Muhammed Müctehid Şebusteri
Muhammed Müctehid Şebusteri

İslam düşüncesine kaynaklık eden soyut mutlak algısı yani saf tevhid, İslami akla epistemolojik imkânlar olarak geri dönmekte ve İslami akıl bu sayede varlık âlemine dair soru sorabilme ve cevap elde edebilme imkânına kavuşmaktadır. Bu da varlık âlemine yönelik olarak İslami aklın önünde ontolojik anlamda hiçbir sınır ve engelin olmadığı anlamına gelmektedir. Oysa

mutlağın somut olarak algılandığı kültürlerde bunun tam tersi bir durum yaşanmış ve sınırlı olarak tasavvur edilen mutlak, akli soru ve cevapların yerini almıştır. Mutlağın ötesi olamayacağından akıl bu sınırlara çarptığında etkinlik alanı sona ermiştir. Akıl ancak bu ilişki soyut lehine genişledikçe hareket etme alanı bulmuş ve bu oranda ortaya felsefe ve

bilim koyabilmiştir. Bu soyut mutlak algısının ontolojik sonucu ise mukayyet olanla mutlak olan arasında herhangi bir çatışma alanının yaşanmaması olmuştur. Çünkü İslam düşüncesine kaynaklık eden mutlak tamamen soyut ve mukayyet varlıklar da somut olduklarından bunlar arasında herhangi bir ontolojik çatışma yaşanmamaktadır. Böylece İslam medeniyetinin felsefi ufkunu

oluşturan soyut mutlak algısı mukayyet varlıkların ontolojik var olma zeminiyle birlikte bunların açıklanabilmesinin epistemolojik imkânlarını oluşturmaktadır. Başka bir deyişle İslam düşüncesinde mutlakla mukayyet olanın iç içe geçtiği bir ontolojik çakışma yaşanmadığından mutlak algısı metafizik bir ilke haline gelerek epistemolojik bir açıklama işlevi

görebilmektedir. Yani mezkür ontolojik çakışmanın olmaması İslam düşüncesine mutlağı metafizik bir ilke haline getirerek bütün epistemolojiyi bunun üzerine kurabilme imkânı sunmaktadır. Dolayısıyla İslam düşüncesi açısından mutlağın ontolojik olarak soyut olması gerçek anlamda bir epistemoloji yapabilmeyi sağlayan bir imkân olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü

ontolojik olarak soyut olan bu mutlak, hiçbir akli soru ve cevabın yerini almayarak ortaya gerçek anlamda bir epistemoloji çıkmasının yani bilgi üretilmesinin yolunu açmaktadır. Bu sayede Müslümanların inandığı mutlak, mümkün varlıkların ontolojik var olma zeminini oluşturarak mutlağın soyut olması onlara varlık alanına çıkma şansı vermektedir, aksi takdirde

varlıkları mutlak tarafından ortadan kaldırılacağından aslında hiç var olmayabileceklerdi ve bunlar hakkında soru sorarak makul bir cevap beklemenin ontolojik zemini haline gelmektedir. İslam düşüncesindeki anlamıyla mutlağın, hiçbir felsefi soru ve cevabın yerini almamasının yani hiçbir sorunun cevabı olmamasının anlamı da işte budur.

Esra Kartal Soysal
Esra Kartal Soysal

Yavruların ebeveynlerine ve akrabalarına benzemesinin bir rastlantı olmayışının fark edilmesi ilk kalıtım gözlemleri arasında sayılabilir. Kalitım en genel anlamda, tarihsel bağı olan bütünler dizisinin herhangi bir yapısal özelliğinin nesilden nesle korunması demektir. Bu yüzden kimi kültürlerde yakın akrabalar arasındaki evlilikler yasaklanmış, evcilleştirilen

hayvanların istenen özellikteki bireyleri çiftleştirilmiş, tohum seçiminde en iyi bitkiler seçilerek yapay olarak tozlaşmaları sağlanmıştır.

Robin DiAngelo
Robin DiAngelo

"Diğer kültürlerde ırkçılık, ırksal grubun diğerinden üstün olduğu farklı fikirlere dayalı olarak var olurken, Birleşik Devletler küresel bir güçtür ve filmler ve kitle iletişim araçları, şirket kültürü, reklamcılık, ABD'nin sahip olduğu imalat, askeri varlık, tarihsel sömürge ilişkiler, misyonerlik çalışması ve diğer yollarla, beyaz üstünlüğü dünya

çapında dolaşıyor. Bu güçlü ideoloji, Batı'nın çok ötesinde insanlık için ideal olan beyazlık fikrini teşvik ediyor. Beyaz üstünlüğü, özellikle Batılı ulusların sömürgecilik geçmişine sahip ülkelerle ilgilidir. "

Muhammet Altaytaş
Muhammet Altaytaş

Her şeye rağmen günümüzde Hz.Peygamber'in evliliklerinin yadırganmasının önemli sebeplerinden biri de; onun, yaşadığı toplumun örf, adet ve anlayışına göre değil de, 20.yy'ın değer yargılarıına göre değerlendirilmesidir. Örneğin 7.YY Arap toplumunda istenilen sayıda kadınla yaş farkı gözetmeksizin evlenmek yaygındı. Şahıslar çok evli dahi olsa evlilik bağı

