Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Yalvararak ve yüksek olmayan bir sesle..
Ve her defasında yeniden hissederek. Ve kelâm olmanın ötesinde. Hâl içre.
Söyle.
Kalbinin üzerinden geçiyorken her şey.
Sen kalbinin altında kal ve hecele.

Nazan Bekiroğlu
Nazan Bekiroğlu

Fakat o kadar uzakta kalmıştı ki bu fanilerin ölümleri, hatıraları uzun zamandır yakmaktan çok okşamaya başlamıştı. Üzerinden bu kadar çok zaman geçince kendilerinden geriye yakıcı bir ateş, tahammülü aşan bir feryat değil küllenmekte nazlanmayan tatlı bir sızı kalmıştı.

Oğuz Atay
Oğuz Atay

Oysa yaşamış olduğum birçok yanlışlığı düzeltebilecektim. Bütün ayak izlerimin üzerinden bir daha gidecektim. Yalnız bir kere yaşanıyormuş.

Fuat Sezgin
Fuat Sezgin

Fuat Sezgin ve Oryantalistler – 2

Fuat Sezgin, oryantalistlerin bilime Müslüman katkısını araştırırken, büyük heyecan yaşadıklarından bahsetmektedir. O, bir Müslüman olarak kendi tarihini, oryantalistlerden öğrenmekten dolayı büyük bir üzüntü içerisindedir. Ancak, bilginin evrenselliğinden hareketle, müracaat ettiği oryantalist kaynakların değerinin de

bilincindedir. Bu kaynakları ortaya çıkaran Batılı araştırmacıları ‘üstadı’ olarak görmektedir.

Sezgin oryantalistlerin, İslâm medeniyet ve kültürünü araştırma azim ve kararlığını zihinsel karışıklıklar içerisinde değerlendirmekte; uyku, yemek, aile ve dostlarından feragat ederek oryantalist öncüllerinin önüne geçmeyi ilmî ve ilahî bir amaç

haline getirmektedir.

Kendisinin yirmi sekiz yılını aldığını söylediği coğrafya alanından söz ederken, bu konuda özel bir örneği hatırlatmaktadır. Fuat Sezgin, Ignas J. Kraçkovski (ö.1951) isimli Rus oryantalistten bahsederken, onun İslâm beşerî coğrafyası üzerinde büyük bir heyecanla otuz yıl çalıştığını, bu büyük emeği onun eserini okurken

hissettiğini söylemektedir. Kendi kendisine şu soruyu sormadan edemez: “Acaba sen mi bu kültürü daha çok seviyorsun, yoksa bu Rus mu?”

Sezgin, Rus oryantalist Kraçkovski’nin Arapça bir makalesindeki ifadelerinden bize ilim aşkını anlatan şu sözlerini aktarır: “Ben İslâm kültür dünyasına çok kuvvetli bağlarla bağlıyım.”

Kraçkovski’nin

İslâm beşerî coğrafyasını ele alan bu eseri, Fuat Sezgin masasının üzerinde sürekli duran bir kitaptır. Ki o, eserden yararlandıkça, müellifle adeta konuştuğunu ifade etmektedir. Çünkü onlarla ilişkisinin derecesini, kendisine verdiği eşsiz katkılar üzerinden değerlendirir. Sezgin, evrensel ölçekteki kitabı on sekiz ciltlik GAS’ın (Arap İslam Bilim Tarihi) 5.

cildini -matematiksel coğrafya- onların önemli ve başarılı çalışmalarından yararlanarak yazdığını bildirmektedir. (Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, pınar yay., İstanbul 2019)

Oryantalist tavrın, her zaman müspet etkilerinin görülemeyeceğinin de bilincinde olan Fuat Sezgin, hocası Hellmut Ritter’den bir hatırayı aktarmaktan da çekinmez. 1965 yılında

Frankfurt’ta bir konferansında Ritter İslâm kültür ve medeniyeti hakkında konuşurken, İslâm kültür dünyasında her şeyin yerinde kaldığını, hiçbir sahada ilerleme ve gelişmeden bahsedilmeyeceğini anlatır.

