Ne garip ya! Her birisi ayrı bir dünya ve yaşam dedi.Düşünürdü.Sigara yaktı ve doğmakta olan güneşi sakinlik içinde seyretti... dumanı üflersen o dumanların arkasında bir sis perdesi gibi görünmüştü kiza...
Kestane ve çam ormanları arasından tırmanmaya devam ettik, karla buzun gölgeler arasında kesintisiz uzandığı kuzeye bakan yamaçları zikzaklar çizerek tırmanırken Ahmet'in arka koltuğa iki tüfek attığını fark ettim.
"Peki, ne avlıyoruz?" diye sordum ona.
"Kürtleri."
Türklerle Kürtler arasındaki düşmanlıklar ve ülkenin güneydoğusunda devam eden
karışıklıklar konusunda biraz bilgim vardı. Ama İstanbullu gençlerin kuzeybatıda haftasonu sporu için tüfek hazırladıklarında Kürtleri hedeflediklerini bilmiyordum.
"Sık sık Kürt vurursun öyle mi?"
"Ah, evet; kışın etraftadır çoğu. Tavuklarımızı çalıyorlar."
Tavuk çalmak anlaşılması güç bir bölücü eylem gibi görünmüştü bana.
"Tavuk
çaldıkları için onları vurmanıza izin var yani?"
"Ah, evet. Geyikler ender bulunur. Onları vurmayız."
"Ama Kürtleri vurursunuz."
"Evet."
"Ama neden?"
"Söyledim ya!" diye öfkeyle haykırdı Ahmet. "Tavuklar!"
Tek bir minare ya da arada bir rastlanan kireçlenmiş tuğla duvarlar gibi sıra dışı yapılar da vardı. Ancak gerisi, inanılması zor bir volkanik tabiat boyunca akşamın son ışıkları altında yerbilimsel bir fantezi, kesinlikle erkeklik organını andıran bir manzara oluşturan, lav, rüzgâr ve zamanın ürünü belki otuz metre yükseklikteki sonsuz külahlardı. Turist
broşürleri, bu çok göze batacak kadar açık olan sıfatı kullanmaktan kaçınma çabalarıyla sözlükleri tüketmişlerdi -"ay manzarası", "unutulmaz" ve "yontulmuş" sözcükleri altına bakın- ama en sonunda kaçınılmaz olana boyun eğmişlerdi ve "penis" sözcüğü Kapadokya gezi kılavuzlarının en erdemli geçinenlerine bile sızıvermişti usulca.
Hıristiyanların
penisle arası fazla iyi olmamıştı hiç ama her taraftaki bu muazzam yumrulu kumtaşı sütunlara rağmen sevmişlerdi Kapadokya'yı. Burası yedinci yüzyıl Hıristiyanlarına gerçekten de pek terbiyesiz bir manzara gibi görünmüştü herhalde. Bu yerbilimsel seks âlemi arasında yerleşebilirler miydi sahiden? Yerleşebilirlerdi ve de yerleşmişlerdi; zulümden tavşanlar gibi
kaçtıklarndan burada penis konusunun kendilerini caydımasına izin vermezlerdi ve zulüm, yedinci yüzyıl Hıristiyanları için alışılmış bir şeydi.