Ali Emrah Kurtulan
Ali Emrah Kurtulan

Gökkuşağını güzelleştiren çeşitliğidir. Farklı renklerin barış içinde, uyumla yan yana durmasıdır. Tezat anlamların bir araya gelmesi, görünüşüyle kardeşliği, beraberliği simgelemesidir.
Sen istiyorsun ki, gökkuşağı tek bir renkten ibaret kalsın, o da benim rengim olsun, yalnızca ben seyrederken mutlu olayım.
Üç gün mutlu olursun, sonra biteviyelik

gönlünü daraltır. En önce sen kaçmak istersin o kısır düzenden.
Her renk ayrı bir insan topluluğunu sembolize eder.
Her topluluğu barışçıl hissiyatlarla kalbinde yer verirsen gökkuşağının en latifesi senin gözlerinin önünde peyda olur, renk cümbüşlügü sende hayat bulur. Seyre doyamazsın, saatler yağmur damlası duruluğuyla akar gider kaygan zeminden.

Bir gün bu başarirsan hayatın gökkuşağı senin merkezinden yükselecek dünyaya.
Perde perde önüne çekilen sisli günlerin aralanip aydınlığın, açıklığın kendini göstermesi dileğiyle. Buna herkesten çok senin ihtiyacın var.

İbrahim Gökburun
İbrahim Gökburun

Gökyüzüne haksızlık yapılan bir yerde
Keskin dişleriyle hırlayıp duran zaman
Bileklerime zincirlenmiş kuduz itler gibi
Kemiriyor ömür dediğin kuşun kanadını
İncirin dalını, dostların gönlünü kırdım

İ. Davran
İ. Davran

Evet zor günler geçirdik. Belki hâlâ zor günler geçirmeye devam ediyoruz. Ama bu zor günlerde bir insanın gönlünü fethetmek, bir insanın kalbini kırmadan aylarca bir arada olmak. Güzel anıları hatırlamak ve tekrardan paylaşmak. Güzel hayaller kurmak. Güzeli düşünmek. Yeni bir dünyanın hayaliyle yaşamak. “Yaşanabilir Bir Dünya”yı hedeflemek. Yeni Çay İçme

Durakları inşa etmek. Muhabbetle ömrü geçirmek.

Nisanur Nalbaş
Nisanur Nalbaş

"Eğer yaşadığın aşkta mutlu olmak istiyorsan gönlünü kapattığın gibi nefsini de durdurmayı bileceksin. Erkek olarak kadınının olmasını istiyorsan gözlerini sevdiğinden başkasına çevirmeyeceksin ve şayet aldatacaksın başlamanın eşiğine dahi gelmeyeceksin. Ne diyor Paul Auster: 'Çünkü ihanet bir ruh hali değil, karakterin dökülüş biçimidir.' "

Ümmü Harâm (Hala Sultan)
Ümmü Harâm (Hala Sultan)

Hani, “fakirlik kokusu” denilen bir koku vardır. Ne çiçeklerin kokusuna benzer ne de şehir çöplüklerinin kokusuna. Denizlerin dalgası ile veya dağların esintisi ile gelen kokuya da benzemez, bu koku.
“Burun” denilen duyu organı ile hissedilebilen bir koku da değildir, “fakirlik kokusu” denilen koku.
Vicdanın sızlaması, yüreğin daralması, gönlün

burulması, gözlerin nemlenmesi, dudakların titremesi ile hissedilen bir kokudur, kişinin gönlünü harekete geçirir.

Şirvânî, Sadreddinzâde
Şirvânî, Sadreddinzâde

İman, rezilliklerden düzenli bir şekilde sürekli arındırılmasıyla ve üstün ahlâk ve salih amel pınarlarının suyu ile sulanmasıyla kökü kalp arazisinde sabit, dalları ise semada büyüyüp gelişen ve her tarafından ziyadeleşen güzel bir ağaca benzer. Öyle ki, “Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.” (Fâtır, 35/10)

Bunun

izahı şudur: “İmanın, bir aslî ve aynî varlığı, bir gölgesel ve zihnî varlığı ve bir de ibaredeki varlığı vardır. Hiç şüphe yok ki, aynî varlık, her şey için asıldır ve her şeyin sonuçları bu asla terettüp eder. Diğer varlıklar ise bu aynî varlığa tâbidir ve onun fer‘idir. İmanın aynî varlığı, ilâhî bilgilerin sûretlerinin değil, bizzat

kendilerinin kalpte hâsıl olmasıdır. Çünkü tıpkı küfrü tasavvur eden kişinin kâfir olmaması gibi, imanı tasavvur eden kişi de mümin olmaz. Hiç şüphe yok ki, ilmî tasavvur, mebde-i feyyâz’dan taşıp gelen nurlardır. “Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, rabbinden gelen bir aydınlık içinde olmaz mı?” (Zümer, 39/22)

O takdirde imanın

hakikati, kişinin kendisi ile Hak Teâlâ arasındaki perdenin kalkması sebebiyle kalbinde oluşan nurdur. İşte bu nur, artmaya ve eksilmeye, kuvvetlenmeye ve zayıflamaya elverişlidir. Her ne zaman bir perde kalkarsa, bir nur artar ve iman kuvvet bulur ve imanın nuru kalbin her köşesine yayılana kadar tekâmül eder.

Mustafa Cankurt
Mustafa Cankurt

Sultan Alaaddin, kardeşine karşı yürüttüğü taht mücadelesinde kardeşi Keykavus’un yanında yer alan emir ve vezirlere intikam hırsıyla yaklaşmadı. Onların gönüllerini aldı ve onları görevlerinde bıraktı. Yaptığı hizmetlerle kısa sürede halkın gönlünü kazandı. Bu sebeple halk ona “Uluğ Keykubad” ismini verdi.