Han Jiantag
Han Jiantag

Herhangi bir dille bir araya gelmiş alfabe karakterleri, yeni türlerde karakterler oluşturma olsaılığı barındırırlar. Böylece, birçok değişik türde alfabetik karakter ortaya çıkmış ve Avrupa, milletler ve diller açısından bölünmüştür. Avrupa, çeşitli alfabeler kullanan milletlere bölününce, daha sonra oluşacak devlet temelli siyasal örüntülerin temeli

atılmıştır. Günümüz Avrupa ülkelerinde kullanılan neredeyse tüm alfabelerin Yunan ve Latin alfabesinden türediği ve Fenike alfabesindeki karakterlerin onların atası olduğu söylenebilir.

Yang Feng
Yang Feng

Her şeyden önce, kadınların çalıştığı mesleklerinin nitelik ve düzeyi erkeklere kıyasla çok daha düşüktür. 1990'da yapılan bir ankete göre, kadınların çalıştığı işlerin 6.79%'u bilgi temelli işlerdir. Erkeklerde ise bu oran 10,45% düzeyindedir. Tarım, ormancılık, balıkçılık,hayvancılık ve taşımacılık alanında çalışan kadınların 83.29%'luk bir paya

sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

..fiziksel-bedeni emek alanında daha dezavantajlı olan kadınlar çoğunlukla kol emeğine dayalı iş alanlarında çalışmaktadırlar,öte yandan fiziksel-bedeni işlerde avantajlı olan erkekler ise fiziksel-bedeni yeteneklerin daha önemsiz olduğu bilgi-temelli işlerde daha büyük bir çoğunluk oluşturmaktadırlar.

Yang Feng
Yang Feng

Her şeyden önce, kadınların çalıştığı mesleklerinin nitelik ve düzeyi erkeklere kıyasla çok daha düşüktür. 1990'da yapılan bir ankete göre, kadınların çalıştığı işlerin 6.79%'u bilgi temelli işlerdir. Erkeklerde ise bu oran 10,45% düzeyindedir. Tarım, ormancılık, balıkçılık,hayvancılık ve taşımacılık alanında çalışan kadınların 83.29%'luk bir paya

sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

..fiziksel-bedeni emek alanında daha dezavantajlı olan kadınlar çoğunlukla kol emeğine dayalı iş alanlarında çalışmaktadırlar,öte yandan fiziksel-bedeni işlerde avantajlı olan erkekler ise fiziksel-bedeni yeteneklerin daha önemsiz olduğu bilgi-temelli işlerde daha büyük bir çoğunluk oluşturmaktadırlar.

Şenay Eser
Şenay Eser

Babalarının aniden gidişi yaralamıştı evdeki iki küçük kalbi. Annesi zaten yalnızdı. Kocası ara sıra eve uğrasa da ev halkıyla aynı masada yemek yediği günler sayılıydı; o nedenle yokluğunu hissetmeyecekti Nuriye Hanım. Ya da öyle söylemişti başlarda, gururundan. Onun tek sıkıntısı geçim meselesi olacaktı ki erkek kardeşi onları aç ve açıkta bırakmazdı. Ama

iki küçük kalp çok yaralanmış, onlar büyürken kalplerindeki yaraları da büyümüştü. Kadir ve Müjgân, babalarıyla aynı çatı altındayken onun ilgi ve sevgisini hiç görememişlerse de “Belki bir gün, biz de sığınabiliriz çınarın gölgesine, yaslanabiliriz başkaları gibi baba ağacına…” diyerek her sabah ümitle uyanmışlardı. Babalarının uzaklara gittiğini

öğrendikleri o gün bu ağacın temelli yıkıldığını görüp perişan olmuştu ikisi de. Müjgân, babasını umutla beklemeye devam etti kısa hayatında. Kadir ise yaslanmak istediği ağacın bir daha yeşermeyeceğini fark etmiş, rehbersiz kalmıştı hayat mücadelesinde. Müjgân, abisine yaslanabilirdi nasıl olsa; annesi de dayısına. Kadınların mutlaka bir erkekle birlikte var

olabilecekleri bakışı toplumsal bir içgüdü olarak doğuştan yerleşmişti benliklerine.
Babasının annesine şiddet uyguladığını gözleriyle görmemişlerdi. Ama Nuriye Hanım bazı sabahlar yataktan şiş gözlerle kalkıp gün boyu ağlar, yüzünde veya vücudunda morluk ya da kırmızılık olsa da çocuklara hep karnının ağrıdığını söylerdi. Böyle zamanlarda

