Savaş iyi eğitilmiş kahramanlarca yürütülen ve generallerin iskambil oyunundan ibaret bir şey olmayıp, tersine pislik, kan ve ölümdür.
Türkiye içeride nasıl tedbir alırsa alsın, hududumuzun ötesini kontrol edemediği sürece terörü önleyemez. Ülkemizde bilinen çevreler bu özel şartların rolünü düşünmek yerine, her fırsatta Devlet'çe yürütülen politikaları, askeri operasyonları eleştiriyor, bunlarla sonuç alınamadığını öne sürerek meseleyi siyasal zemine taşıyacak yeni yöntemlere
başvurulmasını öneriyorlar.
XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti'nin içişlerine müdahale maksadıyla batılı devletlerin başlattığı azınlıkları himaye politikasına en çok muhatap olan unsurun başında Gregoryen Ermeniler gelir. Önce Fransa ve Vatikan'ın çabalarıyla Katolik Mezhebi, sonrasında da Ingiltere ve Amerika'nin gayretleriyle Protestanlık Mezhebi, Gregoryen Ermeniler arasında taraftar
buldu. Osmanlı topraklarına yönelik politikalarını surdurmek icin Rusya da Eçmiyazin Kilisesi vasıtasıyla Osmanlı Ermenileri üzerinde yürütülen misyoner faaliyetlerine karşılık Gregoryen Ermenileri desteklemek durumunda kaldı.
Türkiye snırlarına yakın olan kürt şehirlerinde yaşayan Kürtler hor görülmemek için kendilerini türk göstermeye çalışmışlardır . Bugün de halen Kürtlüğünü inkar eden kendisinin türk olduğunu savunan binlerce Kürt vardır . Bu kendine yabancılaşmanın temelindeki en büyük etken ; devlet tarafından yürütülen soykırım ve asimilasyon olgularıdır.
Kimyasal iz teorisinin birçok yüzü vardır ve baş etmesi çok güçtür; aynı fikrin minik farklarla ayrılan çeşitli versiyonlarına inanan birçok destekçisi var. Bazıları ticari ve askeri amaçlarla, gizemli uçaklarca gerçekleştirilen kimyasal püskürtmelerin güneşin yaydığı radyasyonu denetlemeyi amaçlayan büyük bir programın parçası olduğuna inanıyor: Bu bulutlar
güneş ışığını sınırlandırıp küresel ısınmayı yavaşlatmak (veya hızlandırmak) için oluşturulmaktadır. Ama kullanılan kimyasallar kansere, Alzheimer'a, cilt hastalıklarına ve deformasyonlara neden olmaktadır. Bu bakımdan, küresel ısınma denen şey yalan da olabilir, dünyanın kontrolünü ele geçirmeye çalışan karanlık güçlerin oyunu da. Kimileriyse
kimyasalların insanları akılsız asalaklara çevirmek için kullanıldığına veya farmakoloji endüstrisinin insanları hasta edip kârlarını artırmaya çalıştığına inanıyor. Gizli saklı yürütülen jeo-mühendislik uygulamaları, iklim krizinin inkârı ve yeni dünya düzeni internette dolanan yalan yanlış bilgileri, amatör kullanıcı videolarını, ardı arkası kesilmeyen
iddiaları, ifşaatları ve tüm bunlara eşlik eden güvensizlik salgınını köpürtüyor.
İlaç keşfinin altın çağı olan 1950'lerden beri, ilaç araştırma ve piyasaya sürmeyi düzenleyen mevzuatların sayısı —haklı olarak- artmıştır. Geçmişte yürütülen klinik araştırmalar doğru düzgün test edilmeden piyasaya sürülen ilaçların getirdiği korkunç yan etkilerle ve büyük felaketlerle birlikte anılır genellikle. Bu durumun en iyi —daha doğrusu en
kötü- örneği, 1950'lerde anksiyete ve bulantı tedavisi için piyasaya sürülen, ama daha sonra gebelikteki sabah bulantısını gidermek için kullanan annelerin bebekleri üzerinde korkunç sonuçlar doğurduğu kanıtlanan #halidomide'dir. Sonrasında, ilaç mevzuatı testleri daha sıkı hale getiren —ama sonuçları da ciddi ölçüde iyileştirem şekilde yeniden düzenlendi. 1962
tarihli ABD İlaç Etkinliği Düzenlemesi yeni ilaçlara hem güvenli olduklarını, hem de vaat ettikleri şeyi gerçekten yaptıklarını kanıtlama zorunluluğu getirdi — bu daha önce yasal bir zorunluluk değildi. Eroom Yasası'nı tersine çevirmek için daha riskli ilaçlara dönülmesini çok çok azımız uygun bulacaktır; özellikle de, 1980'lerde AIDS ilaçları için söz konusu
olduğu gibi, gerektiğinde istisnalar yapılabiliyorsa.
Somurge başsavcısının 1957'de İngiliz valisine yazdığı satırlarla söylersek, Kenya'daki vahşet “Nazi Almanyası ve Komünist Rusya'daki şartları anımsatıyordu) maalesef.”17 Ama aynı başsavcı gizli tutulduğu sürece bu şartların devamını sağlayan yeni mevzuatı yazmayı kabul ediyordu: “Madem günaha girmemiz şart, en azından kimseler bilmesin,” diyordu. “Miras
Operasyonu” emperyalızme imkân tanıyan şiddet ve baskı rejimini gizlemek adına yürütülen planlı ve bilinçli bir çabaydı; tarihin bu şekilde manipüle edilmesi Britanya İmparatorluğu'ndan miras kalan örtülü iktidarı, eşitsizliği ve ırkçı politikaları görmemize mani oluyor. Dahası, neden olduğu gizleme alışkanlığı bu tür suiistimallerin günümüzde de devam
etmesini sağlıyor. Sömürgeleştirilen Kenya'da geliştirilen işkence teknikleri İngiliz Ordusu'nun Kuzey İrlanda'da uyguladığı “beş teknik”te billurlaşmış, ardından da CIA'in “gelişmiş sorgulama” ilkelerine girmisti.
Mısır'da yürütülen arkeolojik araştırmalarla tarih öncesi devirlerin tümünün Mısır 'da temsil edildiği anlaşılmıştır.