''Asla çekip gitmeyen bir şeyden nasıl saklanabilirsin?''
Bir gün herkes isteyerek veya istemeyerek hayatımızdan çekip gider ama ne fark eder ki çekip giden kişi senin içinden, yüreğinden gitmedikten sonra...
Ne istemiştim ki bu hayattan? Durmuyor ruhumdaki bu kan kaybı. Yavaş yavaş eriyip gideceğim biliyorum. Sonunda bu derin yalnızlığımda, suskunluğumda koybolacak ve hiçbir zaman aradığım o tatlı huzuru bulamadan, bu acımasız hayattan tek başıma çekip gideceğim.
Kudüs'e doğru giderken, yolda ihtiyar bir kadınla karşılaşırlar. Kadın Peygamber aleyhissalâtü vesselâm'ı kendi yanına çağırır. Cebrail O'na:
- Ey Muhammed! O'na aldırma, Burak'ı sür, der.
"O ihtiyar kadın dünyanın temsiliydi. Dünyanın ömrünün azaldığını, fakat buna rağmen hak yolcularını kendine çekip saptırmak istediğini temsil ediyordu."
"Erkeğim beni bazen çekip çevirecek, hem de bunu beni kısıtlamadan yapacak. Bana çicek değil çikolata alacak, sinemadan ziyade şehirlerarası yolculuğa götürecek. Düzeyli ve dengeli ilişkiye gelemem ki. Kavga edeceğiz ve cam çerceve inse de, her kavgadan sonra hiç kavga etmemiş gibi birbirimizi sarıp sarmalamalıyız. Bana çocuk muamelesi yapıp uyumadan önce masallar
anlatacak. Aynı zamanda beni kutsayacak, üzdüğünde kırgınca pişmanlık duyup kendini affettimek için kılıktan kılığa girecek. Bazen karşımda soytarılık yapacak, bazen de ciddi, ulaşılmaz tavırlarla tüm karizmasını gözler önüne serecek. Çocukluğu dışında ki yaşantısından hiç bahsetmeyecek, gelecekten emin olmayacak, sanki az sonra ölecekmişim gibi her yerimi
değerlendirmeye çalışacak."
“Çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun,” dedi güçlükle.
Ah bilmez miyim?! Yine de Reed’in ondan etkilendiğimi görmesine izin veremezdim. Elimi çekip parmaklarımı yumruk hâline getirdim. “Başka nasıl oynayacağımı bilmiyorum.”
Bu ufak gerçek onu şaşırtmıştı. Bunu fırsat bilip yanından sıvıştım. Bu turu kazandığımı düşünmek istiyordum ama Reed ile
her yüzleşmemde içimden ciddi bir şeyler alıp götürdüğünü hissediyordum.
“Çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun,” dedi güçlükle.
Ah bilmez miyim? Yine de Reed’in ondan etkilendiğimi görmesine izin veremezdim. Elimi çekip parmaklarımı yumruk hâline getirdim. “Başka nasıl oynayacağımı bilmiyorum.”
Bu ufak gerçek onu şaşırtmıştı. Bunu fırsat bilip yanından sıvıştım. Bu turu kazandığımı düşünmek istiyordum ama Reed ile her
yüzleşmemde içimden ciddi bir şeyler alıp götürdüğünü hissediyordum.
“Gül çekip gidince bülbül başlamış dağı taşı inleten feryada .Bu feryat bütün kainatı yasa boğmuş,güle hak veren olduğu gibi beddua edenler de çıkmış.Gün ışıyınca bulmuşlar gülün dikenlerinde can vermiş kanlar içindeki bülbülü.Sonra şu sonuca varmışlar:Bülbülün aşkı değil midir gülü gül yapan?”
"Yememişsin." dedi hayal kırıklığıyla.
"Neyi?" dedim, üsteleyerek.
"Caanım tostunu, o kadar uğraştım, salçasını da Mehtap Teyzen'den almıştım, ev ya..."
Sustu. Çay doldurdu bardaklarımıza, tabağı öönümden çekti. Sıcaklığı ile salçayı iyice içine çekip nemlenmiş tosttan fazla bi ısırık aldı. Sola çevirdi lokmayı, sağa, tekrar sola...
Bir... İki... Üç...
Balkona çıktı. Görmüyorum artık onu. Durduğu köşeden süpürgeyi çekmiş olmalı, arkasına sıkıştırdığım gazete elinde, balkonun en ucuna seriyor onu, üstüne de biber saksısına koyuyor, uçmasın. Ellerine bulaşan salçadan tiksinerek ekmeği doğruyor...