Yavruların ebeveynlerine ve akrabalarına benzemesinin bir rastlantı olmayışının fark edilmesi ilk kalıtım gözlemleri arasında sayılabilir. Kalitım en genel anlamda, tarihsel bağı olan bütünler dizisinin herhangi bir yapısal özelliğinin nesilden nesle korunması demektir. Bu yüzden kimi kültürlerde yakın akrabalar arasındaki evlilikler yasaklanmış, evcilleştirilen
hayvanların istenen özellikteki bireyleri çiftleştirilmiş, tohum seçiminde en iyi bitkiler seçilerek yapay olarak tozlaşmaları sağlanmıştır.
"Diğer kültürlerde ırkçılık, ırksal grubun diğerinden üstün olduğu farklı fikirlere dayalı olarak var olurken, Birleşik Devletler küresel bir güçtür ve filmler ve kitle iletişim araçları, şirket kültürü, reklamcılık, ABD'nin sahip olduğu imalat, askeri varlık, tarihsel sömürge ilişkiler, misyonerlik çalışması ve diğer yollarla, beyaz üstünlüğü dünya
çapında dolaşıyor. Bu güçlü ideoloji, Batı'nın çok ötesinde insanlık için ideal olan beyazlık fikrini teşvik ediyor. Beyaz üstünlüğü, özellikle Batılı ulusların sömürgecilik geçmişine sahip ülkelerle ilgilidir. "
Her şeye rağmen günümüzde Hz.Peygamber'in evliliklerinin yadırganmasının önemli sebeplerinden biri de; onun, yaşadığı toplumun örf, adet ve anlayışına göre değil de, 20.yy'ın değer yargılarıına göre değerlendirilmesidir. Örneğin 7.YY Arap toplumunda istenilen sayıda kadınla yaş farkı gözetmeksizin evlenmek yaygındı. Şahıslar çok evli dahi olsa evlilik bağı
çeşitli gruplar arasında en etkili dostluk ve ittifak aracıydı. Bilhassa fethedilmiş memleketlerde muzaffer başkanın mağlupler arasından kraliçe veya bir başka kadınla evlenmesi iki düşman toplum arasında köprü kurar ve iletişimi kolaylaştırırdı. Dolayısıyla bütün bu gelenekler çerçevesinde Hz.Peygamber'in yaptığı, müslüman veya müşrik Araplarca kınanması bir
yana, takdir gören bu evliliklerinin, farklı zaman ve kültürden bakan bizlerce ilk anda yadırganması normaldir. Bunun örneklerini zamanımızda aynı çağda ve aynı toplum içinde bile görmek mümkündür. Örneğin ülkemizin doğusunda akraba evliliği normal karşılandığı halde batısında şiddetle yadırganmaktadır.
İslam nazarında ne tek evlilik ne de çok evlilik, her
çağda ve her toplum için eşsiz ve Allah tarafından emredilmiş bir düzen olarak görülebilir. Kur'an'da çok evlilikle ilgili Nisa suresinin 3.ayeti savaş ortamında nazil olmuş ve yetimlerin korunması ile ilgilidir. Öte yandan normal şartlar altında tek evlilik ideal olmakla birlikte, her iki müessese de hakim olan sosyal şartlara göre uygulama imkanı bulabilir. Zira günümüzde
farklı bölge ve kültürlerde -tek evlilik dışında- polygami, polyandri... gibi değişik evlilik biçimleri yaygındır. Aslında tek evliliğin evrensel, yegane ahlaki ve ideal evlilik tarzı olduğu anlayışı, kendisi de tarihsel bir durum olan Batı kültürünün dayatmasıdır.
Destek farkı hipotezine göre evlilik ilişkilerinde kadınlar eşlerinden daha az sosyal destek almakta ve aldıklarından daha fazla sosyal destek vermektedirler. Kültürler bağlamında incelendiğinde, bireyci kültürlerde evlilik daha çok karşılıklı duygusallık ve aşk-sevgi ile karakterize olurken, toplumcu kültürlerde, sosyal yapıyla kurulan bağa yapılan vurgu daha ön plana
çıkmaktadır.
Kültürün etkisi altında işleyiş gösteren 'ilkel' topluluklarla toplumun etkisi altında kalan günümüzün modern toplumlarının karşılaştıran Lévi-Strauss şöyle der: "kültür, düzen yaratır: toprağı ekip biçer, evler yapar, nesneler imal eder. Buna karşılık, toplumlarımız fazlasıyla entropi (kargaşa) üretir. Güçlerini dağıtır ve toplumsal çatışmalar, siyasi
mücadeleler ve bireylerde yarattığı ruhsal gerilimlerle kendi kendilerini tüketirler. Başta temel aldığı değerler durmamacasına yozlaşır. Hatta diyebiliriz ki yaşadığımız toplumlar çatılarıni gitgide kaybeder, neredeyse darmadağın olur ve kendilerini oluşturan bireyleri birbirlerinin yerine geçebilen kimliksiz atomlara indirger." (2012: 65).
Buradan hareketle,
bireyin kendisini yaşamasına ve var edebilmesine, kendisi olabilmesine izin veren kültürlerde toplumun birey üzerindeki kontrol düzeyi ve baskısı daha düşüktür. Tersine olarak toplumun kültüre baskın olduğu toplumlarda polis, ortaya çıkan kargaşanın düzenleyicisi anlamında, toplumu kültürün üzerine konumlandıran bir hiyerarşinin baskı ve yaptırım gücü haline gelir.
Buralarda, düşünce, yaratıcılık ve her türden sanatsal faaliyet bir tür toplumsala tehdit gibi görülebilir. İnsanın doğaya ve topluma karşı verdiği dışsal baskı karşısındaki bir tür hayatta kalma mücadelesi yerini insanın insana karşı mücadelesine bırakır. Sanat eserlerinin değer görmesi çoğunluğun takdirine bırakılır. Peşinden de kitle kültürü, egemen
hale gelir. Her hiyerarşi, toplumsalın baskının olmasıyla ortaya çıkarak, çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurmasını doğurur ve toplum söz konusu olduğunda polis de, bu baskınin aracısı olmak yönüyle kitle kültürünün bir parçası haline gelir.
Aybaşı dönemlerinden ötürü kirli sayılırlar ve bazı kültürlerde regl dönemleri boyunca eşlerinden ve ailelerinden uzak durmaları emredilir. Bazı başka kültürlerde cinsel haz almalarını engellemek için klitorisleri kesilir