“Alman hocam Hellmut Ritter sayesinde”, diyor Sezgin, “Müslümanların bilim dünyasına katkılarını gördüm.” O, Ritter’in bildiği her şeyi

kendisine öğrettiğini belirtmektedir. Ancak bu sözler üzerine, Sezgin büyük bir hayal kırıklığı içinde hocası Ritter’i sorguya çekercesine, daha önce kendisine anlattıklarını ona hatırlatır:

“Hocam! Bunları siz söylemiş olamazsınız. Siz, bana 1943 yılında yardımcı dal olarak matematiği almamı söylediniz. O zaman bana İslâm matematikçilerinin,

dünyanın en büyük matematikçileri olduğunu söylediniz ve bunlardan el-Bîrunî, İbn el-Heysemî ve İbn Yunus gibi kişilerin isimlerini saydınız. Bana bir zamanlar bunları anlatırken, şimdi İslâm kültür dünyasının geri olduğunu nasıl söyleyebiliyorsunuz?”

Sezgin, hocası Ritter’in o an kızardığını, bir çocuk gibi utandığını ve Arapça şu cevabı

verdiğini söyler: “Bu, birden aklıma gelen bir düşünce idi. Bu fikir o an için hoşuma gitmişti. Ben de dile getirdim. Şimdi o düşüncenin şeytani bir vesvese olduğunu görüyor ve Allah’tan mağfiret diliyorum.”(Fuat Sezgin, İslam Bilim Tarihi Üzerine Konferanslar, İstanbul 2018)

İslâm medeniyetinin insanlığa yaptığı bilimsel katkıları çok iyi bildiği

halde, yine de oryantalistlerin bakış açısı, diğer kültür ve bilim coğrafyalarını yok sayabilmektedir. Ancak bilge hocamız Sezgin, oryantalist olsun veya olmasın, İslâm bilim tarihinin gün yüzüne çıkmasında büyük katkıları olan bilim insanlarını şükran ve hürmetle anmaktadır. Zira oryantalistler, hepsi olmasa da, Müslüman bilim ve teknolojisini ortaya koymak için

var güçleriyle çalışmaktadırlar.

Fuat Sezgin’in ifadesiyle 17. yüzyılda Avrupa, bilimde önder bir konumuna geçti. Bunun sonucunda onlar da (Avrupalılar) üstünlük ve böbürlenme aşamasına geçtiler. Müslümanlarda ise, aşağılık duygusu gelişmeye başladı. Bu tablo halen devam etmektedir.

Sezgin, Avrupalıların/oryantalistlerin, daha mütevazı olup

Batılı bilginin gerçek kaynaklarını hatırlamalarını; Müslümanların ise cesaretle ve hamasete düşmeden sistemli bir biçimde çalışmalarını tavsiye etmektedir.

Hande Erol
Hande Erol

Ak Parti iktidarı dönemine kadar ki süreçte Türk hükümetleri ile iyi ilişkiler kuran Denktaş, 2002 yılından itibaren Türkiye'de kurulan AK Parti hükümetinin bugün iflas etmiş görünen " sıfır sorun" ve " AB" politikaları kapsamında , Türkiye ile bir yol ayrımına girdi. Aslında Denktaş ile Ankara arasındaki yol ayrımının nedeni sadece AK Parti hükümetine bağlamak

doğru olmaz. Bilakis Denktaş'ın liderlerde bulunan karar verme davranışının rasyonelliği üzerinden bu durum değerlendirilebilir.

Hande Erol
Hande Erol

EOKA'cıların başlattığı Akritas Planı'nı uygulama eylemleri karşısında garantör devlet olmaktan doğan haklarını kullanan Türkiye, Türklerin imhasını durdurmak amacıyla jetlerini 25 Aralık 1963 tarihinde Lefkoşa üzerinden uçurdu.

Mesut Özünlü
Mesut Özünlü

Değilse tek taraflı, edilgen, bilgi ve görgüden uzak, kişiliksiz, kültürsüz, sığ, kaba saba ve tembel bir nesille Irak’ın gelişip kalkınması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Bu nedenle ez-Zahavi, aynen Türkiye’nin Mehmet Akif’i gibi Müslümanları daha çok gaflet, uyuma, cehalet, tembellik ve hurafe üzerinden eleştirir; dahası Irak halkını var gücüyle uyanış ve

değişime çağırır:
Ey asırları uykuyla heba eden tembel halk!
Daha ne kadar cehaletle uyuyacaksın, kalk!
Değiştir o sana hiç faydası olmayan âdetleri
Bu ne kabalık! Bir huy varken güzellik gibi
Bir olamaz insanın kötülükleriyle iyilikleri

Gökhan Köseoğlu
Gökhan Köseoğlu

Benim de gururla üyesi olduğum Antalya Kan Bankası tamamen Facebook üzerinden örgütlenmiş, amacı özellikle kanser hastaları çoğunlukta olmak üzere, ihtiyacı olan insanlara kan ve kan ürünleri temin edilmesi konusunda hastalarla gönüllü donörleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir sosyal medya grubu ve aynı zamanda yardım derneği.

