Fang Fang
Fang Fang

Çin geleneklerine göre "Yedinci gün" ölümden yedi gün sonra yapılan bir dini törendir. Yedinci gün'de ölen kişinin ruhunun evine geri döndüğüne inanılır. O günde, ailesinin ölen kişi için yemek hazırlayıp yatak odasına ya da gözden uzak bir yere çekilmesi beklenir, böylece ölen kişi, aile üyelerine rastlayarak yeniden doğma yetisini olumsuz yönde etkileyebilecek bir

durum olan geçmiş hasretine kapılmaz

Pasajlar
Pasajlar

Belirsizliğin,sıradanlığın,vasatlığın,pejmürde hallerin ,akıl ,mantık ve bilim dışılığın bir pişkinliğin yine geçerliliği şaşırma yetisini kaybettirecek cinsten şahitlikler ve bunlar karşısında duyarsızlaşmalar, saf kötülükler, algı yaratmalar, safları sıklaştırmalar tüm değerleri altüst edişler ve bu değerlerin alet edildiği siyasi manevralar, alenen

yalan söylemeler, kayıtsız şartsız itaatler, yalnızca kendi dünya görüşünü hakikat bilip diğerlerine nefes aldırmayışlar, kanaatlerin hakimiyeti ve iki yüzüklülükler... hakikatin kaybolması, önemsizleşmesi, görmezden gelinmesi, yok sayılması, rafa kaldırılması, ötelenmesi ve bu kapıya çıkan diğer daha nice tasvir...

Pasajlar
Pasajlar

Belirsizliğin, sıradanlığın, vasatlığın, pejmürde hallerin, akıl, mantık ve bilim dışılığın bir pişkinliğin yine geçerliliği şaşırma yetisini kaybettirecek cinsten şahitlikler ve bunlar karşısında duyarsızlaşmalar, saf kötülükler, algı yaratmalar, safları sıklaştırmalar tüm değerleri altüst edişler ve bu değerlerin alet edildiği siyasi manevralar, alenen

yalan söylemeler, kayıtsız şartsız itaatler, yalnızca kendi dünya görüşünü hakikat bilip diğerlerine nefes aldırmağışlar, kanaatlerin hakimiyeti ve iki yüzüklülükler... hakikatin kaybolması, önemsizleşmesi, görmezden gelinmesi, yok sayılması, rafa kaldırılması, ötelenmesi ve bu kapıya çıkan diğer daha nice tasvir...

Ramazan Yaman
Ramazan Yaman

Birey birey düşünme yetisini kaybedip sürüleşen insanların, sağlıklı karar verme yetileri sıfır olacağı gibi; aklederek, sorgulayarak, araştırarak iman etmeleri de mümkün değildir.

 Eric Ormsby  
 Eric Ormsby  

GİRİŞ

Ünlü fıkıhçı ve kelamcı Ebu Hamid el-Gazâlî 1095 yılının Temmuz ayında ani bir ruhsal çöküntü yaşadı. Ne yiyip içebiliyor ne de uyuyabiliyordu; hatta bir yudum çorba bile fazla geliyordu. Bunalımın kötüleşmesiyle birlikte konuşma yetisini de kaybetti. Henüz otuz yedi yaşındaydı. Yeni bir tür ortodoksi geliştirmek isteyen genç bir rejimin

sevgilisi olarak on yıl boyunca yeni kurulmuş bir medresede yüzlerce talebeye ders vermişti. Gerek Abbasî Halifesinin gerekse Selçuklu Sultanının sarayında sık sık görev aldı. Bir müderris ve yazar olarak belagatiyle takdir toplamıştı. Başucuna getirilen hekimler birbirini tutmayan teşhisler koydu Tamamı yanlış çıktı. Ruhsal bunalım altı ay sürdü. Bizler çektiği

ıstırapları esas olarak kendi anlatımlarından öğrensek de, bu durumun üzerindeki etkilerini başkaları da fark etmişti; kendisini tanıyan bir talebesi sonradan "Onun deliliğinin iyileştiğini gördüm," diye yazacaktı. Gazâlî aradan on yıl kadar geçtikten sonra yaşadıklarını anlatırken, geçirdiği bunalımın nedeninin genç bir adam olarak kendisine ıstırap veren şüphe

değil, daha yıkıcı bir şey olduğunu söyledi: Hakikati bulmuş ama hayata geçirememişti. Hakikatin kendisi ciddi şekilde felce uğratmıştı onu.

Neydi bu "hakikat"? Gazâlî nasıl ulaşmıştı ona? Bunu kısaca "sufi yolu" deyişiyle özetlemek mümkündür ama bu bize çok az şey ifade eder. Gazâlî ne kadar titizlikle uygulanırsa uygulansın, böyle bir hakikate akıl

yoluyla ulaşılamayacağını savunuyordu, aynca kitaplarla da ulaşılamazdı. Böyle bir mutlak gerçeğin -ya da "kesinliğin"- bilinebilmesi için, kendi deyişiyle, "tadılması" gerekirdi. Bu akıl yoluyla ulaşılan bir hakikat değildi - ya da sadece o değildi: Tecrübeyle ulaşılan, kelimelerle tam olarak ifade edilemeyen, sadece -şüphesiz, bilinçli davranışı kastettiği- amelle

ifade edilebilen hakikatti.

Gazâlî'nin bu sonuca hangi yolla ulaştığını açıklayacağım. Gazâlî ileriki hayatında mutlak gerçekten ne anladığını sadece tasavvufi bir kavram olan "tatmak"la değil, aynı zamanda "bilgi ve eylem'le (Arapça ilim ve amel) özetleyecekti. Ona göre, amelsiz ilmin bir anlamı yoktu; aynı şekilde ilimsiz amelin de bir anlamı yoktu.

Hakikatin ortaya çıkması için her ikisinin de olması gerekirdi. Tasavvuf üzerine kaleme aldığı sonraki eserlerinden birinde talebesine şu öğüdü verecekti: "İlimsiz amel olamayacağı gibi, amelsiz ilim de deliliktir" (Mektup, 16).

Buzdokuz Dergisi
Buzdokuz Dergisi

insan, iyiyi ve kötüyü ayırt edebilme yetisini kaybedince şiirin sonunu konuşalım.
güneş doğarkenki manzarayı yenemeyişimizi konuşalım.

Halis Yeşil
Halis Yeşil

İdeolojiler her şeyi yapma cesaretini verirken, düşünme yetisini elinizden alır.