Ruhi Ersoy
Ruhi Ersoy

Orta Çağ Avrupa'sında ekonomi ve güç, kilise ile soyluların egemenliğinde iken yavaş yavaş buna karşı ihtiyaç dışında imalat yapan, kâr amaçlı üretim ile ticaret yoluyla sermaye biriktiren ve artık değer üreten bir sınıf ortaya çıkmıştır. Bu zenginleşme ve birikim, o sınıfa tedricen bir özgürlük ve itibar kazandırmıştır. Müteakiben merkantilizmden

kapitalizme, fabrikasyon üretime geçiş sürecine bu kâr payı giderek yükselmiştir. Temelde Rönesans ve Reform hareketini finanse eden, Avrupa'yı bugünkü durumuna getiren hareketlerin arkasında millî burjuvazinin sermeye desteği ve bunların millî kültüre olan katkıları vardır.

Albert Soboul
Albert Soboul

Sieyes, yukarıda adı geçen eserinde, Halkı yaptığı özel işler ve gördüğü kamu hizmetlerile tarif eder Halk bütün milletin kendisidir. Soyluların millet içinde yeri yoktur, bunlar sosyal teşkilatın içine giremezler: genel hareket ortasında hareketsiz öyle dururlar, «mahsulün elde edilmesine hiçbir yardımları dokunmadığı halde, mahsulden arslan payını alırlar ...

Böyle bir sınıf tembelliği ile, avareliği ile, elbette ki, millete yabancıdır.»

Not: Alıntıları kitabın baskısına sadık kalarak, orijinal hali ile paylaşıyorum.

Wilhelm Von Rubruk
Wilhelm Von Rubruk

Biri öldüğünde ona hıçkırıklarla ağıt yakarlar. Onun aile mensupları bir yıl vergiden muaf tutulur. Kim bir yetişkinin ölümüne şahit olursa bir yıl süreyle, ölen çocuksa bir ay geçmeden Möngke Hanın otağına giremez. Ölen soylu biriyse Cengiz Hanın soyundan ise mezarının yanında daima bir çadır bulundurulur. Mezarının yerini kimse bilmez. Soyluların

mezarlarının bulunduğu yerde daima bir müfreze nöbet tutar. Ben onların ölülerinin mezarlarına hazineler koyduklarına şahit olmadım

Rich Cohen
Rich Cohen

o kadar gülünecek bir şey yoktur be hayatta, demiş. ama yanılıyordu; o kadar gülünecek bir şey vardı: bu neslin rock starlarının, kendileri gibileri fabrikalarda ya da sigorta şirketlerinde yaşam boyu sessizce acı çekmeye mahkum etmiş kadere çalım atarak frak ceketler, tokalı çizmeler giyen birer ortaçağ prensine dönüşmeleri, asırlar boyu yalnızca sefih soyluların

hakkı görülen bir hayatı yaşamaları.

Riane Eisler
Riane Eisler

"Cadı çılgınlığı histerik kadınların ne bir linç partisi ne de toplu intiharıydı. Onun yerine, iyi düzenlenmiş, kanuni prosedürleri takip ediyordu. Cadı avları Kilise ve Devlet tarafından başlatılan, finanse edilen ve infazların gerçekleştiği düzenli uygulamalardı."

Bu eziyetler için itici güçlerden birisi de şuydu ki, on üçüncü yüzyılda monarkların

ve soyluların tedavisinde, kilise tarafından eğitilen (aslında tedavi konusunda pratikte eğitim kesinlikle verilmeyen)" tıp adamları" geleneksel "bilge kadınlarla" rekabet etmeye başlamıştı. Bu kadınlar şimdi sağlığı etkileyen "büyülü güçlere" sahip olmakla suçlanıyordu. Bunlar, bu becerileri kullanarak insanlara yardım etmek ve onları tedavi etmek "suçundan" direklere

bağlanarak yakılıyordu.

Roger Price
Roger Price

1789 Devrim'nin toplumsal nedenlerini vurgulamak Son zamanlarda giderek daha demode hale gelmiştir. Gerileyen soyluluk ile yükselen burjuvazi arasındaki mücadeleyi temel alan bildik marksist yaklaşım yerine, tarihçiler soylularin ve burjuvalarin ortak cikarlarini ve bu gruplarin içindeki çıkar çatışmalarıni vurgulamaya başlamışlardır. ..