Abdullah Erol
Abdullah Erol

Açık Totaliter Sistemlerden kasıt genel siyaset disiplini içinde totaliter sistem olarak ifade edilen Faşizm, Nazizm ve Komünizm gibi ideolojilerin geliştirdikleri siyasi deneyimleri içermektedir. Bu sistemlerin “açık” totaliter olarak ifade edilmesinin sebebi karakteristik açıdan totaliter sistemlerde yer alan parametrelerin dışardan, lineer bir analizle kolaylıkla

görülebiliyor olmasıdır.

Açık totaliter sistemler, arkaik bilinçte yer alan imgeler ve simgeler üzerinden belirgin bir şekilde müşahede edilebilen sistemlerdir. Faşizm, Nazizm ve Komünizm gibi sistemler açık totaliter sistemlerdir ve bu ideolojiler, sosyal yapılarını belirgin kıl mak için çeşitli imge ve simgeler kullanmıştır. Simgelerin karmaşık ya da basit

olması değil arkaik bilinçteki etkililiği önemlidir. Hitler yönetiminin “gamalı hacı” bir simge olarak kullanması ya da Mussolini yönetiminin “fascio/faşya” kullanması bu simgelerin ilk kez kullanıldığı anlamına gelmemektedir. Bu simgeler içinde bulundukları toplumda önemli karşılıkları olan arkaik ama bilinçaltında kült olarak yerleşik bulunmaktaydı.

Farklı kültürler için değişik simgelerin anlamı ve öneminden bahsetmek mümkündür. Bu simgeler kimi zaman ulusal ya da dini simgelerde görülebilir. Arkaik ya da yeni haliyle ortaya çıkan simgeler, içinde bulundukları toplum bazen de ülkenin bütünü için saygın bir yere sahiptir. Bu bakımdan simgelerin karalanması toplum ya da ülkelere karşı hakaret etme anlamına gelir.

Bununla beraber totaliter sistemlerin kullandıkları simgelerin çoğu zaman “nefret ve öfkeyi” teşvik ettiği “korku ve güvensizlik” aşılayıcı iletiler içerdiği de söylenebilir. Ayn zamanda bu iletiler bir ideolojiye bağlılığa yönelik güç ve aidiyet gelistirirken ayni zamanda kültürel geçmişten kalan imgelemleri harekete geçirebilmektedirm

Abdullah Erol
Abdullah Erol

Aristoteles'e göre her şeyin bir ereği vardır. İnsanın ereği ise mutlu olmasıdır. Peki, insan nasıl mutlu olabilir sorusunu cevaplarken aynı zamanda Aristoteles en iyisini arar.

Economicus kelimesinin “iyi” aramaya yönelik olan anlamı modem zamanda sadece “faydayı, menfaati” aramaya yönelik olarak dar bir şekilde ekonomi sözcüğü ile karşılanır oldu. Bu

nedenle de homo economicus nötr anlamlar üzerinden ekonomiyi merkeze alan insan manasına gelirken işlenmiş bir kavram olarak ise “faydasını önceleyen insan” manası ile şekillendi.

Homo Economicus bu iki farklı manasından yola çıkılarak geliştirilen teoriler ve modeller temelde sorunlu bir varsayıma da dayanır. Özellikle Hobbes insan ile ilgili kötümser tasviri

bu varsayımı önemli ölçüde şüphe içinde bırakır. Homo economicus'un “faydasını önceleyen insan” manası kötümser, bencil bir insan profili çizmektedir. İnsanın bu faydacı yönünün hem “ampirik” hem de “rasyonel” aklın bir ürünü olduğu ince bir tespit olarak karşımızda durmaktadır. Ayrıca liberal düşünürlerin birey profilini bu eksen üzerinden

düşündükleri ve “iyi bir yaşamın” varlığı için bu profilin deifike edilmesi oldukça önemlidir. “İyi” olanın nasıl elde edileceği bazen Nietzsche gibi filozoflar ve Freud gibi psikanalitik teorisyenler tarafından içgüdüsel yapılarla da ilişkilendirildi.