Sayfa kenarına aldığım not:
Piyanoyu bir abaküse veya hesap makinasına benzetmek mümkün.
Beethoven’ın besteleme süreci hakkında bu kadar çok şey bilmemizin nedeni, kendine özgü besteleme tarzıdır (tasarlar, karalar, hesaplar, uydururdu). Ve bu sağırlığından çok önce başlamış kişisel bir özelliktir, bu şekilde çalışmamış olsaydı sağırlığı ilerledikten sonra beste yapmayı sürdüremezdi.
Müzik kendi kendine olan bir şey değil, bizim yaptığımız ve anlam verdiğimiz şeydir
Belirli bir gelenek içinde beste yapmak, sesleri, o geleneğe bağlı bazı belirlilik ve belirsizlik biçimlerine göre hayal etmektir
Rock müzisyenleri canlı olarak çalar, kendi müziğini yaratır ve müziğe kendi kimliklerini katarlar, kısacası, kendi alın yazılarını kendileri yazarlar. Pop müzisyenleri ise tersine, müzik endüstrisinin kuklalarıdır; bilerek ya da bilmeyerek popüler zevklerden çıkar sağlamakta ve başkaları tarafından bestelenen ya da düzenlenen müziği seslendirmektedirler,
özgünlükten yoksun oldukları için müzisyenlik hiyerarşisinin sonunda yer alırlar. Başka bir deyişle müzisyenlik hiyerarşisi müziğin yaratıcılarını, yani yazarlarını, rolü sadece tekrarlamak olanların, başka bir deyişle icracıların üzerine yerleştirir.
Yüz yıl önce Oxford University Pres tarafından basılan bir kitap “müzik”ten söz ettiğinde bu terim artık var olmayan sabit bir şeye gönderme yapıyordu. O zamanlar “müzik” J.S.Bach, Beethoven ve Brahms gibi ustalara odaklanan Avrupa sanat geleneği demekti.
Sözler gizli kalmış anlamı gerçek anlama dönüştürür, yapıtla dünya arasında bir bağ kurarlar. Kramer’in deyişiyle sözler müziğin dünyevi yanının temsilcisidirler.
Müziğin bir anlamı vardı, çünkü müzik dışındaki bir gerçekliği simgeliyordu.
Joanna Hodge’a göre, sanatın rolü önceden var olan bir dış gerçeği alıp yeniden üretmek yerine “gerçeklik duyumuzu oluşturan” yeni yöntemler sağlamaktır. Hodge şöyle devam eder “Dickens’ın sisi yaşayan bir oldu, Van Gogh’un da ayçiçeklerini görülür kıldığını öne sürmemizi mümkün kılar”. Başka bir deyişle Van Gogh’un tabloları sayesinde, genel
dünyayı, özelde ayçiçeklerini daha farklı görebilmişizdir, yalnızca Van Gogh’tan önce bu görünüşü yakalamayı başaramamıştır. Öyleyse resmin asıl anlamı, duvarda asılı olan eşyada değil, onun harekete geçirdiği ya da oluşturduğu bakış açısında yatmaktadır. (Bu nedenle Hodge bunu “oluşturucu1 sanat görüşü olarak adlandırmaktadır.)