çocukların daha fazla suçu olurdu annelerinden dayak yiyecek, nedense… En büyük sorun kıskançlıktı anladıkları kadarıyla. Oysa karısını yan komşuya bile göndermeyen adam kafasına esince başka kadına nasıl da gitmişti? Nuriye Hanım rahat edebilmiş miydi sanki? Uzaktan takip edip “Bir yamuğunu görürsem, n’apacağımı kendisi iyi bilir...” diye binlerce kilometre

öteden iletirdi tehditlerini.
Sf.91

Wadah Khanfar
Wadah Khanfar

1.İlke : Hz.Peygamber'in stratejik metodunun ıslah ve ahlâk temelli olması, önceden beri mevcut bulunan iyilikleri kanıksaması, ihdas edilmiş kötülüklerinin ise üzerindeki perdeyi aralayarak gerçek gerçek yüzünü göstermesidir

2.İlke : Hz.Peygamber de dünyayı değiştirdi, ancak esaslı bir farkla ; egemenlik ve otorite uğruna değil, bunu bir mesaj ve çağrı

için yaptı.Hiçbir intikam duygusuna kapılmadan, otorite kavgasına tutuşmadan ve servet tekeli oluşturmadan dünyayı değiştirmeyi başardı.(Taif sonrası şöyle dua etti.Allahın bu müşrik soyundan Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet edecek bir nesil çıkarmasını dilerim)

3.İlke : Hüküm vermede aceleci davranmak yerine uzunca etkileşim içine girmek ve

kademeli bir savunma yöntemi takip etmek. Mekke'deki korkunç, acı, karanlık gerçekliğine rağmen o hızlı çözümü terk ederek dikenli yolda yürümeyi tercih etti

4.İlke : Derin bir iyimserliğe sahip olmak ve mevcut durumun darlığı ve detaylarında boğulmak yerine geleceğin genişliğini öngörebilmekti bu durum Hz.Peygambere stratejik sabır ve bu sabrın ihtiyaç

duyduğu tahammül ve feraset bahşetmişti(Uhud savaşı gençlerin önerisini dinlemesi.Abdullah b üvey tepkisi)

5.İlke : Hz.Peygamber'in, kendini düşmanların çizdiği alanla sınırlamak yerine atılganlığa ve gözü pekliğe dayanan bir strateji izlemesiydi.Herkesi şaşırtacak bir sonraki hamleyi yapar, attığı adım ortalığı karıştırır ve düşmanlarını tepki

vermek zorunda bırakırdı(Hicret, Medine Sözleşmesi, Hendek Savaşı vs)

6.İlke : İç cephede oluşacak bir parçalanmaya ve bölünmeye asla izin Verilmemesiydi.Hz. Peygamber her zaman safları birbirine kenetler, ittifaklar ve işbirlikleri oluşturma konusunda istekli davranırdı.Bunu Medine toplumu ve gayrimüslimler arasında da uygulardı.(Temimoğullarından bir adam

ganimet dağıtılırken ey Muhammed adil davran dedi.Hz Peygamber : Ben adil olmazsam başka kim adil olacak diyor. Hz Ömer bırak şu münafığı öldüreyim diyor.Hz Peygamber "Muhammed, asabının kanına giriyor, demelerinden Allah'a sığınırım" diyor


7.İlke : Hz. Peygamberin düşmanlarını topyekun karşısına almamaya gayret etmesi şeklinde karşımıza

çıkıyor.Bu nedenle de Hz. Peygamber, düşmanlarının ittifaklarını bozmaya, birliklerini dağıtmaya gayret ederdi.Hatta gerektiğinde bu amaçla düşmanlarının bir kısmıyla anlaşmalar yapardı.Hendek savaşında gatafan kabilesi ile anlaşmıştı.

8.İlke : Hz. Peygamberin stratejisinin esnek ve çok yönlü olması, yerine ve zamanına göre hem sert hem de yumuşak

güç kullanmasıydı(Bedir esirlerine iyi davranma.Antlaşmayı bozup ihanet eden yahudilerin sürülmesi vs.)

9.İlke : Olayları okurken objektif bir metodoloji takip etmesi.Bu metodoloji sürekli olarak öncelikleri gözetmeyi, güç dengelerini hassas bir şekilde değerlendirmeyi, işlerin sonunu iyi hesap etmeyi, her olaya objektif bakarak duygu ve heyecanın etkisinde kalmamayı

gerektiriyordu

Ebu'l-Muzaffer Şehfur El-İsferayini
Ebu'l-Muzaffer Şehfur El-İsferayini

.
• “Dehriyye” (Dehriyyûn) denilen bir grup da âlemin kadîm (varlığının başlangıcı olmayan, ezelî) olduğunu iddia edip Yaratıcı’yı inkâr ederdi.
Açıklama:
(Dehriyye, Maddiyyûn/Materyalistler ve Tabîiyyûn/Tabiatçılar-Natüralizm olarak iki ana kola ayrılmakla beraber; yine Dehrîler savundukları görüşlere göre Zanâdıka/Zındıklar,

