“Hapishanenin hareketsizliği, vukuatsızlığı, yeknesaklığı içinde hayatın ufak hadiseleri bile o kadar ehemmiyet alır o kadar büyür ki , mesela mahpusların bir köpeğinin ölmesi insan ruhları üzerinde, dışarıda iken ancak bir yangının , bir zelzelenin yapabileceği tesiri bırakır. “
Ve ben, bilmiyorum neden, hiçbir kadından aşk iltifatı görmüş değilimdir. Kadınlar benden hoşlanıyorlar, fakat beni sevmiyorlar. Ben onlara herhalde ya pek çocuk, ya pek ukala bir tesir yapıyorum. Gayet iyi bilirim ki, en münevver ve zeki kadın bile, mesela bir "Balzac romanlarının kıymeti" bahsini ancak yirmi dakika dinleyebilir. Halbuki ben, en güzel kadını bile bir "Balzac
romanlarının kıymeti" musahabesine feda edebilirim. Ve bende onların asıl bayıldıkları gurur ve teenniden, ağırlıktan eser yoktur.
"Gel-me" yazacaktın mesela oysa geriye "Gel" kaldı. "Git-me" yazacaktın, "Git" kaldı.."
sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul'a
ciğerlerimin filmini çektiler
ciğerlerim artiz oldular icabında
akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
sigara figüran falan.
ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
ben bunu geç anladım.
senin için şiir
yazacaktım istanbul
ismini ağrı koyacaktım.
oysa bir şiir niyeydi sanki
yer içer sevişir miydi sanki bir şiir
hamsi ısmarlar mıydı mesela bir şiir insana?
fotoğraf çektirebilir miydi mesela hipodromda atlarla?
rakı içebilir miydi samatya'da
bir şiir uyur muydu kuş gibi
başını alıp da kanatlarının altına?
oysa bir şiir
neydi sanki
ben seni ciğerimin köşesindeki arıza kadar sevdim
bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun istanbul? bağırdım sokaklarına kartondan postlar sermiş ayyaşlara
bana kerametinizi gösterin
keramatenizi gösterin bana!
bir dikişte içtim bir şişe geceni
yıldız komasına girmek istiyordum,
istiyordum dolunay çarpsındı beni
kurt adamlarım serbest kalsındı icabında
kimim fazladan puştluğu varsa bir sigara sarsındı bana
kin kusulsundu, öç alınsın
icabında modern kadındım, ne zaman şişmanlasa ruhum
hemen yarın yeni bir intihara başladım.
ben fazla yemesem diyorum baylar yani
bu kadar hınç bana fazla.
icabında bir allah bir allah daha
çok
tanrılı bir din ederdi
bırak müridin olayım istanbul sen beni hep bir şiir sanıyordun istanbul
oysa çakmaktaşları gibi kıvılcımlıydı gözyaşlarım
ağlamaktan kızaran bir örnek burnum ve gözaltlarımla
bu şiiri ben yaralı bir panda vaziyetinde yazdım
canım yandı
bu şiiri ben bir yangın vaziyetinde yazdım
şimdi bırak sana
kedilerime süt getiren eski günlerimi anlatayım
kapıma gül bırakan adamları
ben de icabında bir hafıza mağduruyum
cumartesi günleri gayri annemlerle birlikte
sokaklarında eylemler yapayım.
benim ne sakal yanığı günlerim oldu
guruba bak ve beni an
öpüşmekten yorgun ve kızıl
bir şiir sana bunları söyler miydi sanıyorsun?
yağmurlarında yıkanan kırmızı banklarına baktım
bütün allar bir gün solarmış
ben bunu geç anladım
yağmur meğer tanrının zulmüymüş istanbul.
ağrı neydi, neremdeydi, neresiydi ağrı
kim bana kalbimin menzilini soracaksa sorsun artık
ağrıdurmadanağrıdurmadanağrıdurmadan
ağrı benim durmadan doruğuna tırmandığım
meğer yüksek bir dağmış. üstümü ara
cebimdeki şiiri usulca kaydırayım senden tarafa
ellerimi de kaldırdım bak
hazırım tutkumu tutukla.
şiirsizim
bu şiir senin ismini ağrı koyar mıydı sanıyorsun istanbul
ben bu şiiri kusarak yazdım.
ekim 2002, yakında kasımpatları da çıkacaktı.
Fakat mutlak bir gerçeğe asla isyan edemezsiniz. Mesala demire, taşa ve denize isyan edebilirsiniz ama sizi yaratan'a ve yaratılmış olmanıza edemezsiniz. Mesela gökteki kuşa, dağdaki kurda; velhasılıkelam siz, dünyanın çarkı olan bütün şeylere isyan edebilirsiniz. Sadece çarkın sahibine isyan edemezsiniz. Çünkü isyan biçimi burada farklı bir boyuta girer. Baştan da
dediğimiz gibi, isyan sadece haksızlığa karşı bir direnmedir ve siz, sizi yaratan'ın size haksızlık ettiğini iddia edemezsiniz.
Yunan felsefesi Arap düşüncesini adamakıllı sarmıştı, kitle sünni tefsiri benimsemişti ama münevverlerin şüpheleri sürüp gidiyordu hâlâ. Meselâ Milâdın onuncu asrında İhvan-ı Safa topluluğu ile karşılaşıyoruz. Topluluğun merkezi Basra idi, bulundukları her şehirde toplantılarına mahsus evleri vardı. Amaçlan, dinin yerini tutabilecek bir tabiat felsefesi kurmak
için birlikte çalışmaktı.