çeşitli gruplar arasında en etkili dostluk ve ittifak aracıydı. Bilhassa fethedilmiş memleketlerde muzaffer başkanın mağlupler arasından kraliçe veya bir başka kadınla evlenmesi iki düşman toplum arasında köprü kurar ve iletişimi kolaylaştırırdı. Dolayısıyla bütün bu gelenekler çerçevesinde Hz.Peygamber'in yaptığı, müslüman veya müşrik Araplarca kınanması bir

yana, takdir gören bu evliliklerinin, farklı zaman ve kültürden bakan bizlerce ilk anda yadırganması normaldir. Bunun örneklerini zamanımızda aynı çağda ve aynı toplum içinde bile görmek mümkündür. Örneğin ülkemizin doğusunda akraba evliliği normal karşılandığı halde batısında şiddetle yadırganmaktadır.
İslam nazarında ne tek evlilik ne de çok evlilik, her

çağda ve her toplum için eşsiz ve Allah tarafından emredilmiş bir düzen olarak görülebilir. Kur'an'da çok evlilikle ilgili Nisa suresinin 3.ayeti savaş ortamında nazil olmuş ve yetimlerin korunması ile ilgilidir. Öte yandan normal şartlar altında tek evlilik ideal olmakla birlikte, her iki müessese de hakim olan sosyal şartlara göre uygulama imkanı bulabilir. Zira günümüzde

farklı bölge ve kültürlerde -tek evlilik dışında- polygami, polyandri... gibi değişik evlilik biçimleri yaygındır. Aslında tek evliliğin evrensel, yegane ahlaki ve ideal evlilik tarzı olduğu anlayışı, kendisi de tarihsel bir durum olan Batı kültürünün dayatmasıdır.

Nilüfer Özabacı
Nilüfer Özabacı

Destek farkı hipotezine göre evlilik ilişkilerinde kadınlar eşlerinden daha az sosyal destek almakta ve aldıklarından daha fazla sosyal destek vermektedirler. Kültürler bağlamında incelendiğinde, bireyci kültürlerde evlilik daha çok karşılıklı duygusallık ve aşk-sevgi ile karakterize olurken, toplumcu kültürlerde, sosyal yapıyla kurulan bağa yapılan vurgu daha ön plana

çıkmaktadır.

Muhafazakar Düşünce Dergisi
Muhafazakar Düşünce Dergisi

Kültürün etkisi altında işleyiş gösteren 'ilkel' topluluklarla toplumun etkisi altında kalan günümüzün modern toplumlarının karşılaştıran Lévi-Strauss şöyle der: "kültür, düzen yaratır: toprağı ekip biçer, evler yapar, nesneler imal eder. Buna karşılık, toplumlarımız fazlasıyla entropi (kargaşa) üretir. Güçlerini dağıtır ve toplumsal çatışmalar, siyasi

mücadeleler ve bireylerde yarattığı ruhsal gerilimlerle kendi kendilerini tüketirler. Başta temel aldığı değerler durmamacasına yozlaşır. Hatta diyebiliriz ki yaşadığımız toplumlar çatılarıni gitgide kaybeder, neredeyse darmadağın olur ve kendilerini oluşturan bireyleri birbirlerinin yerine geçebilen kimliksiz atomlara indirger." (2012: 65).

Buradan hareketle,

bireyin kendisini yaşamasına ve var edebilmesine, kendisi olabilmesine izin veren kültürlerde toplumun birey üzerindeki kontrol düzeyi ve baskısı daha düşüktür. Tersine olarak toplumun kültüre baskın olduğu toplumlarda polis, ortaya çıkan kargaşanın düzenleyicisi anlamında, toplumu kültürün üzerine konumlandıran bir hiyerarşinin baskı ve yaptırım gücü haline gelir.

Buralarda, düşünce, yaratıcılık ve her türden sanatsal faaliyet bir tür toplumsala tehdit gibi görülebilir. İnsanın doğaya ve topluma karşı verdiği dışsal baskı karşısındaki bir tür hayatta kalma mücadelesi yerini insanın insana karşı mücadelesine bırakır. Sanat eserlerinin değer görmesi çoğunluğun takdirine bırakılır. Peşinden de kitle kültürü, egemen

hale gelir. Her hiyerarşi, toplumsalın baskının olmasıyla ortaya çıkarak, çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurmasını doğurur ve toplum söz konusu olduğunda polis de, bu baskınin aracısı olmak yönüyle kitle kültürünün bir parçası haline gelir.

Inna Shevchenko
Inna Shevchenko

Aybaşı dönemlerinden ötürü kirli sayılırlar ve bazı kültürlerde regl dönemleri boyunca eşlerinden ve ailelerinden uzak durmaları emredilir. Bazı başka kültürlerde cinsel haz almalarını engellemek için klitorisleri kesilir