--Buhran fena, halimiz ne olacak bilmem!
--Ah bir harp çıksa!
--Delimisin be!
--Neden? Biz harbe karışmayız. Umumi harpte tecrübesini gördük. Bu sefer bitaraf kaldık mı, sat harp eden milletlere yumurtayı, sat tavuğu, sat buğdayı, bak buhran filan kalıyor mu?
I didn’t know what to do. I just sat there and watched, feeling completely helpless. I guess that’s kind of what I’m still doing, even seven years later.
Nice yıllık dostum idin, bilmez idin iktisat, Siyasetten anlamazdın, beklemezdin bir fırsat.
Ne e zaman tüccar oldun, pazarda dost satarsın?
Ücretimi ben vereyim, dost de, beni, bana sat !
BES sektöründe sahada, banka şubesinde ve yönetici sıfatıyla çalışmış biri tarafından gerçek anıların anlatıldığı İLK ESER dir.
At gözlüğü takmış atom karınca gibi çalıştığım yıllardan sonra,
- Durdum ve kendime sordum:
- Sat sat nereye kadar?
- Verdiğim en güzel cevap:
- Kalbinin attığı yere kadar!
She tried to stand up, and at last he turned towards her. Then suddenly, she was in his arms again and they were both crying. Heathcliff carried her to the nearest chair and sat down, with his arms around her.
“Crowning its victory in the Cold War, the American Republic sat atop an economic, diplomatic and military power base rivaling that of the Roman Empire.”
Ömer bin Abdülaziz'e (r.a.) oğlunun bin dirhem değerinde bir yüzük satın alıp kullandığını haber verdiler. Oğluna şöyle bir mektup yazdı:
"Bin dirheme bir yüzük satın aldığının haberini aldım. Onu sat ve parasıyla bin aç insanı doyur. Ayrıca demirden üzerinde "Allah, kendi nefsinin değerini bilene rahmet buyursun." yazısı olan bir mühür yaptır.
