ona göre, insan anlam veren değil, aşkın ve sonsuz bir kaynak tarafından şeylerin özüne yerleştirilmiş bulunan anlamı anlamaya ve açıklamaya çalışan ikinci dereceden bir yorumlayıcı ve betimleyicidir.
Yaşamın ve çalışmanın temel amacı kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır
Bilgi iktidar olmuştur, yani. bir disiplin konusu olarak insan varlığı hakkındaki yeni bir anlayış insan için yeni tasarılara sahip olduğumuz anlamına geliyor. Bu, bugün kendisine çok fazla değer atfedebileceğimiz kadar önemli bir şey değildir. 1829 da başlayan Halk Sağlığı bilgisinin ve yasal tıbbın yıllıklarını şöyle bir gözden geçirirsek eğer,
orada istatistiklerin dışında inandırıcı pek az şey buluruz; ama, özellikle eğer bazı kitap resimlerinin fotokopilerini çekersek, bir yıl boyunca kendimize iyi bir korku şöleni çekebiliriz.
Foucault aşırı bir nominalizmi savunuyor: nominalizm hiçbir şey değil, hatta tarihin kendisine kendi biçimini veremediği, benim kendimi tasvir etme tarzlarını bile değil. Bunlar, belki de, bizi bu yolu izlemeye sevkeden bilgi ve dil üzerine olan derin dü şüncelerdir, fakat bu derin düşüncelerin yol açtığı metaforları bir yana birakmamız gerekiyor.
Kendisine başvurulması gereken şey, iktidar, "savaş ve mücadeledir. Bizi sürükleyen ve bizi belirleyen tarihsel gerçek savaşseverliktir; savaşseverlik dile ait, iktidarla ilişkili, duyguyla ilişkisiz değildir". Bireyi -ve onun görüldüğü, rolünü bulduğu ve fiillerini seçtiği tarzı- göz önüne almanın her yeni biçimi "başka vasıtalarla savaştır"