Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

"Hiç ayrılmayalım, olmaz mı?"demek vardı, fakat bu pek geniş manalı ve müphemdi. Nasıl ayrılmayalım?
"Bir yuva kuralım!" deseler, bu da pek bayağı kaçacaktı. '...'
Dünyanın geçiciliğinden, gökyüzünün sonsuzluğundan, sulardan '..' bahsederlerken, gözleri birbirine hasretle bakar ve: "Birbirimizden nasıl ayrılacağız?" demek isterlerdi.'...'Dostluktan filan

bahsederken, sesleri titriyor gibiydi; yahut onlar böyle zannediyordu.
Fakat böyle zamanlarda hemen birinden biri, bir kahkaha atar ve işi alaya bozardı: içi burkulduğu halde...
'...'
Söylemek istediği şeyleri gözleriyle anlatmak istedi. Tam bu sırada, üzerinde oturdukları söğütten sarı bir yaprak koptu, iki tarafa sallanarak aralarından geçti ve dişinin en

manalı baktığı zamanda gözlerinin önünü kapattı.
Erkek bu bakışı görmedi.
Fakat her ikisi de sarı yaprağı gördüler.
Erkek ağzını açtı:
"Senden hiç ayrılmak istemiyorum..." demek üzereydi ki, ... soğuk bir rüzgar esti.
Dişi erkeğin sözlerini işitemedi.
Fakat her ikisi soğuk rüzgarın sesini duydular.
'...'
ikisi de içini

çekti.
'...'
Ayrıldılar... Ve bir daha birbirlerini görmediler.

Bahar Bilge
Bahar Bilge

Çok eskilerden yeni evlenen çiftler genelde oğlanın ailesinin yanında oturdukları için gelin kaynana münasebeti çok fazla oluyormuş. Bu konuda köyde biraz katı kurallar göze çarpıyor. Örneğin gelin akşamları kaynanası uyumadan uyuyamazmış.

Jean-Louis Michon
Jean-Louis Michon

Sufî ve "sûfîlik” kelimeleriyle ifade edilen şeyle alâkalı herhangi bir yanlış anlamadan kaçınmak için, her iki terimin de hicrî ilk asırdan bu yana (mîlâdî sekizinci asır) sûfîliğin (Arapça tasavvuf, saflığın bir nişanesi olarak yünden -sûf- yapılan bir giysiyi giyenlerin yolu) manevî aydınlanış arayışını ifade için kullanılırken, "sûfî”nin de Allah'a

yakınlığın aşikâr bir derecesine vasıl olmuş kişiyi ifade için kullanılmış olduğunu belirtmek önem taşımaktadır.

Bu durum, tasavvufun her zaman Kur'ân vahyinden, Peygamber'in (s.a,v.) sünneti ve hadislerinden hâsıl olup asırlarca kesilmeksizin aktarılan fikrî bir inanç biçimini temsil eden İslâm akidesi dokusuna nakşolduğunu göstermektedir.

Mıstisizmin evrensel unsurları olan ilâhî aşk ve hikmete ulaşma yolu olarak tasavvuf, sahihliğinin, tabiatüstü tesir ve verimliliğinin sonsuz ispatını sunmuştur.

Hz. Muhammed ashâbının Kur'ân ayetlerini okumayla ve Allah'ın isimlerini zikirle meşgul oldukları gecelerde onunla birlikte oturdukları vahyin başlangıcından, İslâm dünyasının dört bir yanında

ruhlarını arındırmaya ve bir mürşîdin gözetimi altında mürşîd atalarının yolunu takip etmeye can atan tarîkatlara bağlı yüz binlerce müntesibin bulunduğu günümüze kadar durum budur.

O halde tasavvufun daha çok, Batı dünyasında onun adını, ününü ve hatta saf bir bağlıyı herhangi bir dinî zorunluluk olmadan çabuk manevî gelişim vaadiyle cezbetmek

için psiko-manevî uygulamalarından bazılarını kullanan dar görüşlü hareketlerle hiçbir alâkası yoktur.

