Hayattan artık hiçbir şey beklemediğime inandığım bir sırada yeniden beklemek ne garipmiş! Gençlik çağının ateşli sabırsızlığı kalmamışsa da, gene de beklemek çok güzel bir şey!
Okumama olanak yok. Bilgi edinmenin gereksizliğini anlayacak kadar çok okudum.
Bir an göz göze geldik. Her şey duruverdi. Güneş bile olduğu yerde kaldı. Mazi, gelecek, hepsi birbirine karıştı, sadece bu an vardı. Kimsenin elimden alamayacağı bir tek bu an.
Konstantinople şehrindeki fakirler sefalet içinde sürünürken, zenginler altınlar içinde yüzüyordu.
İnsanlar doğma büyüme yalancıdır. İstedikleri gibi düşünürler, kendilerini haklı gösterircesine konuşurlar. Ama kimse kendi kendini aldatamaz.
"Halkın fikri diye bir şey yoktur. Hangi dava uğruna bağırıp çağırırsan, onlar da arkan sıra aynı mevzuya kendilerini kaptırıverirler. Mezbahaya sevk edilen gözü bağlı öküzlerden hiçbir farkları yoktur."
"Siz Mehmed’i tanımazsınız," dedim. "Rencide olmuş bir delikanlı gururunun nelere muktedir olabileceğini, İmparatorluklar yıkabileceğini düşünmediniz mi? İki kerre tahttan indirildi, unutmayın. İhtirasının hududu yok. Uğradığı hakareti silebilmek için gelmiş geçmiş bütün kumandanlardan daha kudretli olduğunu dünyaya ispat etmek azminde. Konstantinople onun kudretinin
ispatı olacak. Bu şehri ele geçirmek için senelerden beri plânlar çizmekte, uykularını feda etmekte. Babasının ölümünden evvel bu şehrin duvarlarının plânlarını o ezberlemişti. Her bir kuleyi avucunun içi gibi bilir. Buranın yolunu gözü kapalı bulabilir. Delikanlı iken kıyafet değiştirerek bu şehre geldiği, sokaklarında dolaştığı rivayet olunur. Rumca konuşur,
ortodoksların dinini ve kurallarını bilir..."
Bir insan bir şeyini kaybetmeye mahkumsa, ergeç kaybeder ve mutlulukların en büyüğü bile ebediyete kadar dayanmaz.