Aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. Bize, itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım!
Aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. Bize, itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım.
"Karısının çekip gitmesini izlemeye gönlü el vermedi. Kalktı, pencerenin önüne gelip ellerini cebine sokup dışarıyı izlemeye koyuldu. Sevmek değildi belki lakin alışmıştı bu kadına. Sabah ondan önce kalkıp kahvaltısını hazırlamasına, tüm isteklerini itirazsız yerine getirmesine en önemlisi de ne derse desin ağzını açıp kendini savunmamasına...
Kendi elleri
ile koyduğu kafesten uçup gitmişti. Tek bir söz söylemeden gitmesi içini yaktı kavurdu. "
Oğlu Orhan'ı, henüz 1305 gibi erken bir tarihte, ordulara komutan tayin etmesi ve bunun da itirazsız biçimde kabul görmesi, Osman'ın karizmatik bir otoriter lidere dönüştüğünün kanıtıdır.
Bazı tarihçiler, bu emirnameden söz ederken millî âdet ve geleneklerin gereklerinden sayılan ve ortadan kaldınimasına kadar itirazsız kullanılan mallann müsaderesinden fedakârlık eden padişahın cömertliğini fazlasıyla överler. Fakat aynı tarihçiler, enîîmame- nin yayınlanmasından on beş gün sonra. Sultan Mahmut’un Çapçı adındaki Musevi sarrafın mallarını
haczetmesi ve bir sene sonra da eski Reisülküttap Şeyda Efendi’nin bütün servetini gasp ettiğini yazmamışlar; daha doğrusu bundan haberdar olmamışlardır.
+Bursa’nın antikçağlardaki adı: Prusa. Bithinya krallarından Prusias tarafından kurulduğu kabul edilir.
+1308’de Osman Bey tarafından kuşatmaya alındı. On yıl boyunca devam etti. 1326’da Osmanlılara şehir teslim edildi. Bizanslı kumandan İstanbul’a gitmesine izin verilirken yardımcısı Osmanlı hizmetine girdi. Rum halkı şehrin güneyine, Türkler merkeze
yerleştirildi.
+Orhan Gazi, kale içindeki manastırı camiye çevirir, Bey Sarayı’nı yaptırır. 1327’de gümüş sikke (akçe) burada darbettirilir.
+I. Bayezid zamanında 1399’da Ulu Camiî inşa edildi.
+1402’de Timur Anadolu’yu yakıp yıkar. Osmanlı padişahlarına ait vesikalar da yok olur.
+1432’de Bursa’ya gelen bir gezgin, şehirde fakirlere yemek
dağıtıldığını, kumaş ve değerli taşların ticaretinin yapıldığını ve Ceneviz ve Venedik gibi yerlerden tüccarların geldiğini aktarır.
+Fatih’in ölümü sonrası başlayan saltanat mücadelesinde, Cem burada 18 günlüğüne de olsa kendini sultan ilan ettirdi ve para bastırdı.
+1595’ten itibaren Celalî gruplarını hücumuna uğradı.
+1855’te büyük
bir deprem şehri harap eder.
+1892, Salname: 5158 Rum, 2548 Yahudi, 7541 Ermeni ve Müslüman=76.000
+8 Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğradı, 10-11 Eylül 1922’de geri alındı.
+”Cumhuriyet’in ilk yıllarında Bursa şer’iye mahkeme sicillerinin yakılması için emir verilmiş, bir imam bunları evine kaçırmış; çuvallarla... Sonra hava yumuşayınca
bunları müzeye vermiş, müzede de bir hücreye atılmış siciller.” İnalcık da defterleri kurtarmak için elinden geleni yapmış.
+Kadı sicilleri sosyal tarih açısından en önemli kaynak o dönem için. Miras, ordu ihtiyaçları, ticaret, hukuki ve sosyal meseleler onlardan sorulurdu.
+Kadıların bu sicillerine, şer’iye sicilleri denir. (sicil: mahkeme belgeleri
defteri)
+İnalcık, miras davalarındaki bilgilere dayanarak en zengin sınıfın askerî sınıf olduğunu söyler.
+Anadolu ve Suriye’den gelen ipekler burada boyanıp daha sonra yollanıyordu.
+Tebriz’den ipek gelirdi ve Bursa’da 1000’den fazla dokuma tezgahında işlenirdi. Bunların çoğu yüksek bir zümrenin elindeydi. Çalışanların çoğu köleydi.
İşlenmiş ipeklerin (tafta) başlıca alıcısı Osmnalı sarayı idi.
+Hindistan’dan tüccarlar baharat, şeker, boya, sabun getirdi.
+1.Mehmed zamanında İpek Han, 2.Bayezid’de Pirinç Han, 2.Mehmed’de Mahmut Paşa Hanı ve Koza Hanı inşa edilmiştir.
