Fakat ben onunla kalmayı münasip bulduğum için değil herkesin teklifine razı olmayı itiyat edindiğim için o meyhaneye girdim. Beni istenilen yere çekip götürmek ne kadar kolay? Irademi bu hususta kullanmaya hiç alışmamışım..
Sonra bu unutmak ah bu manasız dalgınlık..! Birdenbire dünya ile alakam kesiliveriyor ve ben boşluklarda uçmaya başlıyorum..'
Beni istenilen yere çekip götürmek ne kadar kolay? İrademi bu hususta kullanmaya hiç alışmamışım.
Beni istenilen yere çekip götürmek ne kadar kolay? İrademi bu hususta kullanmaya hiç alışmamışım. Sonra bu unutmak... Ah, bu manasız dalgınlık!
"Müsaade buyurursanız..." dedi, "Zatıâlinizi haddim olmayarak bir hususta tenvir edeyim. Teşrif buyurduğunuz köye hâlâ Çirkince diyorsunuz. Oysa orası artık Çirkince
tesmiye edilmiyor. Kaza kaymakamı ile parti erkânı devr-i cumhuriyette böyle güzel bir vatan köşesinin adını Çirkince
olarak bırakmayı muvafık bulmadılar, Dâhiliye Vekâletine müracaat ederek
değiştirttiler. Şimdi oranın ismi Şirince'dir. Ya.. Şirince.."
Dinleyici övünen bir hatipten hoşlanmaz. O, bir hatibin meziyetlerini ve üstünlüklerini bizzat kendisi görecektir. Bu hususta dinleyici, gereken notu sadece kendisinin tayin etmesini ister.
Diğer taraftan dinleyici, münakaşa yoluna giden bir hatipten de hoşlanmayacaktır.
Hatip olarak, en kuvvetli anınız, konuşmakta olduğunuz anlardır. Eğer
dinleyicilerinizden bazılarıyla münakaşaya tutuşutsanız, bu takdirde, kendi kuvvetinizi bizzat terketmiş olursunuz.
Münakaşaya tutuşulduğu zaman, asıl dikkat edilmesi gereken konu bir kenara itilir ve o andan itibaren bütün dinleyiciler münakaşanın seyrine tabi olurlar.
Eğer yanlış bir adım atmanız yüzünden münakaşa çıkmışsa veya dinleyicilerden
biri münakaşa yolunu açmaya teşebbüs etmişse, o zaman, münakaşaya dahil olan dinleyicileri kırmaktan kaçınınız. Münakaşayı durdurmak için onları kırmayacak kelimeler bulunuz ve konuyu tekrar eski yoluna sokunuz. Dinleyiciler, içlerinden birinin azarlanması karşısında irkilirler ve artık konuşmanızın tatsız bir hava aldığına hükmederler.
Amerika’lılar ve dolayısıyla Merzifon’daki Amerikan kolejinin müdür ve öğretmenleri Pontus cemiyetinin çizdiği hedefe doğru ve hıristiyanlığın zaferi için ihtilalci düşüncelerin gelişmesi hususunda ellerinden geleni yaptılar. Kolej müdürü Havay, bir mektubunda bir hususta şöyle diyor: “hıristiyanlığın en büyük düşmanı İslamiyet olduğu gibi, Türkiye’de
en güçlü islam devletidir. Gerekirse sonuç almak için 500 sene bekleyeceğiz.”
"1682'den itibaren devam edegelen ihtilafın bir neticesi olarak, Sirhindi'nin muhalifleri Haremeyn (Mekke-Medine) ulemasından onun düşünceleriyle alakalı 32 hususta fetva istediler. Bunun üzerine dönemin Mekke Emiri Şerif Said Berekat, Berzenci'nin eserini bütün Haremeyn ulemasının Sirhindi'yi kâfir saydığı mealindeki bir mektupla beraber Hindistana göndermiştir."*
*(Prof.
Dr. Hamit Algar, İmam Rabbani, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c.22, s.198.)