Hissiyyûn/Duyumcular ve Mülhidler-Muattıla/Ateistler olarak da anılırlar. Öz olarak Dehrîlerin genel ana fikri, zaman ve evrenin sonsuz olduğunu ileri sürerek âhireti inkâr eden ateist ya da materyalist düşüncelerdir. Darwinizm ve Evrim düşüncesi dâhil, ateist temelli tüm benzeri akımlar Dehriyyûn inancının günümüzdeki uzantılarıdır. Bütün bunlardan bağımsız

olarak önemli başka bir detay da şudur ki, belli bir tanrı anlayışına sâhip olanlar da bazen Dehrî sınıfında sayılmışlardır. Mesela Aristo İmâm-ı Gazâlî’ye göre Filozofların “İlâhiyyûn” sınıfına dâhil olmasına rağmen İmâm-ı Mâturîdî âlemi kadîm (ezelî) kabul ettiği için Aristo’yu Dehrî sınıfında saymıştır. Yine sonraki asırlarda İslâm

içinden de Dehrî fikirler savunan bazı sapıklar çıkmıştır. Fakat konumuz “İslâm Öncesi Sapık İnançlar” olduğu için onlar burada zikredilemeyecektir.)

Hatice Türker
Hatice Türker

"İnan hiçbir ip bağlamaz daha sıkı, duygulardan.
Çekip alalım birbirimizi bu ahmak uykulardan!
Işıkları açıp zifire saldıralım.
Geceyi temelli gündüze aydıralım."

Hatice Türker
Hatice Türker

“İnan hiçbir ip bağlamaz daha sıkı, duygulardan
Çekip alalım birbirimizi bu ahmak uykulardan!
Işıkları açıp zifire saldıralım
Geceyi temelli gündüze aydıralım “

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi

Türkiye’deki felsefi antropoloji çalışmaları ise Takiyettin Mengüşoğlu tarafından yukarıda genel hatlarını çizdiğimiz gelenekten hareketle temellendirilmiştir. Mengüşoğlu felsefi antropoloji çalışmalarıyla hem ontolojik temelli bir insan görüşünü işlemek hem de şimdi Türk toplumunda yaşayan ve tarihini bildiğimiz, ‘geçmişte’ yaşamış olan insanın varlık

yapısını ve niteliklerini araştırıp ortaya çıkarmak ister. Bunu şöyle ifade eder; “Ben felsefi antropoloji çalışmalarıyla, insanın hiçbir toplumda eksik olmayan -düzeyi ne olursa olsun- bazı başarılarını buldum ve bu başarıların aynı zamanda onun ‘varlık koşulu’ olduğunu göstermeye çalıştım.”10 Mengüşoğlu, felsefi antropoloji çalışmalarına Darwin ve

biyologlarla baş- layan ve sonrasında Descartes, Hume, Hegel, Marx, Schopenhauer ve Nietzsche ile hesaplaşmalarla şekillenen derslerle devam eder. O, felsefi antropoloji çalışmalarını bu yönde sürdürürken ayrıca Kant, Scheler, Hartmann ve özellikle Uexküll ve K. Lorenz’i temel alır.

Muhammet Altaytaş
Muhammet Altaytaş

Dursun, müftülüğü döneminde farklı görüşleri ve uygulamalarıyla, "din sayesinde" basında sıkça sözü edilen "aydın müftü" ünvanıyla popüler olmuştur. 1966 yılında maaşının azlığı ve sürgünleri sebebiyle kendisine yapılan öneri üzerine bir mektup aracılığıyla TRT'ye geçtiği yıllarda dine bakışı da değişir, namazı ve orucu da bu yıllarda bırakır.

Dursun'a, dini varoluş meselesi olarak algılayan, samimi ve bilgi temelli inanç sahibi bir mü'min gözüyle baktığımızda onun bu değişimini anlamamız güçleşir. Şöyle ki, Türkiye Gençlik Teşkilatı aydın bir dindar olarak gördüğü Dursun'a Papa ile tartışma teklifi götürdüğünde, okuma ihtiyacı hissettiği Tevrat ve İncil'de Kur'an'da anlatılanların benzerini

görünce, Hz.Muhammed'in bir "sahtekar" olduğu fikrine vardığını ve Peygamberlik inancını yitirdiğini anlatır. O'nun bu iddiasında samimi olduğunu kabul etmemiz için, Kur'an'ı da hiç okumadığını düşünmemiz gerekir. Çünkü Kur'an'ın birçok ayeti zaten bu benzerlikten bahseder, hatta bazı tahrifleri dışında bu kitapları onayladığını belirtir.