+1599-1628 arası Şah Abbas’ın ticaret yolunu değiştirme teşebbüsü, Bursa’daki ticareti olumsuz
etkiledi fakat ipek üretimi başladı. Daha sonrasında İzmir’in ticaret şehri haline gelmesi de bu olumsuz etkiyi arttırdı.
+Daha vahimi, 19.yy’da modern üretim teknikleri ile, Bursa’nın İngiliz konsolosu buranın ipeklilerinin ve pamuklularının kullanım dışı kaldığını belirtir.
+1837’de burada da buhar gücü kullanılmaya başlandı ve 1914’e kadar
üretimini 1000 tona kadar arttırdı.
Padişahlar döneminde yapılan eserler
1. Orhan Camii ve Külliyesi
2. I.Murad: Hüdavendigar Camii ve Külliyesi
3. Yıldırım B.: Ulucami ve Yıldırım Bayezid Külliyesi, Yeşil Cami ve Külliyesi
4. II.Murad: Murâdiye Külliyesi, Alaeddin Camii, Şehâdet, Kale, Timurtaş ve Emir Sultan Camii
Osman Bey ve
Bursa’nın Alınışına Giden Süreç
+Osman Bey’den Fatih’e kadar bütün padişahların türbeleri buradadır.
+Osmanlı’nın Rumeli’den toprak alması şu şekilde gerçekleşiyordu: o tarihlerde top daha icat edilmediği için, kaleler zapt ediliyor ve oradaki halkın teslim olmasını bekliyorlardı.
+”Osman Gâzi sultandı, sikkesi vardı, hutbe okuttu” gibi
ifadekerke anlatılanların hepsi masaldır. Bu düşünceler, sonradan ortaya çıkmış efsanlerdir ve XV ve XVI. asrın büyük sultanlarının kendi cedlerine yakıştırdıkları bir takım masallardan ibarettir. Bu isyan manasına gelirdi ve Moğol Hanı yahut Selçuklular tarafından bastırılırdı. Osman Gâzi ne bir göçebe oymağın başı ne de sultandır. Sıfatı Alp’tir. Alp
sıfatını örneğin uclarda savaşan beyliklerin komutanları kullanmıştır veya büyük kumandanlar(Alparslan, Kılıç Arslan)
+İnalcık’a göre Bapheus Muharebesi ile birlikte İznik alınmış ve Osman Gâzi’nin oğlu Orhan itirazsız başa geçmiştir. Ayrıca Bizans’ı yendiği için artık büyük bir kumandan sayılabilir. İşte, bu Muharebe tarihini (27 Temmuz 1302)
Osmanlı’nın kuruluşu olarak kabul edebiliiriz.
+İznik alındıktan sonra dönüşte tekfurlarla savaşıyor ve Bursa Kalesi’ni abluka altına alıyor.
+İznik’in ardından Bursa’nın kaybı, İstanbul’da büyük bir etki bıraktı. Bunun üzerine Karesioğluyla, Osmanlı’ya karşı ittifak anlaşma imzalandı.
+Daha sonrasında, Andronoikos III Gebze’ye kadar
geldi. Pelekanon Savaşı yapıldı, imparator bacağından yaralandı ve verilen toprakların geri alınamayacağı anlaşılmakla birlikte yeni toprakların da kaybedileceğinin habercisi oldu. Dedik ve Marmara sahili, Pendik, Üsküdar yakınındaki yerler ele geçirildi kısa sürede.
Osmanlı’da Şehirleşme ve Bursa
+Osmanlı şehirlerinde yerleşim pazar yeri ve ikâmet
edilen yer olarak ikiye ayrılır. Bu ayrım, Bursa’dan ilhamla, Edirne ve İstanbul’da da kullanıldı. İkâmet edilen yerlerde müslümanlar ve gâvurlar birlikte oturur ve hatta Nevruz gibi bayramları birlikte kutlarlardı. Belediye, hukuk ve devlete ait işlemler birnevî umumun toplanma alanı olan pazar yerlerinde yapılırdı.
+Bursa, Osmanlı şehirciliğinin başladığı yer
olarak nitelendirilebilir ve ayrıca doğu-batı ticaretinin önemli bir merkezi. Doğu’dan kervanlar ve Batı’dan İtalyan tüccarlar. Hatta Rusya’dan bile Bursa’ya. İstanbul’un fethinden önce Hristiyan ve Yahudi tüccarlar buradan mal alıyorlardı.
+1400’e doğru İst ile Bursa’nun nüfusu denkti.
+Avrupalılar için ipek o kadar önemliydi ki Tebriz’den Bursa’ya
gelen İran ipeğini elde etmek için Yahudiler, Cenevizliler ve Florasanlılar mücadele etmişlerdir.