Jean-Louis Michon
Ekim 2005 / Ramazan 1426

San'an Âzer
San'an Âzer

Türk halkı müteceddid, inkılâpçı ve cesurdur. İran meşrutiyet inkılâbını Tebriz - Azerbaycan eyaleti yaptı. Bu inkılâbın öncüsü Azerbaycan Türk kahramanlarından (Sattar Han) ve diğer mücahit arkadaşları oldular. Azerbaycan Türkleri daima Tahran’a karşı serkeş ve boyun eğmez vaziyette Türk olarak yaşamıştır. Yirmi sene evvel yine Azerbaycan mücahitlerinden

(Şeyh Mehmed Hıyabani) Azerbaycan eyaletinde (Azadistan» adlı bir hükumet kurarak, bu teşebbüsünü birkaç ay devam ettirdi, fakat yine Tahran’ın bir hilesine kurban giderek teşebbüsü neticesiz kaldı. {İran Meşrutiyet Devrimi (Farsça: مشروطیت, Meşrutiyet veya انقلاب مشروطه, İnkılab-ı Meşrutiyet), 1905-1907 yılları arasında İran'da meşrutiyet talebiyle

gerçekleşen devrimdir. Devrimin sonucunda meşrutiyet ilan edilmiş, yeni bir anayasa hazırlanmış ve meclis açılmıştır. Settar Han: Settar Han, ona verilen sıfatıyla سردار ملی İran Anayasa Devrimi'nde kilit bir rol oynadığından İran'da önemli bir ulusal simgedir. İlk yaşamı hakkında bilgi yoktur, 1906 anayasal devriminde Tebriz halkını Muhammed Ali Şah'a karşı

harekete geçirmiştir. Şeyh Muhammed Hiyabani, Azeri asıllı İranlı ilahiyatçı ve politikacı. Tebriz civarında bulunan Hamene'de doğdu. Fıkıh, ilahiyat, edebiyat, tarih ve astronomi eğitimini aldıktan sonra Osmanlı Devleti'nin Tebriz Kuşatmasına karşı çıktığı için Kars'ta hapse atıldı. Azadistan, İran'ın Tebriz'de Rus İmparatorluğunun etkisinin azalmasıyla 23

Haziran-14 Eylül 1920 tarihlerinde bağımsız olan kısa ömürlü bir devlettir. I. Dünya Savaşı'nda İran topraklarını işgal eden Osmanlı Ordusu Mecdulsaltana'yı vali olarak atamış ve Tebriz ve Urumiye kentinde örgütlendirmiştir. } Tarihin gösterebildiği en az 2500 senedenberi bu ülkede yaşayan Türkler oturdukları bölgelere dahi Türkçe adlar takmışlardır.

Daniel N. Robinson
Daniel N. Robinson

Rönesans'ta kişilik, çok yönlü ve organik olarak ele alınır, değişen koşulların bir sonucu olarak gelişir; ve ancak bireyler toplum içerisinde bir konuma oturdukları ve esasen kendileri için bir yaşam formu seçtikleri vakit, kişilik sabit bir form olarak beenimsenir.

Hermann Kesten
Hermann Kesten

"Teröristlerin makam koltuklarında oturdukları güzel dünya "

Manuel Serrano Y Sanz
Manuel Serrano Y Sanz

PEDRO: (..) Kadınların oturdukları yer ne kadar uzakta olursa o kadar kibarlık sayılır. Dinleri dört kadınla evli bulunmayı mübah sayar. İstedikleri kadar cariye de tutabilirler. (..)

Abdullah Battal Taymas
Abdullah Battal Taymas

Abdullah ve Şakir Apanaylar bazı arkadaşlarıyla birlikte can sıkıntısından bir cümbüş tertip etmek isteyip, oturdukları evden epey uzak bulunan bir dükkandan bir "çirik" (binlik şişe) arakı (vodka'nın Kazancasıdır) almışlar. Fakat kafadarların herbiri elalemin gözü önünde vodka dolu kocaman şişeyi taşımaktan çekinmişler. O zaman bizim A. Apanay atılmış ve

arkadaşlarına: "Neden bu kadar çekiniyorsunuz? Şu gurbet diyarında şu kaçaklık hayatında binlik şişe vodka alabilmek az bir kalantorluk mudur? Verin, bakalım, ben taşıyacağım; ta ki herkes görsün de, bizdeki genlik ve bolluğa bir hayran olsun!" demiş.

Anna Sproule
Anna Sproule

Güneyliler, bu tehditleri oturdukları yerde kabullenmediler. Kabullenemezlerdi; Güney'in tüm yaşam biçimi köleliğe dayanıyordu. Her şeyi sırtlayan köleler olmazsa, Güney'in zenginliği bir gecede çökerdi.