Adına yoksulluk dediğimiz şey, yokluktan değil, çokluktan kaynaklanır. Hakkına razı olmayanların çokluğundan...
Adına yoksulluk dediğimiz şey, yokluktan değil, çokluktan kaynaklanır. Hakkına razı olmayanların çokluğundan..
Geçim ehliydi yoksulluk bile
Şükretmeyen ne bilsin!
Değil mi?
MURAT MENTEŞ: Yoksulluk Bahsine dönelim. "Önce ekmek, sonra her şey" diyorsunuz...
ORHAN KEMAL: Bu dingili yamuk kahpe dünyanın demine, devranına, alanına, satanına, ip tutanına...
MURAT MENTEŞ: A-ha?
ORHAN KEMAL: Yahu küfürün adını günah koymuşlar. Sövmeden insan rahatlayabiliyor mu ki?.. Öyle sefil, öyle perişan hastalar var ki, değil
ilaç, ekmek bulamıyorlar. Ne düşünüyorum biliyor musun ?
MURAT MENTEŞ: Ne?
ORHAN KEMAL: İnsan hem doktor hem de avukat olmalı!
Hastaneler hastalık, mektepler cehalet, mahkemeler zulüm, piyasalar yoksulluk üretiyor.
Unutmayın, yoksulluk kusur değil.
Yoksulluğu göreli ve mutlak yoksulluklar olarak iki boyutta ele almak mümkündür.
Göreli yoksulluk, kişinin toplumsal olarak yeniden üretebilmesi için gerekli tüketim ve yaşam düzeyinin saptanmasını içermektedir. Buna göre belli bir toplumda kabul edilebilir minimum tüketim düzeyinin altında geliri olanlar göreli yoksul olarak tanımlanmaktadır.
Mutlak yoksulluk da
bir insanın yaşamını minimum düzeyde sürdürebilmesine, yani biyolojik olarak kendisini yeniden üretebilmesi için gerekli kalori ve diğer besin bileşenlerini sağlayacak beslenmeyi gerçekleşmesine dayalı olarak tanımlanmaktadır. Gelirleri bu temel gereksinimleri karşılamakta yetersiz olanlar mutlak yoksulluk sınırının altında kabul edilmektedir.
Kapitalizm tümüyle piyasa için emtea üretimine dayanan, sayısız çelişkiler gösterir: Bir yanda zengin azınlık öte yanda fakir çoğunluk; aşırı bolluk ortasında yoksulluk ve açlık; "açlığa son verme" kampanyaları karşısında üretimin kısılması için ödenen tazminatlar. Fakat bunlardan en anlamsızı, en gülüncü, ülkeler arasında aynı çeşit malların ve
ürünlerin sürekli gidip gelişidir. Herkes sanki öbürünün yardımda koşmakta. oysa bu alışverişler bir ihtiyacı karşılamak için yapılmıyor; kâr sağlamanın ve tekelci yayınılmanın zorunlu öğesi olarak sürdürülüyor.
PESTALOZZİ, JOHANN HEİNRİCH (1746-1827)
O, halkı büyük bir aşkla severdi. Halkın dertlerini pek iyi bilir, onları iyi etmek emelinden onu hiç kimse döndüremezdi. O, tabiatın güzel görünümü içinde bile yoksulluk çeken fakirleri düşünürdü. Ona ölmez bir onur veren üstünlük, insanlığı öğretim ile iyileştirmek düşüncesidir. Bu düşüncelerinde Pestalozzi
çok başarılar gösteremedi. Ve aslında kendisi de diyordu ki: "İstediklerim ile gücümün yettikleri arasında ki ayrılık deyimlenmeyecek kadar büyüktür."
“(...) daha fazla sayıda yoksul insan da çektikleri yoksulluk ve sefaleti, Tanrı’nın değil, bazı kişilerin isteği ve bu kişilerin savundukları sistemin sonucu olarak görmeye başladılar. Böylece toplumlarını nitelendiren bu aşırı eşitsizlikler şimdi yanlış, hatta günah olarak değerlendiriliyordu...”