+Rus çarları ve İsveçli başpiskoposlar Bursa kemhasıyla elbiselerini diktirmekteydi.
+Ayrıca, Hindistan-Mekke-Şam-Halep-Akşehir üzerinden baharat da gelirdi. İpek kervanlarıyla gelen İranlı tüccar, buradan baharat ve inci almaktaydı.
İpek’in Kısa
Tarihi
1300’lerden önce Çin’den, o tarihten sonra İran’dan Avrupa’ya gelmeye başladı. İran’dan gelmesi Moğol Barış Dönemi ile eş zamanlı. İşte bu yüzden, Selçuklu zamanında Anadolu’da bu kadar kervansaray inşa edildi. 16.yy ortasında Çin ipeği pahalılanır ve tek kaynak İran ipeği kalır. 16.yy’ın sonlarında Osmanlı ipek yolunu ele geçirmeye
çalışır: Ankara, Osmancık, Amasya, Erzincan.
".. Zeus, iktidarı hiç itirazsız ele geçirdikten sonra, bir sınavdan daha geçmek zorundadır: Typhon'a (ya da Typheus) karşı mücadele. Versiyonlara bakılırsa, Typhon Hera'nın oğullarındandı, tanrıça onu hiçbir erkeğin yardımı olmadan doğurmuştu, veyahut Yeryüzü'nün Tartaros'tan yaptığı bir diğer oğluydu. Typhon Devlerden daha büyüktü ve çoğu zaman başı
yıldızlara değiyordu. Parmak yerine ellerinde yüz ejderha başı vardı. Belinden ayaklarına dek vücudu yılanlarla kaplıydı. Kanatları vardı ve gözlerinden alev fışkırıyordu. Tanrılar bu canavarın Gökyüzüne saldırdığını gördüklerinde, Mısır'a kadar kaçtılar ve hayvan biçimine girerek çölde saklandılar. Apollon çaylak oldu, Hermes ibis oldu, Ares bir balık,
Dionysos bir keçi, Hephaistos öküz oldu, vs. Mısırlıların hayvanların simgelediği tanrılara ibadetleri de böylece açıklanmıştı. Bunun üzerine, Zeus ve Athena Typhon'un karşısında tek başlarına kaldılar. Zeus ve Typhon Misır'ın ve Arabia Petraea'nın yakınlarında göğüs göğüse bir mücadele giriştiler; Typhon galip geldi ve tanrının silahlanmış olduğu harpe'yi
("orak") ele geçirdi. Zeus'un kol ve bacak kirişlerini kesti, kımıldayamaz durumdaki bedeni omuzlarına aldı ve Kilikya'daki bir mağaraya kapattı; diğer yandan, Zeus'un "sinir"lerini bir ayı postunun içine gizleyip bir ejderhaya emanet etti. Ama Hermes ile tanrı Pan, Typhon'un haberi olmadan bu kirişleri çalmayı ve yerine yerleştirmeyi başardılar. Böylelikle Zeus yeniden gücüne
kavuştu ve savaş yeniden başladı. Uzun süren savaşa bütün dünya sahne oldu ve sonunda Zeus rakibini Sicilya'da, Etna'nın altında ezdi ve onu güçsüz bıraktı. Typhon Zeus'un son rakibi oldu."
Adler'e göre hükmedici tip, sosyal ilgisi ve cesareti olmayan bir tiptir. Tehdit edildiği zaman antisosyal davranışlarda bulunur; üstün olmak için sarf ettiği gayretler çok fazla olduğu için kahramanlık taslar ve başkalarına zarar verir; güçlü ve önemli olduğu duygusunu tatmin etmek için başkalarının davranışlarını kontrol etme ihtiyacındadır. Çocuk olarak, kuvvetli
çocuklarla değil, kendisinden zayıf çocuklarla oynamayı tercih eder ve böylece onlara tahakküm etmiş olur. (...) Büyüdükleri zaman ise fatih olmayı arzu eden tipler olurlar. Eşleri üzerinde hükümranlık kurmak isterler. Eşlerinin, istedikleri her şeyi yerine getirmelerini ve kendilerine devamlı bir şekilde ilgi göstermelerini arzu ederler. Anne-baba olarak çocuklarının
kendilerine itirazsız "evet" demelerini isterler. Öğretmen olarak kendini beğenmiş ve gösterişçi olurlar; öğrencilerini korkutmaktan, tehdit etmekten hoşlanırlar.
Felsefe tarihinin büyük kısmı mevcut durumlara yapılan saldırılardan oluşur. Büyük filozoflar ünlerini çoğu zaman herkesin hiç itirazsız kabul ettiği şeyleri kabul etmemeye borçludurlar.