Büşra Karaca
Büşra Karaca

İnsanı ayakta tutabilecek olan, sadece anne babanın verdiği ilgi ve değerdir demek ne kadar garip bir yorumdu. İnsanı ne kadar küçük düşürüyordu. Değersizleştiriyordu. Acı yaşayan herkesi, o acılara boğulmaya mahkûm görüyordu.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Artık insanların da annelerin de yükü bedensel değildi. Tarlada çalışmıyor,dereden su taşımıyor, ateş yakmak için odun toplamıyorduk. Ama kesinlikle bunları yapan insanlardan çok daha yorgun ve mutsuzduk.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Yaşamın, sinir bozucu anlarıyla bile çok muhteşem bir amaca hizmet ettigini bilmek mutluluğun başladığı yerdi.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Evlerimizin içinde savaşıyorduk biz anneler. Bakmayın öyle dışarıdan annelik gibi göründüğüne. Her gün başka bir konuda savaş veriyorduk biz. Tüm gücümüzle.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Olumsuz sandığımız tüm duygular aslında dostumuzdur. Bizi güzel ama gerçek olmayan bir rüyadan uyandırırlar. Hayatın en gerçek yüzündeki güzellik arayışımızı başlatırlar. Her baktıgı yerde bir anlam arayan kalbimizin dürüst ve onurlu sesidir onlar. Arayışlarımız da buluşlarımız da hiç bitmesin.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Herkesin basiti ve zoru farklıydı... Kimisinin basiti ötekinin en zoruydu.
Bu belki de hayatın en büyük gizemlerinden biriydi.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Acizlik “senin yaptığın herşey bir yere kadar” demekti. Çok az bir yere kadar. Onun da işe yarayacagı kesin değil. Bilemezsin demekti. Bunu kabul etmek insana huzur veriyordu.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

annelik, insana acizliğini en şeffaf şekilde gösteren bir kimlikti. İnsan anne olmadan önce pek çok şeyi halledebilecek biri olduğunu düşünüyordu.
Fakat annelik insana kendisi hakkında yalan söylemeyen bir ayna oluyordu.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

İnsanın en güzel yaptığı şey istemekti. Sanki istemek için yaratılmıştı. Sorun, sonuçları kendi yaptımlarından beklemesiydi. hep eli tutulmaya muhtaç biri oldugu halde, istediklerini kendi elleriyle tutup yakalayacağını zannetmesiydi.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Bizim kabiliyetimiz sahibimizi arama ve bulma işinde derinlesmekti. Bir kalp olsaydık sadece bunun için atardık. Bir göz olsaydık sadece bunun için bakardık. Bir insan olarak sadece bunun için yaşıyorduk. Bu gayeyi ne kadar yalanlamaya uğraşsak da bağırıp duruyordu içimizdeki insan. Bunun için yaşadığımızı hissettiriyordu tüm hayal kırıklıkları. Tüm yarı yolda

kalmalar. Tüm çaresizlikler. Ve umurumuzda degilmiş gibi yapamıyorduk.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Dostluk. İki kişi olmak. Birliktelik. Bağ. Sevgi. Merhamet. Varlık. İşte insanı zalim olmaktan kurtarıp ayakta tutacak duygular bunlardı. Öfkeye kapılıp gitmesine engel olacak hisler bunları.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

İnsan acizliğini ve zayıflığını ne kadar çok hissederse, kullukta o kadar derinleşme istidadı var demektir aslında.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Biliyordum, çökmeye değil, başka bir şeye sebep olsun diyeydi halbuki acizlik. Aciz olmayanı aramak içindi.. "

Büşra Karaca
Büşra Karaca

İnsanoğlu kar taneleri kadar dingin, onlar gibi hafif olabilir miydi acaba?

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Birşeylerin var olması ne kadar çok şarta şurta bakıyordu. Zordu. Mahvetmek ise tek bir şeyi yanlış yapmak ile mümkündü. Ne kolaydı.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Hayat, sonrası olan birseydi. Bir sonranın öncesiydi. Bir sonsuzlugun başlangıcıydı. Gitmeden önceki andı. Gidecegini bilmekti. Gidecegini hic aklından çıkarmadan yaşamaktı. Kendini kalıcı görmemekti. Gitme psikolojisiyle mutlu olunacak bir yerdi, kalma psikolojisiyle degil. Buraya aitmiş gibi yaşarsan mesut olamadığın bir yerdi burası.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

Olumsuz sandığımız tüm duygular aslında dostumuzdur. Bizi güzel ama gerçek olmayan bir rüyadan uyandırırlar. Hayatın en gerçek yüzündeki güzellik arayışımızı başlatırlar. Her baktığı yerde bir anlam arayan kalbimizin dürüst ve onurlu sesidir onlar.

Büşra Karaca
Büşra Karaca

"İnsan aciz ve zayıftır. Kendini bir şeylerin üstesinden gelebilen, pek çok şeyi anlayabilen, çözebilen biri gibi hissetmek ister. Kendini işleri hallederken, başarırken görmek ister.
 
Çocuğunu kötüden korumayı başardığını, onun için iyi olanı sağladığını görmek ister ve böyle isterken, kendini tam tersini hissederken bulduğu daha çok olur.

Hep ne kadar çok şeyi kontrol edemediğini, değiştiremediğini, ne kadar çok şeye anlam veremediğini, ne kadar çok şey karşısında aciz kaldığını görür, yani kendini görür, tanır,kendi mahiyetiyle karşılaşır; acizliği ve zayıflığıyla.
 
İnsan acizliğini ve zayıflığını ne kadar çok hissederse, o kadar muhtaç bir şekilde içsel bir kuvvet aramaya

başlar. Ne kadar büyük hayal kırıklığı yaşarsa o kadar büyük bir teselli arar.  Kendi başına ayakta durmaya çalışmaz. Kendi küçük kuvvetinden çok daha büyük bir kuvvete tutunmak ister. "