Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Ayrıldılar... Ve bir daha birbirlerini görmediler.
Fakat ikisi de küçük derenin kenarındaki söğüdü ve orada geçirdikleri güzel ilkbaharı ve yazı unutmadılar.

Sabahattin Ali
Sabahattin Ali

Ayrıldılar… Ve bir daha birbirlerini görmediler.
Fakat ikisi de küçük derenin kenarındaki söğüdü ve orada geçirdikleri güzel ilkbaharı ve yazı unutmadılar.

Hüseyn Ali
Hüseyn Ali

Yolun kenarındaki papatyalardan birini kopardım. Ne garip bir şeydi bir ölümün bu kadar güzel kokması. Papatyalar koparıldıktan sonra kokardı.

Dilek Kelebek
Dilek Kelebek

Sana "Senden nefret ediyorum" demiyorum
Sana "Seni seviyorum" da demiyorum
Benim huzurum,
Dudağımın kenarındaki gülümseyişte saklı,
Gerisini boş veriyorum..

Necati Daştan
Necati Daştan

İman öyle bir cevher kim kızını diri diri toprağa gömen cahili alır Dicle kenarındaki koyunların derdini sahiplenen Ömer'e çevirir..

Jean Hanff Korelitz
Jean Hanff Korelitz

İyi akşamlar sizlere yeni, okumaya başladığım bir kitapla geldim. Kitap, Salon Yayınları 'na ait, #Bilmeliydin kitabı.
Bakalım beni neler bekliyor?
Sizler için bir alıntı bırakıyorum. Biter bitmez de yorumumla geleceğim.
Kitabı yazmak, iki zorlu yılını almıştı. Randevu saatleri arasında, köşedeki çalışma masasında oturarak, dizüstü bilgisayarında,

göl kenarındaki evin sahil manzaralı yatak odasında, su, lekeli meşe masasında, 81. Caddeki evin mutfak tezgahında, geceleri Jonathan hala hastanedeyken yada yatmaya gidince, Henry göğsünde kitabı, ışık açık bir uykuya dalmışken. Bu kitabı, zencefilli çay fincanı klavye ve tezgahın bir ucundan diğer taraftaki lavaboya kadar yayılmış olan notlara ve küçük yapışan not

kağıtlarıyla süslenmiş eski vaka dosyalarına tehlikeli bir biçimde yakın dururken yazmıştı.

Behiye Ayrıç
Behiye Ayrıç

İlk ne yapacağımı şaşırmıştım. Bir kilit sesi içerideki kapıyı kilitlemişti. Kimsin diye bağırmıştım ama cevap yoktu, yardım edin lütfen diye bağırdım ama kendimi kandırmacaydı bu, sesimi dışarıdan kimse duyamazdı. Siluetin tam önümde olduğunu hissediyordum, karartısı bariz belliydi. Tek bir hamle yapıp beni kollarımdan yakalamıştı. Bana dokunduğunda

içkinin bana verdiği etki geçmişti çoktan, şu an sadece adrenalin salgılıyordum. Ayaklarımdan yardım almaya çalıştıysam da işe yaramadı, bir hareketle masanın yanındaki klişe yaslamıştı beni. Ellerini göğsümün altına geçirmiş sabit kalmamı sağlamıştı, vücudum kitlenmiş gibiydi, sadece titremeye başlamıştım. Kulağıma yaklaşan sıcak nefes, yüzüme temas

eden kirli sakal az önce ateş atan vücudumun buz kesmesine sebep olmuştu, peşimden kim gelebilirdi ki? Burada olduğumu tek bilen Sevim’di. Eğer o da içkinin etkisinde kalır ve peşime gelmezse burada başıma her şey gele- bilirdi. “Lütfen bırak.” diye yalvardım ağlamaya her an başlayabilecek bir sesle. Hafif bir mırıltı, kahkaha işte o pisliğin sesiydi bu, “Nereye