Zeki Yıldırım
Zeki Yıldırım

10. yüzyıldan başlayarak Bizans'ta bulunan din adamları, Bulgaristan'da "Bogomiller" adı verilen yeni bir dinsel akımın gerçekleşmekte olduğunu fark ettiler. Bu mezhebin kurucusu olan kişi Bogomil (Tanrı'nın sevdiği) adında bir köy papazıydı. Yaklaşık 930 yıllarında papaz Bogomil yoksulluk, alçakgönüllülük, dua ve tövbe ile geçen bir yaşamı vaaz etmeye

koyulmuştu.
(...)
Bogomil'e göre dünya kötüydü; çünkü İsa'nın kardeşi ve Tanrı'nın diğer oğlu olan "Satanael" (şeytan) tarafından yaratılmıştı; Şeytan, Eski Ahit'teki kıyıcı Tanrı "Yehova"dan başkası değildi.
(...)
Bogomillerin kozmolojik ilkeleri arasında baba ile iki oğlu önde geliyordu. Baba süper kozmik yörelerde, İsa göklerden, Satanael

adlı büyük oğul dünyada egemendiler. Satanael adı, "Tanrıya karşı gelen" anlamına geliyordu. Düalist toplulukların birçoğu, her iki oğlu da -küçüğünü sevgiden, büyüğünü ise korkudan- yüceltiyorlardı.
(...)
Bogomiller ne et yiyorlar, ne şarap içiyorlardı; evliliğe de karşıydılar. Topluluklarında hiyerarşik bir düzen yoktu. Birbirlerine günah

çıkartıyorlar, birbirlerini affediyorlardı. Zenginleri eleştiriyorlar, soyluları aşağılıyorlar ve sıradan insanları, edilgin bir direniş göstererek, efendilerine başkaldırmaya davet ediyorlardı. Bogomil akımının başarısı, Kilisenin zenginlik ve ihtişamı ile papazların değersizliklerinin yarattığı düş kırıklığından kaynaklanan toplu bir adanmışlıkla

açıklanabilir. Ancak asıl etken, giderek yoksullaşan ve toprak köleliğine bile razı olan Bulgar köylülerinin, toprak sahiplerine ve Bizans işbirlikçilerine duydukları nefretti.
(...)
Bogomiller halkı sivil itaatsızliğe çağırıyorlardı. Efendilerine itaat etmemeyi, zenginleri hor görmeyi, Çar'dan nefret etmeyi, Çar'a hizmet edenleri alçak olarak değerlendirmeyi,

soyluları gülünç duruma düşürmeyi, her ırgata ağası için çalışmayı reddetmeyi öğütlüyorlardı. Bu sosyal anarşizme karşı kilise, siyasi yetkenin kutsallığını ileri sürerek karşı çıkmaya çabalıyor, Çar ve soyluların Tanrı tarafından görevlendirildiklerini ileri sürüyordu.
Bogomilizmin eşitlik ilkesi, yoksulluk ve ahlaki saflık arayışlarından

türemiştir. Feodaliteye karşı savaşımları adeta iyilik ve kötülük arasındaki kozmik savaşın toplumsal düzeye oturtulması gibidir.
(...)
Gönüllü yoksullukla birlikte, çalışmanın Bogomiller tarafından hor görülmesi, gezgin keşiş tipini ortaya çıkarmıştır.
(...)
10. yüzyıl sonlarına doğru Bogomil toplulukları içinde hiyerarşik bir yapı

gelişmeye başladı; rahipler ve inananlar birbirinden ayrıldı. Dua ve oruç, kesinlikle uyulması zorunlu uygulamalar haline geldiler; giderek törenlerin sayısı ve ayrıntısı arttı. Bir köylü hareketi olarak başlayan akım, 12. yüzyıl sonlarında, ayrıntılı törenleri ve Hristiyanlıktan giderek uzaklaşan düalist eğilimleri olan bir manastır tarikatı biçimine

dönüştü.
(...)
14. yüzyılda Bogomilizm giderek etkisini yitirdi ve Osmanlıların Bulgaristan'ı (1393) ve Bosna'yı (1463) fethetmelerinden sonra Bogomillerin büyük çoğunluğu İslam dinine geçti.

Gaston Bouthoul
Gaston Bouthoul

Bergson, "doğuştan ayrıcalık sistemini yürürlükten kaldıran 1789 Devrimi'ne soyluların katkılarda bulunduğunu" ve "eşitsizliğe karşı yapılan saldırıların genellikle, aşağı katlardan değil, yukarı katlardan geldiğini," anımsatır.

Ömer Altıntop
Ömer Altıntop

Hristiyanlıkta "gül" Bakire Meryem'in anlatır. Meryem, hikmetin temsilcisidir. Hristiyan tesbihine gül sözcüğünden tüketilerek "Rosary" denilir. Avrupalı soyluların en gözde amblemi olmuştur. Bu armalardaki güller ve renkleri siyasal tercihleri de yansıtıyordu. ... Bu nedenle İngiltere'deki hanedanlar arası savaşlara "Gül Savaşları" denilmişti.

Karine Lou Matigon
Karine Lou Matigon

At eğitimi, soylu sınıf tarafından , genç soyluların insan yönetimini öğrenmelerinin en iyi yolu sayılır olmuş.