... Hâlbuki Satro'nun bu tablosundaki Meryem, düşünmeyi öğrenmiş, hayat hakkındaki hükümlerini vermiş ve dünyayı istihfaf etmeye başlamış bir kadındı. İki tarafında ibadet eder gibi duran azizlere değil, kucağındaki Mesih'e değil, hatta gökyüzüne de değil, toprağa bakıyor ve muhakkak ki bir şeyler görüyordu.
Bıkmışlıkla sıkılmışlığın arasında bir yerlerde yaşamaya çalışıyoruz.Nereden bakarsan bak, denizden çıkarılıp toprağa atılmış çırpınan balıksın. Nereden bakarsan bak, ipi kopmuş uçurtma, nereden bakarsan bak, yolunu bulamayan bir kuşsun.
Baba bu dünyada kimlik demektir. Sorgular onun adıyla başlar. Kayıtlar onun adıyla düşülür. Hüviyetler onun adıyla mühürlenir. Ama oğul da sürekliliktir. Ama. Kim bilir. Belki de baba bu dünyadaki hüviyeti temsil etse de kimliğin muhakkaklığı hiç olmazsa teorik olarak sadece ve sadece annede saklı bulunduğundan ve onun da tek sırdaşı Allah olduğundan. Bu dünyanın
bittiği yerde, ruh Rabbine geri dönerken ve beden toprağa verilirken oğul artık babasının değil annesinin ismiyle nida edilmektedir. Ve bu çok manalı bir şeydir.
Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
Vasiyetimdir
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın
Sevgili Anneciğim,
Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.
Şimdi mucizevi bir yerdeyim Muc'ın ucuz evinde
Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem Duvarlara hep senin resmini çiziyor
di'li geçmi zamanda birçok resim,
Hep gülümsüyorsun
Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi
Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında Durmadan soluyormuş gibi
Hatırlar mısın?
Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü'nü
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü. Vişne bahçeleriyle dolu,
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Bazen ölmek istiyorum
Beni yeniden
doğurman için
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.
Kış başında bir ton kömür yığarlardı kapıya Bazen görülen rüyalar gibi kapkara
Bir ton rüya çıtırdarken
Sen kar yağmadan önce başkaydın,
Kar yağdıktan sonra bambaşka.
Sanki hep buluğ çağındaydım.
Kuşlar zaptederdi her yeri, sabahları
Binlerce kez söylerlerdi
söyleyeceklerini
Bizim hiç anlayamayacağımız bir şeyi
Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında
Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi
Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar...
Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı.
Ben bu eve Muc'ın ucuz evi diyorum
Yokluğunda böyle oldum.
Mucize öldükten sonra buraya taşındım.
Ve inan Muc bu evi bana ucuza verdi. Yaşasaydın, hayatının ortasına
Güller yığan bir adam olsun isterdim babam. Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
Diye başlayan bir çocuk romanında...
Şalına sarınırdın toprağa sarınır gibi
Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,
Bu acımasız ölü anne sesini
Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burada
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
İsyan eden biri yok hayatımda.
NOT: Ölen her kadın için bir şiir yazdım.
Onları Muc'a evin karşılığında verdim
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:
ANNE!
Düşünceler göklere yükseliyor, fakat vucut toprağa bağlı.