gidiyordun bebek.” demişti beni bırakıp. Ağzımdan sadece Kağan kelimesi çıktı ve ağlamaya başladım. Kollarını belime daha sıkı sarmıştı şimdi. “Sadece biraz eğlenmek istedim.” demişti. Kendime gelmek is- tercesine gözyaşlarımı sildim, lambayı yaktı ama gözlerimiz ışığa hemen adapte olamadı. Yanaklarımı avuçlarının arasına alıp parmaklarını

gözlerimde gezdirdi. Yüzünde lunaparkta eğlenen bir çocuğun mutluluğu vardı. “Beni kendine çeken, gitmelerime engel olan, daha çok bağlanmama sebep olan kuvvet bu işte.” dedi. Masumane başlayan bir öpücüğün şehvetli bir öpüşmeye dönüşmesi. Sırtımı tamamen duvara yaslamış. Ellerimi ellerine kenetlemişti. Dokunmak, saçlarını okşamak, tenine dokunmak istesem de

ellerimi serbest bırakmıyordu. Dudakları arada boynumda geziniyor, tekrar dudaklarımda birleşiyordu. Hafif kirli sakalının boynuma değmesi, kulaklarımda gezinmesi kasılmala- rımı başlatmıştı. içtiğim tekilanın verdiği sıcaklık yerini arzularıma bırakmıştı bile. Elleri yavaşça kot eteğimin altında gezinmeye başladı. Sol bacağımı biraz kaldırıp kabaran aletini

daha sert sürtmeye başladı. Dudağının kenarından akan suda hafifçe dilimi gezdirdim. Sevişirken insan ne kadar da tiksindirici olabiliyordu. Normal hayatta aynı bardaktan su içmezdin ama yatakta her şey mübah geliyordu. Masanın kenarındaki sandalyeyi yanımıza çekip beni sandalyeye oturttu.

Oğuz Gökmen
Oğuz Gökmen

Padişah, III üncü Sultan Selim, saat tam 10 da şahane bir kayıkla geldi ve "Büyük lmrahor"un köşküne indi. Bizler, kendisinden yirmi adım kadar mesafede bir dişbudak ağacının gölgesinde bulunuyorduk. Biraz sonra verilen bir emirle geçit resmi başladı. Kıt'alar derenin sol kenarındaki yamaçtan aşağı inmeğe başladılar. Kıtalar ahşap bir köprüden geçerek, derenin sağ

tarafındaki yolu takiben geliyorlardı. Önce süvari kıt'aları geçtiler, Deli'ler, Zaim'ler, Timarcı'lar, Silfilıtar'lar ve Sipahi'ler bir tüfek, iki pistol ve bir kılıç ile donatılmış idiler. Bundan sonra mızraklı bir süvari kıt'ası geçti, bunların da evvelkiler gibi pistol'leri ve kılıçlan vardı. Her kıtanın önünden bir veya iki sancak geçiyor, en arkadan da su

taşıyıcılar, sakalar geliyordu. Bu sakaların binmekte oldukları atların terkisinde sığır derisinden yapılmış iki büyük su tulumu bulunuyordu. Bu güzel kıtaların tertibinde ve geçişinde en kötü intibaı bırakan bir şey, askerlerin taşımakta oldukları silahların değişik şekilli, çeşitli ayn çaplarda oluşu idi. Süvarilerin kıyafetleri de pek muntazam değildi. Bir

kısmı eski, partal elbiseler giymişler, diğerlerinin üzerinde ise gayet muntazam ve yeni elbiseler vardı. Kıt'a subayları, atlarının ve eğer takımlarının güzelliğinden, giyim kuşamlarından ve nihayet kendilerine refakat eden seyislerinden belli oluyordu.

Dönence Dergisi
Dönence Dergisi

Bakü... "Odlar Yurdu Azərbaycan" ın Hazar Denizi kenarındaki güzel başkenti... Namıdiğer: Rüzgarlar Şehri!