İlk andan itibaren tamamıyla başka dünyaların insanları olduğumuzu anladığım halde beni burada tutan ve seni gördüğüm zaman içimi sevinçle dolduran neydi?
İlk andan itibaren tamamıyla başka dünyaların insanları olduğumuzu anladığım halde beni burda tutan ve seni gördüğüm zaman içimi sevinçle dolduran neydi?
Hayır!
Aylardan beri süren işsizlik, buradan çıkınca nereye gideceğimi, nerede iş arayacağımı bilmemek...
Ve artık tamamıyla pençesine düşmüş olduğum bir cesaretsizlik...
Avrupalılar 10. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar 500 yıl boyunca müslümanlardan bilim aldılar. Sonra müslümanlarda duraklama, yavaşlama, sonra da gerileme dönemi başladı. İslam dünyası böyle gerilerken, İslam dünyasından gelen kitaplarla donanan Avrupa'da yeni bir dönem başladı. Bundan sonra Avrupalılar kendilerini İslam dünyasından üstün görmeye başladılar.
Müslümanlar da 16. yüzyılın sonunda, 17. yüzyılın başında Avrupalıların teknikteki bu üstünlüklerini gördüler. Ama müslümanlar kendilerinin, Avrupa'yı bu üstünlük seviyesine getiren kaynak olduklarını bilmiyorlardı. Böylece 17. yüzyılın başlarında Avrupalılarda bir üstünlük duygusu, Müslümanlarda ise yavaş yavaş bir aşağılık duygusu uyanmaya
başladı.
...
İslam bilim dünyasında başka bilim adamları da var: İbnü'l-Heysem, İbn-i Sina, Cabir İbn-i Hayyan. Biz bunların çalışma tarzlarını çok az biliyoruz. Müslümanlar bunları araştırdığında, bir insanın tek başına neler yapabileceğini, insanın yaratıcılığını görüyorlar. Avrupalılar "İslam dünyasında böyle bir anlayış yok" diyorlar. Bu
tamamıyla yanlış! Bugün Avrupa Medeniyeti İslam medeniyetinin çok ilerisinde. Avrupa Medeniyeti bize yabancı değil, bizim medeniyetimizle akraba. Mümkün mertebe onların metodlarını, aletlerini, fabrikayı, mümkün olan en kısa sürede onlardan almamız gerekir. Japonların, korelilerin böyle bir zengin mazisi yoktu. Ama bir inançla kısa zamanda çok uzun bir mesafe kat ettiler.
Onun için Türkleri uyandırmak lazım. Türkiye hala bugün İslam medeniyetinin en güçlü ülkesidir. İslam dünyası da Türkiye'ye böyle bakıyor. Biz bu yaratıcılık tekrar yakalamalıyız.
Turan: yani din kesinlikle bilimin önüne engel değil.
Sezgin: hayır! Biz geriliğimizin sebebini yanlış olarak dine bağlarsak da, ben dini himaye etmiyorum., ben tarihi bir hakikati müdafaa ediyorum. Aksi takdirde biz kendimizi tamamıyla kafamızı kuma sokmuş bir devekuşu haline getirmiş oluruz.
"Yani din kesinlikle bilimin önüne engel değil."
"Hayır! Biz geriliğimizin sebebini yanlış olarak dine bağlarsak da, ben dini himaye etmiyorum, ben tarihi bir hakikati müdafaa ediyorum. Aksi takdirde biz kendimizi tamamıyla kafamızı kuma sokmuş bir devekuşu haline getirmiş oluruz."
Müslümanlar Neden Geriledi?
Bu bir tarihi meseledir. Yani medeniyetler ebedi olarak yaşamıyorlar. Bir takım tarihi hadiseler geliyor, öncekilere son veriyorlar.
Yunanlılar vardı, Yunanların yerine Bizanslılar onların bilgilerini taşıyorlardı.
9. yüzyılda mesela Bizanslılar Yunanca'yı
çok iyi bildikleri halde eski Yunanlardan kalma olan kitaplardan
neticeler çıkaramıyorlardı.
Müslümanlar geliyorlar ...Yunanca'yı bilmedikleri halde halifeleri, Istanbul'dan ve başka yerlerden Yunanca kitapları taşıyor, Bagdat'ta tercüme ettiriyor ve bu şekilde tercümelere dayanarak Müslümanlar Bizanslılardan
daha çok neticeye varıyorlar ve onları geçiyorlar.
Öbür taraftan Bizanslılar hayali şeyler içerisinde
uyuyorlar. Uyuyorlar kelimesiyle
şunu kastediyorum: 10. yüzyıldan itibaren Bizanslılar Müslümanlardan bilimleri alıyorlar, tercüme ediyorlar Yunanca'ya... Ancak ne diyorlar biliyor musunuz? Müslümanların yeni şeyler keşfettiklerinin farkında bile olmadan, umursamadan: "Bunlar hala bizim, Yunanlıların bilimleri" Böyle bir rüya içerisinde ta 13., 14. asra kadar geliyorlar ve
1453'te Istanbul'u kaybediyorlar. Bunlar tarihi şartlar.
Şu kadarını söyleyeyim bizde umumiyetle Islam'ı din olarak bu geri kalmadan mesul tutarlar. Bunun tamamıyla tarihi bir hakikat olmadigini söylemeyi bir vazife telakki ediyorum. Buna inanıyorum.
Turan: Bunun altn çizmek gerekiyor.
Sezgin: Evet ...Franz Rosenthal diyor ki:
Eğer İslam dini,
bilimi sadece bilim olarak, bilim aşkı olarak himaye etmemiş olsaydı ve sadece onun faydacı tarafı bakımından
bilimleri tutmuş olsaydı bilimler bu kadar süratli ve bu kadar geniş şekilde gerçekleşmezdi".
Mütemadiyen dünya haritasının tekâmül ettiğini gördüm. Ve şu neticeye vardım: 18. yüzyılın başlangıcına kadar, Avrupalıların elindeki haritaların hepsi ki, çok yanlış haritalar var, tamamıyla İslam haritalarının yarım, yanlış ve doğruya yakın taklitlerinden ibarettir. Bu tespit, çalışmalarımın belki en önemlisi...Halife Me'mun bir harita yapmaları ve
dünyanın büyüklüğünü tespit edebilmeleri için 70 kadar coğrafyacı ve matematikçiyi görevlendirdi. Bağdat'ta ve Şam'da gözlem evi kuruldu. Gözlemler yolu ile öncekilerden daha kesin ölçümlere ulaşmayı hedeflediler. Dolasıyla Me'mun astronomi tarihinde gerçek anlamda gözlemevi kuran ilk kişisidir.